Fransa – İran ilişkileri, birkaç aydan bu yana karşılıklı suçlamalara tanık oluyor. Bu olayların ışığında İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Irakçi dün, Fransız yetkililerle istişarelerde bulunmak üzere Paris’e ziyarette bulundu.
Ziyaret, görevini tamamlamış ve nihayetinde Tahran ile samimi bir ilişki kurmaya karar vermiş gibi görünen Fransa’ya yönelik ilk İran ziyareti niteliğindeydi.
Paris, İran’ın füze ve balistik programları ve Tahran’ın Körfez güvenliğini ve bölgenin istikrarını tehdit eden bölgesel politikaları hakkındaki endişelerini artık gizlemiyor. Bu bağlamda ilk kez bir Fransa Dışişleri Bakanı, Tahran’ın bölgesel emelleri konusunda sert bir tavır takındı. Öyle ki Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian geçtiğimiz hafta, “Fransa şunları söylüyor: İran’ın varlığına ve Tahran’a bir Akdeniz ekseni kurma arzusuna hayır!” açıklamasında bulundu. Suriye’nin bu eksendeki ana bağlantıyı oluşturması durumunda Le Drian, bu ülkedeki mevcut İranlı savaşçıların bölgeden ayrılması çağrısında bulundu.
Le Drian, geçtiğimiz Kasım ayında İran’ın Yemen’den Irak, Suriye ve Lübnan’a kadar Ortadoğu hegemonyasını kınarken, Tahran’daki yetkililerin de öfkelerini doğurdu. Aynı şekilde o dönemde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da, yerel kanalları Kanal 2’yle bir röportaj yaparak, İran’ın nükleer programına karşı saldırıda bulundu ve programın “kuralsız” olduğunu savunarak Tahran’ı şuanda izlediğinden “daha az agresif” bir politika benimsemeye çağırdı.
Fransa-İran ilişkilerinin şu an hassas bir aşamadan geçtiği açık.
Diğer taraftan dün Fransa Dışişleri Bakanı, Husilerin geçtiğimiz Salı günü Suudi Arabistan’ın başkentine yönelik füze saldırısını kınarken, Riyad ile dayanışma içerisinde olduklarını açıkladı. Aynı şekilde İran Dışişlerini, “İran’ın herhangi bir dış tarafa silah ihracatını yasaklayan 2231 sayısı uluslararası kararın tüm bentlerine saygı göstermeye” çağırdı.
Fransız yetkililer, İran’ı Husilere füze silahları tedarik etmesine dair alenen suçlamıyorsa, bu Fransız kaynakların füze silahı geliştirme konusundaki başarısızlıklarını ve bu nedenle bu silahlarının İran’dan geldiğini gösteriyor.
Le Drian’ın geçtiğimiz Kasım ayında gerçekleşmesi beklenen Tahran ziyaretinin bu güne kadar düzenlenmemesi iki taraf arasındaki ilişkilerin kötüleşmesinin bir diğer göstergesi.
Buna karşılık olarak İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 12 Aralık’ta Paris’in ev sahipliği yaptığı İklim Zirvesi’ne katılımı için sunulan resmi davete karşılık vermedi. Öyle ki zirvede, taraflar arasında Suriye’nin gelecekteki durumu, İran’ın rolü ve Lübnan dosyası yanı sıra iki ülke arasındaki tartışmalı konular ele alınacaktı.
Öte yandan Macron ve Ruhani arasında 21 Kasım’da gerçekleşen son telefon görüşmesinde Fransa, suçlamaları yalanlama yoluna gitti. Ve İran liderinin, Ortadoğu’da “hegemonya eğilimi” ve Irak- Suriye’de İran güçlerinin varlığının iki ülkenin resmi talepleriyle ve terörle mücadele çerçevesinde gerçekleşmesi konusundaki özeti uyarınca suçlamaları reddetti. Zira Ruhani, İran’ın nihai hedefinin ‘ilgili ülkelerin barış ve güvenlik için çalışıp, parçalanmalarını önlemek’ olduğunu belirterek, Fransa’ya “bağımsızlık” kararını, gerçekçiliğini ve tarafsızlığını koruma mesajı verdi. Ruhani’ye göre, Fransa “yapıcı bir rol” üstlenebilir.
