Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Füze demiri karnımızı tok tutmaz | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Devrimlerin sıcaklığı aldatıcıdır, zira; devrimle gelenler sonsuza dek kalacaklarını düşünür, ülkenin nihai rengini sonsuza dek devrimlerinin rengiyle boyadıklarını, gelen her neslin devrimi güçlendireceğini ve destek olacaklarını düşünürler. Ayrıca, devrimciler devletin devrimlerinin içinde tamamen eriyeceğini öngörür, ona göre davranış sergiler, ama, aslında bir devrimin devlet yapısına ve şekline bürünmeyi reddetmesi ve devlet mantığına ters bakması, eninde sonunda, karşı devrimin gelmesine yol açacaktır. Devlet olmayı reddetmek pahalıya mal olacak bir şekilde gitmek anlamına gelecektir.

İran Devrimi diğer devrimlere benzemiyormuşçasına davranış sergiliyor. Devrim kanunları ve sosyal normlara göre davranmıyor. İran devrimi yaşlanmaya karşı dirençli olduğunu, halk yığınlarına vaad ettiği, ama bir türlü sunamadığı, cennetlerin hayal kırıklıklarına yol açmayacağını düşünüyor. Humeyni Devrimi diğer devrimlerin tarihini okumayı, bu tarihten faydalanmayı inatla reddediyor.

İran devriminden altmış yıl önce Lenin Devrimi yüzyılı sarsarak dünyaya gelmişti. Bu devrimi gerçekleştirenler de dünyanın son ve en güzel çözüm reçetesini ortaya koyduklarını düşündüler. Devrimciler Lenin Devriminin, parti disiplini, ordunun gücü, güvenlik sistemlerinin acımasızlığı, propaganda kurumlarının ustalığı ve dış etkinin gücü sayesinde sonsuza dek süreceğini düşündüler.

1986 yılının Şubat ayının son haftasında Sovyet Komünist Partisi’nin yirmi yedinci kongresi toplanmış ve dünyanın gözleri yeni liderin kim olduğu ve nasıl davranacağını anlamak için Moskova’ya yönelmişti. Kremlinin büyük toplantı salonundaki görüntü, yeni ve genç bir gazeteci olarak, beni etkilemişti.

Toplantı salonunun ortasına Parti Genel Başkanı Mihail Gorbaçov platformun ortasına oturmuş, her iki tarafına, Fidel Castro dahil, Varşova Paktı, sosyalist ülkeler ve müttefik ülke liderleri de dizilmiş yeni Çar’a biat etme ve saygılarını sunmak için beklemekteydiler. Toplantı salonun dört köşesi Komünist ve sosyalist parti genel sekreterleri, müttefik parti temsilcileri ile dolmuş, göğüslerinde kilolarca dolu nişanlarıyla Kızıl Ordu generalleriyle Doğu Avrupa Generalleri arz-ı endam ediyorlardı.

Her şey güç gösterisine dönüşmüştü, Dişlerine kadar silahlanmış bir imparatorluğun toplantısıydı bu, Dünyayı defalarca yıkacak nükleer gücü olan, her yöne yönlendirilmiş füze denizi üzerine yatan bir imparatorluk.

Kendi kendime, gelmişken kırmızı meydanın diğer ucundaki yüzlerce metre uzaktaki Lenin mezarını ziyaret edeyim dedim. Mezarı uzun süredir bekleyen bir sıra vardı; ancak dikkatimi çeken bu ortam değildi, kırışık yüzlü bir altmış yaşlarında bir kadının elindeki sabunu satın almaları için bekleyenleri ikna etmeye çalışmasıydı. Bir polis memuru çabucak ayrılmasını istedi. Daha sonra, polisin, dilencilerin Kızıl Meydana yaklaşmasını önlemek için yoğun kampanyalar düzenlediklerini öğrendik. Böylece ziyaretçiler, Lenin devriminin yoksulluğu ortadan kaldırılmasında başarılı olamadığını tespit etmeyeceklerdi. Polis, ayrıca, bir kaç muhalifin özgürlük pencerelerinin açılmasını, hayati mal ve malzemeleri almak için uzun süren sıraların kaldırılmasını isteyen birkaç protestocuyu tutuklamak için paralel güvenlik hamleleri düzenlediğini de duyduk.

5 yıl sonra, ekonomi ve özgürlük savaşını kaybeden Sovyetler Birliği kendisini savunacak kimseyi bulamadı. Ekonomik potansiyelini açan bir imparatorluk genişlemesinin yükü altında yıkıldı. Sovyetler Birliği düşmanlarının silahları ile değil, yurttaşlarının hayal kırıklığı yüzünden vefat etti.

