Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Fransa’nın yanlış İran algısı | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Paris’teki düşünce kuruluşlarına göre Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, uzun konuşmalar ve etkili mübalağalar yoluyla karşı tarafı ikna etmede en yetenekli ve zeki politikacılardan biri.

O aslında eski Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın iktidarının son dönemlerinde Fransız siyaset sahnesinde boy gösterirken yıldızı nispeten belli belirsiz görülen yerel bir siyasetçiydi. Hollande’ın son hükümetinde savunma bakanı olarak görev yapan Le Drian, ölmekte olan Hollande hükümetinin parlayan yıldızı oluverdi. Diğer bakanlar boş kuruntuların kurbanı olurken Le Drian, en yeni Fransız savaş uçaklarını aralarında Brezilya, Mısır ve Hindistan’ın da yer aldığı birçok ülkeye satmak için yaptığı  büyük savunma sözleşmelerinden güç elde etme yeteneği sayesinde siyasi ‘aktör’ unvanını aldı. Ardından gazeteler kötü ve uygunsuz haberlerle lekelenen Hollande hükümeti hakkında iyi haberler ve manşetlerde yer vermeye başladı.

Le Drian bakanlık kürsüsüne yaklaşmayan birkaç kabine değişikliğine rağmen siyaset hayatında kalıcı olmasını sağlamaya yetecek kadar sosyalistti. Ancak, kendisini batan siyasi gemiden kurtaracak ölçüde iliklerine kadar sosyalist değildi.

Bununla birlikte Le Drian, boğulmadan gemiden kaçacağı zamanın bilincindeydi. Bazı analizciler, geçtiğimiz Haziran ayında hırslı, genç politikacının sunduğu imkânları basit ve oldukça zayıf olarak nitelediği bir zamanda Emmanuel Macron’un gemisine atlayan ilk politikacılardan da biriydi.

Macron tüm zorluklara rağmen üstün gelince Le Drian, yeni bakanlar arasında yaşça en büyük devlet adamı olması sebebiyle Elysee’nin Dışişleri Bakanı makamına yükseltildi. Yeni hükümetin iç ve dış politika işlerinin diğer yönlerinde sesi pek çıkmıyordu.

Bu sebeple içinde bulunduğumuz hafta boyunca bazılarının nihai görüşmeler gerçekleştirme çabası olarak değerlendirdiği Le Drian’ın Tahran ziyareti ile birlikte Paris’te şu konuda görüş birliğine varıldı: Eğer gayretlerini ve ateşli hamasetlerini azaltmak yoluyla mollaları ikna etme kabiliyetine sahip biri varsa bu ‘Süper İşçi’ oyunundaki İngiliz kahramandan başkası olamaz.

Paris ve Tahran’daki haber kaynaklarına göre İslam Cumhuriyeti liderleri ile yaptığı görüşmeler sırasında Le Drian, şimdiye kadar başarılı ve oldukça basit bir üslup olan ‘al gülüm ver gülüm’ siyasetini kullandı. Yani Fransız devlet adamı kendisinden istediklerinin tam olarak aynısını muhataplarından istedi.

Olan biten gün yüzüne çıktığında Le Drian, kendisinden istenilenin nasıl, ne zaman ve ne ölçüde gerçekleşmesinin mümkün olduğu sorusunu öne attı. Bu Fransız yaşlı kurdunun hilesi, İranlı muhataplarının faydasız ve soyut şeylerden ziyade somut gerçekliklere odaklanmasında yatıyor. Sıradaki planı, Fransızların istekleri ile muhataplarının isteklerini birbirine bağlamak ve iki istek arasındaki kayda değer ve büyük uyumu göstermekti. Amaç her iki tarafın istediklerinin tamamı olmasa da olduğu kadarını sağlayacak bir anlaşmaya varmaktı.

Hangi açıdan bakılırsa bakılsın Le Drian’ın Tahran tasavvurunun başarısız olduğu görülebilir.

Birçok ülkede işe yarayan yaklaşım, İran’da kendisine başarı getirmedi.

Le Drian’ın başarısızlığı, eski Amerika Başkanı Barack Obama’nın da söylediği gibi ‘İran’ı dans pistine getirmek’ için çabalayan küçük, orta ve büyük güçler tarafından öne sürdüğü bir dizi teklifin arkasından geldi.

Ve bu başarısızlığın altında birçok sebep yatıyor.

İlk olarak, şu bir gerçek ki elimizde iki İran var: biri, çıkarları, endişeleri ve diğer ulus devletler gibi yeryüzüne dair doğal istekleri bulunan ‘ulus devlet İran’; diğeri ise tüm devrimlerde olduğu gibi mantıksız arzular ve ergen rüyalara sahip bulunan bir ‘devrim İran’ı’.

Bu çift yönlülük, İran’ın bütüncül ve içte, dışta veya bölgesel planda olsun her meselede sıkı bir politik yapıya sahip olmasını engelleyen daimi bir acizlik içinde olduğunu ifade ediyor. İki İran’ın istek ve çıkarları arasındaki dehşetli çatışma sebebi ile Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ın herhangi bir meselede hemfikir olması nadirattandır.

İran’ın derin ve özel bir sorunla boğuşmasına bakarak, etrafındaki tüm taraflar ile meselelerinin olması gerekir.

