Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Fransız aklı ile İtalyan kalbi arasındaki Libya | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Tarih ve coğrafyanın yanı sıra politik, güvenlik ve ekonomik çıkarlar, siyasi hamlelerde belirleyici unsurlardır. Libya’nın kaderinde coğrafya, tarih boyunca sosyal ve politik gidişatının yazıldığı sayfa olmuştur. Bugün Libya, çeşitli boyutları olan bir iç çatışmadan muzdariptir. Krizin mahiyetinin bir türlü teşhis edilemediği bir ortamda, güç ve para için bir mücadele devam ediyor. Çözümün politik reçeteleri oldukça çeşitli olmasına rağmen bir türlü kesin teşhis konulamıyor.

Bugün Libya’daki durum, göz hastalığı olan birisinin ortopedi veya kulak burun boğaz doktoruna sevk edilmesi gibidir. Doktorların teşhis hataları arttıkça, hastanın çektiği acılar da katlanmaktadır. Libya toprakları üzerindeki çatışmanın niteliği, diğerlerinden farklıdır. Libya’daki çatışmayı, bir iç savaş olarak sınıflandırabilir miyiz? İç savaşlar, insani depremlerdir. Kendine has ölçümleri vardır, yani farklı Richterlere sahiptir. Libya’da kanlı çatışmaların arkasında mezhepsel, dini, etnik ya da coğrafi etkenler yok. Libya halkının tamamı Müslüman’dır, çoğunlu Sünni’dir ve Maliki mezhebine mensuptur. İbadi mezhebine bağlı Berberiler ile Sünniler arasında dahi ciddi bir çekişme söz konusu değildir. O zaman bu krizin tabiatı nedir?

Şubat devriminden sonra Libya’da yaşananlar kısaca şöyledir; Rejimin ve devletin çöküşü, silahların yaygın hale gelmesi, çetelerin bu silahlara sahip olması ve bu silahların çeşitli amaçlar için kullanılması. İdeolojik ve bir de menfaat düşkünü gruplar var. Bunlar da insan, petrol ve gıda kaçakçılığı yapıyorlar. Savaşan unsurlarına ek bir güç olarak, komşu ülkelerden paralı askerler getirmekten de çekinmiyorlar. Terörist gruplar, azı dişlerini Libya bedeninin uzuvlarına geçirmiş durumdalar. Bu teröristler, coğrafi ve ideolojik olarak sınırların dışına taşan terörist faaliyetleri ile tam bir çürümüşlük hali yaşıyorlar. Libya’daki durum, Tunus, Mısır, Suriye ve Yemen’deki durumdan farklıdır. Mısır’da cumhurbaşkanı çekildi, ancak devlet, bütün askeri, polis ve idari kurumlarıyla ayakta kaldı. Tunus’ta cumhurbaşkanı ayrıldı, devlet bütün askeri ve idari varlıkları ile ayakta kaldı. Suriye’de, bazı kurumlar çöktü, fakat genel yapı ayakta kaldı ve dış askeri desteğe ulaşmaya devam etti. Askeri olarak havada ve karada varlığını korudu. Bu durum yeni bölgesel ve uluslararası siyasi süreçler oluşturdu.

Libya’da, çok çeşitli askeri oluşumlar ortaya çıkmıştır. Bu oluşumların ortak özelliği, bazı istisnalar hariç, mevcut partiler ve siyasi organlarla alakaları yoktur. Siyasi organların (partizan) -ki azınlıktadır- birçoğunun askeri kolları yoktur. Bunun tersi de doğrudur, yani silahlı oluşumların da siyasi kolları yoktur. Bu durum Libya’yı diğer ülkelerden farklı kılmıştır. Lübnan örneğine bakacak olursak, partiler/taraflar “Taif Konferansı”na gittiğinde, birbirlerine muhalif siyasiler vardı. Her birinin Lübnan’da silahlı askeri bir kolu vardı. Kâğıt üzerinde anlaştıkları şeyleri somutlaştırma ve sahaya taşıma güç ve kuvvetleri vardı. Elbette diğer bazı faktörler de vardı, sözgelimi Suriye silahlı kuvvetlerinin sahada olması gibi… O dönem bu anlaşma Suriye-Suudi uzlaşısının gölgesinde yapılmıştı. Bundan dolayı da bu uzlaşıya “S-S” adı verilmişti.

Libya devleti yıkılmış, bir bina olarak çökmüş ve yerle bir olmuştur. Gücü elinde bulunduran her bir oluşum, ülkenin her tarafına dağılmış enkaz kalıntılarını bir şekilde ele geçirmek için harekete geçtiler. Dağılmış enkaz kalıntıları; iktidar, para ve silah parçalarıdır. Buna uzanan eller ise şiddet, cehalet, tahakküm ve açlık akımlarıdır. İktidardan arta kalan bu parçaların tamamını toplamak için, tek başına hareket etme hususunda ısrar eden bazı gruplar olduğunu da unutmamak gerekir. Bu eller, darmadağın bu parçaların ele geçirilmesini sağlayan silahlara sahip oldular. Sahadaki durum tam da bu şekildedir. Yani her şey sosyo-kimyasal ve hatta bireysel bir duruma bina edilmiştir.

Devralınan değerler sistemi paramparça edildi, yolsuzluk bir ‘inanç’ haline geldi. Her bir fert, paraya ve güce yöneliyor. Aklına esen ne varsa, diğer insanlara dikte etmeye çalışıyor. Diğer taraftan ise geniş bir halk kesimi var, adeta çökmüş durumdalar. Elleri, söz konusu iktidar kalıntılarına da ulaşamıyor. Zira güç ve kuvvetleri yok, dolayısıyla bu meselenin gerçek kurbanı oldular.

