Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Gazze yıkılıyor… Bundan herkes sorumludur | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

70’li yaşlardaki bir adam evinin çatısında bıçaklanmış bir vaziyette ölü olarak bulunduğu zaman, suç eylemini gerçekleştirmede şüpheli ilk şahıs maktulün oğludur. Hiç şüphesiz mezkûr hadise, böylesine çirkin bir suça tanıklık eden toplumda bir bozukluk olduğunun göstergesidir. Önceki gün haberi birkaç defa okumaya başladım. Sosyal iletişim diye isimlendirilen siteler aracılığıyla gözümün gördükleri konusunda kendimi ikna etmeye çalışıyorum. Gerçekten de söz konusu hadise, Gazze’de meydana gelmiş. Bu, hayal ya da karmakarışık bir rüya değil. Bazen yazarın canı sıkılır ya da ümitsizliğe kapılıverir. Bu durum, belirli bir konuyu tekrar tekrar işlemenin faydasızlığından daha kötüdür. Çünkü yazar, kötü olanın dışında yeni bir şeylere değinmez. Çeşitli Arap meseleleriyle ilgili yazılan yazıların durumunun da böyle olduğunu düşünüyorum. Bunların arasında ve başında Gazze Şeridi’nin dramı geliyor. 1967 işgalinden bu yana Gazze halkı, acılarla imtihan ediliyor. Maalesef; işgalcinin postalı çekildikten ve egemenliği azaldıktan sonra, dram ve acılar katbekat arttı. Ardından yerine bozuk otorite geçti. Bu otoritenin bazı fertleri, kurtarılan yerlerde ayağını sağlamlaştırmadan önce devletini ısırıyor.

Gazze halkının pek çoğu “Ey kalp! Fetih’ten Hamas’a kadar… Üzülme!” ibareleriyle ağladıkları zaman bu, bir tesadüf müdür yoksa bir tür saçmalık mıdır? Kesinlikle bu; ne bir tesadüf ne de saçmalıktır. Aksine bu; Filistinli Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmeye başladığının ve Hamas’ın doğumundan beri insanların kalbinde yayılan hüznün bir yansımasıdır. Merhum lider Ebu Ammar’ın isimlendirdiği gibi bu ikisi, ‘Uçan Halı’ devletinin serabı arkasında koşarak göç ediyorlar. Bir de ne olsun! Amman’ın sokaklarından başlayarak Lübnan kamplarına kadar birbirleriyle çatışıyorlar. Sonra hızlıca birkaç ay ya da birkaç sene devam eden ‘Allah geçmiştekileri affetsin’ diye öpücükler dökülüyor. Daha sonra her şey yeniden tekrarlanıyor. Mücadele edenler, Filistinliler’in rüyalarının ve geleceklerinin topuna ayaklarıyla vuruyorlar. Bu da müttefiki İran’ın kalesine gol atıyor. Bir başkası karşı kaleden atış yapıyor. Kuşatmanın felaketine atılan, elektrik kesintisinin ateşinde ya da su yokluğunda dağlananların bir ehemmiyeti yok. Mücahit, mücadeleci ve yetkili liderler… İstediğin gibi isimlendir. İstedikleri zaman istedikleri yere seyahat ediyorlar. Üzerlerinde herhangi bir toz yok. Basit insanlar onları birleştirdi. Ekseriyeti sessiz, çoğu suskun ya da başka bir ifadeyle ezilmişler… Fetih aracılığıyla Refah sınır kapısından kurtuluşun gelmesini beklemeleri gerekiyor. Hatta Filistin toprağının bir parçası olan Gazze Şeridi’ne ait olduklarından dolayı, Beytü’l-Haram’a gitmek isteyen hacılar bile, çıkabilecekler mi yoksa hac farizasını eda etmekten mahrum mu kalacaklar? Bilmiyorlar.

Sonra İsrail güvenlik güçleri, Gazze Şeridi’nin yakında yıkılacağı hususunda kendilerini uyarmaları bir tesadüf mü yoksa bu, kaderin bir cilvesi mi? Hayır bu, bir tesadüf değil ve kader cilve de yapmaz. Daha doğrusu kader iki hat üstünde seyreder. Biri diğerine paraleldir. Öncelikle yaratanın takdiri ve iradesi vardır. Sonra yaratılanların fiilleri ve üzerinde sürüklendikleri şeyler gelir. Ya hayır kapıları açılır ya da şer kapısına tıklanır. Geçmiş kavimlere başlarına gelen felaket hakkında sorulduğunda içlerinden akil birisi, bunun dün akşam işledikleri suçun cezası olduğunu söylüyor. Yaptıkları şeyden dolayı pişman oldular. Acaba Filistin parti, hareket ve cephe liderlerine sadece Gazze Şeridi ve Batı Şeria’daki halka karşı değil, aynı zamanda kamplarda bulunanlara karşı yaptıkları kötülük hakkında sorulsa, halkın kaderinin geldiği noktanın kendilerinden dolayı olduğunu kabul edecekler mi?

İster kabul edin ister etmeyin! Bu onlar için bir zulüm ve abartı değildir. İşgalci İsrail, Muhammed el Dura’yı ilk defa nefret kurşunlarıyla öldürdü. Çocuk taçlandırılarak uğurlandı. İsmi, sokaklara, okullara ve derneklere verildi. Sonra onu yere atmak için liderler bölündü ve çatışmaya başladılar. Acaba durumun, babanın evladı tarafından bıçaklanacağı derecesine ulaşacağı düşünülüyor muydu? Siyasetçiler seyahatin tadını çıkardıkları, anlaşmalar yapmaya daldıkları bir vakitte, hatta bazıları kilolarını azaltmak için özel Avrupa hastanelerinde konakladığı bir zamanda; halk su kıtlığı, elektrik kıtlığıyla rekabet ederken, siz efendiler uyanmayacak mısınız? Yoksa kendinizin dışında herhangi bir ağırlığı değerlendirmeden çatışmalarınıza devam mı edeceksiniz?