O günlerde vatandaşlar: Sovyet yurttaşlarını beslemek yerine neden Castro rejimini güçlendirmek için milyarlarca dolar harcıyorlar? Diye sordu. Birçok protestocu öfkeyle haykırdı: “Silahların ve roketlerin demirleri karnımızı tok tutmuyor!”

Bir başka ders, dün gece geçen sene son nefesini verdi. Çin’in Başkanı Xi Jinping, ülkesinin gerçekleştirdiği reformların yedi yüz milyon Çinliyi fakirliğin pençesinden kurtardığını bu sene içinde bir çok yerde söyledi. Günümüzde, gelişme ve istikrar mekanizmalarını ortaya koyabilen ve işleten Çin ipek yolunda ilerlemeyi ve büyük ülkeler kulübünde daha ileri mevkiler talep etmekte. Diğer taraftan, Hasan Ruhani buna benzer bir söylem geliştiremedi, zira; tüm projeleri Suriye’nin Batısına, Akdeniz’e ulaşmaktan ibaret kaldı, bu yolu bilenler de, uzun vadede mayın dolu olduğunu bilir.

İran, yeni yılın geçtiğimiz yıllardaki zaferlere adamış bir yıl olacağını umuyordu. Bağdat’taki etkisi Irak’ın en detaylı işlerinin yönetilmesine dahi ulaşmıştı. Kürtlerin “tedip” edilmesi sürecindeki rolü çok açık. Suriye’de elde edilen başarılar hakkında da konuşabilir duruma gelmişti. Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in kaderi artık ciddi müzakerelerde ciddi bir şekilde yer almıyordu. Diğer oyuncularla birlikte DEAŞ’ın belinin kırılmasından önce, Rus oyuncu Suriye muhalefetini de tedip etti. İran, Lübnan Hizbullah’nın ve diğer Lübnan müttefiklerinin Mayıs’ta yapılacak seçimlerde parlamenter çoğunluğu elde edeceğini, dolayısıyla Lübnan’ın İran Hilalinde yer alması için neden ve meşruiyet sağlayacaktır. Yemen’de ise, İran savaşın devam etmesini ve Husiler’in Suudi Arabistan’ı tüketerek takatsiz bırakmasına veya çevrelemesine oynamaktadır.

İranlı yetkililer bu zaferleri çok iyi pazarlayarak propaganda aracı olarak kullanmakta tereddüt etmedi. İranlılar General Kasım Süleymani’yi Suriye ve Irak’taki savaşçıların arasında gördüler ve Irak-Suriye sınırını güvence altına alıp konvoyların Lübnan üzerinden Akdeniz sularına ulaşma özgürlüğünü sağladıktan sonra gülümsemelerini izlediler.

Suudi Arabistan’a fırlatılan İran yapımı Husi roketleri de seyretti insanlar, fakat tüm bu sahneler, iç hakları iptal edemediği gibi insanların hayal kırıklığını da ortadan kaldıramadı.

İranlılar ya da en azından büyük bir kısmı hayat zorluklarıyla mücadele etmekten bıktı: Hizmet eksikliği, yüksek enflasyon, işsizlik oranları ve bazen militanlar ve reformcular arasındaki danışıklı dövüşlerden ve programlanan çatışmalardaki zamanın tükenmesi. Devrimin dini liderinin pelerini altında sıkı programlanan demokrasiden bıktılar. Ayrıca, nükleer anlaşmayı imzaladıktan sonra söz verildikleri meyvelere dokunamamaktan bıktı. Donald Trump nükleer anlaşma ve füze programı anlaşmasındaki eksiklikleri hatırlatarak Avrupalıları zor bir duruma soktu. Bu da, İran ekonomisinin umutsuzca ihtiyacı olan yatırımların beklenen şekilde gerçekleşmeyeceğini gösterdi.

Son birkaç gün içinde atılan bazı sloganlar İranlıların ya da bazılarının İran’ın bölgesel çatışmalara olan ilgisinden bıktığını gösteriyor. Bu nedenle, İran halkı, parasını bölgenin ateşli noktalarında İran yerine savaşan militanlara harcamaya karşı durdular. Ortalama İranlı, ülkesinin bölgedeki insanlarla çatışmalı olduğunu ve bölgedeki müdahalelerinin sonsuz savaşlar başlatacağını ve bunu yaparken durumunu uluslararası topluma uygun bir dile anlatamayacağının farkında.

Mevcut protestoların ne denli etkili olacağını bilmek için henüz erken. Hiç şüphe yok ki, rejim, tehdit sezdiği anda, 2009’da “Yeşil Devrim”i bastırmak için kullandığı şiddeti kullanmakta tereddüt etmeyecektir. Kesin olan şu ki, protestolar ‘dış dünyadaki maceraların iç hayal kırıklıklarını gidermeyeceği’ ve “roketlerin demirinin karnı tok tutmayacağı” anlamında İranlı yetkililerin anlayacağı oldukça güçlü bir mesajdır.