Tahran’ın, Fransa’nın füze ve bölgesel konularda önerilerine hassasiyeti bulunuyor. 2015 yılında Tahran’la imzalanan nükleer anlaşmanın korunmasını savunan Paris, İran’ın balistik füze programını frenlemesi gerektiği konusunda ABD yaklaşımını benimsiyor. Bu bağlamda Paris, 5+1 grubu (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Almanya) ile anlaşma sağlanarak nükleer dosyada kabul edilen formül uyarınca bir tartışma yaratmaya çağrılıyor. Nitekim Paris, nükleer programına dair taleplere cevap vermemesi üzerine Tahran’a yönelik ekonomik ve ticari yaptırımlar uygulama yoluna başvurdu.
Geçtiğimiz Pazartesi günü ABD’li mevkidaşı Rex Tillerson ve Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı HR McMaster ile bir araya geldiği Washington ziyareti sonrasında Le Drian, Paris ve Washington arasında balistik füze faaliyetlerini sınırlaması için “Tahran’a güçlü bir baskı kurma” anlayışı olduğunu belirtti.
Le Drian, ülkesinin tepki göstermek için Tahran’a yaptırım uygulayabileceğini söyledi. Resmi Fransız kaynaklarının Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalara göre, yaptırımlar “en etkili çözüm”dür. Belirtilene göre, doğal olarak İran, savunma politikasına müdahale ve egemenliğini ihlal ettiği gerekçesiyle bu duruma net bir ret ile karşılık verdi. Aynı şekilde füze programının “tamamen savunmacı” olduğunu ve nükleer anlaşmanın füze programıyla hiçbir ilgisi olmadığını savundu. Fars Haber Ajansı danışmanı Ali Ekber Velayeti, Macron’un Başkan Trump tarafından “stajyer”e dönüştüğünü belirtti. İran Devrim Muhafızları ise, Macron’u ve Fransız makamlarını sert bir dille eleştirdi. Öte yandan Tahran’daki reformist ve muhafazakâr akımlar arasındaki rekabetin, yasama seçimlerine yakın olduğu Paris’ten görülüyordu. Aynı şekilde İranlı yetkililer, sözlü bir müzayedeye girişirken, Paris de Tahran ile olan ilişkilerini güçlendirmek istiyordu.
Fransa’da siyasi ve ekonomik bir baskı grubunun, İran ekonomisinin sağladığı ve Fransa’nın ihtiyaç duyduğu “büyük fırsatlar” nedeniyle Tahran’la yakınlaşmaya yöneldiği biliniyor. Ancak Fransa için asıl sorun, İran karşısındaki sert siyasi pozisyonlar ve bu ülkedeki ekonomik ve ticari varlığını güçlendirme çabaları arasında uzlaşma arzusudur. Öyle ki tüm bunlar Washington’u ve Trump yönetimini kızdırmama endişesi içeriyor. 2015’te nükleer anlaşmanın imzalanmasının hemen ardından, Fransız şirketler (Airbus, Total, Peugeot, Renault, Vinci) de Tahran ile önemli anlaşmalar imzaladı. Ancak zorluklar büyüdü. Zira bir Fransız inşaat şirketi, Tahran havalimanını 1,2 milyar dolarlık bir maliyetle genişletme ihalesini kazanırken, sözleşme Fransız şirketlerin finansman bulmakta karşılaştıkları zorluklar ve özellikle Devrim Muhafızları ve liderler tarafından bu yönde yakılan yeşil ışık sebebiyle iptal edildi. Diğer bir endişe ise, Fransız şirketlerin ABD yasalarına karşı korkuları ve geçmişte olduğu gibi ABD’nin