Doğru teşhise uygun yazılmış reçete, öncelikle sivil inisiyatife dayalı devlet aygıtının yeniden inşasından geçiyor. Dünyanın her yerinde bilinen standartlara uygun bir ordu kurulmalıdır. Ordu, güvenlik güçleri ve merkezi yönetim, devlet aygıtını yürüten motoru temsil ediyor. Libya toplumunun genetiğini bilen herkes, yapısı ve tabiatının bir gereği olarak, ulusal birliği sağlama gücüne sahip olduğunu kesin bir şekilde fark eder. İslam dini her bir ferde ve genelde Libya toplumuna kök salmıştır. Sosyal dokusu ile iç içe geçmiştir, sağlam da bir yapısı vardır. Yıkılmış, dağılmış ve yağmalanmış bu yapıyı yeniden inşa edebilecek gücü ve dayanıklılığı vardır. Son yedi yılda, Libya krizine çözüm bulmak amacıyla farklı başlıklar altında, dikdörtgen ve yuvarlak masalarda, bir dizi bölgesel ve uluslararası konferans düzenlendi. Sonuç bildirgeleri ve çıkarımlar nerdeyse aynı içeriklere sahipti ve bir öncekinin tekrarı gibiydi.

Fransa, Libya krizinin önde gelen liderlerinin katıldığı, bölgesel ve uluslararası katılımın olduğu bir konferans düzenledi. Paris Forumu, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine yol açan anayasal düzenlemelerin ve buna dair tarihlerin belirlendiği önemli bir açıklama yaptı. Fransa, Libya’daki durumla ilgileniyor ve bunu yaparken de ülkenin jeopolitik yapısını, askeri durumunu ve kültürünü dikkate alıyor. Sahil ve Sahra Devletleri, yani Çad, Nijer, Mali ve Burkina Faso, askeri öneme sahip alanlardır. Zira Fransa’nın bu ülkelerde askeri üsleri, farklı yatırımları ve oldukça yaygın kullanılan bir para birimi olarak Afrika CFA frangı var. Fransızca dili, Paris açısından yumuşak bir gücü temsil ediyor. Merhum Senegal Cumhurbaşkanı Leopold Sedar Senghor’un söylediği gibi; Fransızca dili, Afrika ile Fransa’yı birleştiren göbek kordonudur. Libya’daki güvenlik karmaşası, terör ateşi alanlarının genişlemesine katkıda bulunan yangın borusu mesabesinde olup, batı ülkelerini tehdit eder hale gelmiştir. Fransa kilit bir uluslararası güçtür. Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesidir. Bir nükleer güçtür ve uçak gemilerine sahiptir. En gelişmiş savaş uçaklarını (Rafale) üretiyor.

Soru şu ki, Paris konferansında Libya hakkında yazılan ve söylenenler ne gibi bir başarı sağladı? Hiçbir şey.

İtalya ise, coğrafyası ve tarihsel ilişkisi nedeniyle Libya krizinin çözümünde rol alabileceğine inanıyor. Libya ile ekonomik ilişkilerin yanı sıra, Roma İmparatorluğu’ndan faşist sömürge imparatorluğuna uzanan bir ilişki söz konusudur. Libya’dan Sicilya’ya uzanan yeraltı boru hattı, en az petrol kadar stratejik bir can damarıdır. İtalya’da rafineriler, Libya petrolünün kalitesini kontrol etmek için tasarlanmıştır. Libya’nın İtalyan bankalarında hisseleri vardır. İki ülke arasındaki ticari ilişkiler güçlüdür. İtalya Libya’nın uzun yıllardır en önemli ekonomik ortağıydı. İki ülke arasında imzalanan “Dostluk Anlaşması” bağlamında İtalyan hükümeti, Mısır sınırından Tunus sınırına kadar uzanan, Avrupa standartlarına uygun ve beş milyar dolar değerinde bir yol inşa etmeyi taahhüt etti. İtalyan şirketleri bu projeyi hayata geçirdiler. Bu projeye harcanan miktar karıyla beraber, hala yıllık olarak İtalyan bütçelerine yatırılmaktadır. İtalya, ülkesine ait şirketlerin, Libya’nın yeniden inşasına katkıda bulunmasını arzu ediyor. Öte yandan, özellikle terörizm, yasadışı göç ve uyuşturucu kaçakçılığı konularıyla ilgili İtalyan’ın endişeleri var. Politik olarak İtalya, Akdeniz ve Avrupa düzeyinde bir rol oynamaya çalışıyor.

Palermo konferansı ne doğurur? Libya hakkında konferans düzenlemek için Güney Sicilya’nın başkenti Palermo’yu seçmelerinin özel bir anlamı var. Ağlebiler Devleti döneminde Arap bağının kurulduğu şehirlerden biriydi. Arap kültürünün buralara büyük katkıları olmuştur ve buna tanıklık yapan pek çok Arap eseri hala varlığını korumaktadır. Merak edilen pek çok soru var; bu foruma katılacak Libyalı katılımcılar kim? Hangi devletler, uluslararası ve bölgesel kuruluşlar katılacak? Palermo’da yayınlanacak bildirge, Libya topraklarında tatbik edilebilecek mi? Kim bilir belki de kalp çarpıntıları, coğrafyanın nabzına ve tarihin esintilerine dokunabilir. Ancak unutmamak gerekir ki, çatışmanın sarsıntılarının kendine has kanunları vardır. Tüm dalgaları da kırabilir, yeni barajlar da inşa edebilir.