Le Drian, Tahran’daki yetkililere, “Tam olarak istediğiniz şey nedir?” diye sorduğunda onlar açık ve belirgin bir cevap vermekten aciz kaldılar. Açık seçik bir cevap verememelerine bakarsak, onlar sanki müzakereyi kolaylaştıracak belirgin istekler yerine herhangi bir şey elde etmek ister gibi davrandılar.

Ulus devletlerin bu yolla ilerleyen klasik istekleri hiçbir şekilde kahramanca değildir.

Ulus devlet, saygı, güvenlik, özenle çizilmiş sınırlar, ticaret, doğal kaynaklara erişim, pazar paylaşımı, ekonomik işbirliği, kültür alışverişi gibi şeyler ister. 198 BM üyesinin tamamı, söz verildiği şekilde ve daimi olarak bu isteklere sadık kalsa tüm bunları çekmek de mümkündür. Ne var ki “İslam Cumhuriyeti”, Kuzey Kore, Venezuela ve Robert Mugabe’nin ayrılışına kadarki Zimbabve gibi marjinallerden biridir.

Bununla birlikte devrimler, sadece gerçekdışı muştularla beslenir.

Kendisine kalan ateşli ve değişken kökleri ortadan kaldırabilecek mevcut gri durumun bir parçası olmak için çaba gösteremez. Onun direnişçi ve sağlam bir tutuşla kalması ve bir gün bile nasiplenemediği ancak herkesin önünde iftihar ettiği saflık, berraklık ve iyilik belirtilerini ileri sürmesi gerekir.

Le Drian’ın yanıldığı ikinci nokta, tıpkı ondan önceki sayısız politikacının yaptığı gibi asıl karar vericilerle müzakere yaptığına inanmasıydı. Oysaki İran Cumhurbaşkanı ve İslam Cumhuriyeti’ndeki bakanlar kurulu, aslında ucu açık ve sürekli gözden geçirilen siyaset tiyatrosu senaryosunda kendilerine verilen rolleri özenle ve hırsla oynayan bir avuç parlak aktör olmaktan öteye geçmez.

Şu açıktır ki Humeyni rejiminde İran, başında devrimin en yüce rehberinin yer aldığı ‘derin devlet’ iktidarına boyun eğiyor. Öte yanda da “Rehber” Ali Hamaney’in menzilindeki paralel hükümeti oluşturan bir avuç asker ve sivil danışman var.

Eğer biri bir sonuca varmak isterse, doğrudan ve özellikle Ali Hamaney ile konuşması gerekir. Rusya Başkanı Vladimir Putin de Tahran’ı ziyaret ettiğinde tam olarak bunu yapmış, havaalanından doğruca Ali Hamaney’in evine gitmiş; orada birkaç saatlik bir toplantı gerçekleştirmiş, ondan sonra ülkesine dönmek üzere havaalanına geçmiştir. Putin, mevkidaşı Hasan Ruhani ile bile vakit kaybetmedi. Nerede kaldı bakanlar kurulu olarak bilinen temsilci ekip.

Havuzumuzda olan bilgiler eğer doğruysa, Le Drian iki işi başarmak istedi. Birincisi, İran’dan nükleer başlık taşımaya elverişli uzak menzilli füze programını geliştirmeyeceğine dair söz almak. Bu, Amerika Başkanı Donald Trump’ın Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un desteğiyle öne sürdüğü talep. Gerçek şu ki, ne Ruhani ne de Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, İran’ın füze projesi hakkında ayrıntılı bir bilgiye sahip değil. Kendilerine ‘projeyi dondurma evresi’ni etkin bir şekilde onaylama hakkı tanıyan bir mevkide olduklarını hatırlatmanın bilmem faydası var mı?

Emirler, bu taleplere tavizsiz bir şekilde ‘hayır’ cevabını verdiler. Aslında bu cevap, bilinen ‘kukla oynatıcılar’ tarafından verildi ve tartışmalar bu seviyede sona erdi.

Le Drian’ın ikinci hedefi, İran’ın Suriye ve Yemen arazisine yönelik müdahalelerini aza indirgemek ile ilgiliydi.

Yine bu, hem Ruhani hem de Zarif’in boyunu aşan bir karardır. Bu ikisinin İran’ın Beşşar Esed’i, rejimini ve Şam sığınağını korumak için harcadığı meblağdan kesinlikle haberi yoktur. Hasan Ruhani’ye sunulan resmi devlet bütçesinde de bu tür bir kayıt yok. Bunun sebebi, ‘devrim ihracı’ çabalarına tahsis edilen harcamaların devrim lideri Ali Hamaney’in konutunun özel hesabından düşülmesidir. Bu özel hesaba aktarılan fonlar, ülkeye giren tüm ithal araçlardan alınan gümrük vergilerinden tek bir tarifenin yer aldığı çeşitli kaynaklardan sağlanmaktadır. Aynı şekilde liderin konutunun hesabı, içeride ve dışarıda İran petrolü ve petrol ürünleri ile ticaret yapan 32 şirkete de sahiptir ve bu şirketler idari incelemelerden kaçınmak için İran’ın özel sektör sınıflandırmasına tabidir.

Fransa Dışişleri Bakanı, asla bir şeye sahip olmayanlardan birtakım isteklerde bulunarak, asıl mal ve eşya temin ve teslim edebilecekleri görmezden geldi. Ancak onlar istenen halı için basit bir indirim talep etmeye başladığınız geleneksel halı pazarının senaryosu gereği bunu yapamayacaklar. Bu pazarlık süreci halıyı başta kabul etmediğiniz gerçek fiyatın iki katına satın almanızla sona erebilir.