Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Gazze’de ‘Çatışma’ manevrası | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Abu Mazen): “Filistin davası, eşi görülmemiş bir komplo ile karşı karşıyadır” dediğinde bu, bıçağın kemiğe dayandığı anlamına gelir. Ulusal otorite, Fetih ve Kurtuluş Örgütü’ne karşı ‘gizliden’ yürütülen komplonun artık açık, ayan ve beyan bir şekilde yürütülmeye başlandığını ifade etmektedir. Bu komploya; bazı Arap ülkeleri ve uluslararası örgüt “Müslüman Kardeşlerin” Filistin ayağı olan Hamas ta ortak olmaktadır. Bilindiği gibi “Müslüman Kardeşler” örgütü Mısır’dan kovulduktan sonra Türkiye’de ve Doha’da konuşlanmıştır. Evet, Doha’ya yerleşmiş ve Abu Mazen’in bahsettiği bu komplodaki görevini yerine getirmeye başlamıştır. Bunu ispatlamak için ne delil ne de kanıtlara ihtiyaç yoktur.

İlk olarak; yaşanan ve rastlantısal bir şekilde gelişmiş gibi gösterilen bu son çatışmanın sınırlı olacağı ve her iki tarafın, yani ‘Hamas’ ve ‘İsrail’in aslında bu çatışma aracılığıyla ateşkes anlaşmasının imzalanması sürecinde masada ellerini güçlendirmek istedikleri biliniyordu. Bu ateşkes anlaşmasının; beklenen Filistin devletinin sınırlarını sadece Gazze Şeridi ile sınırlayan “Asrın anlaşması” çözümüne kapı aralayacağına yönelik bir kanaat da bulunuyor.

2007 yılında rahmetli Kral Abdullah bin Abdülaziz’in himayesinde Fetih Hareketi ve Kurtuluş Örgütü ile imzaladığı uzlaşma anlaşmasını bozan, aynı yıl Filistin halkının 1965 yılında başlayan silahlı mücadelesinden beri hiç şahit olmadığı kadar kötü ve kanlı bir darbe gerçekleştiren Müslüman Kardeşlerin Filistin uzantısı Hamas Hareketi’ni desteklemesine ve Filistinlilerin iç işlerine üst düzeyde karşımasına rağmen Mahmud Abbas, birçok nesnel faktör ve nedenden dolayı Doha’ya karşı herhangi bir ‘sitem’ ya da suçlamada bulunmaktan kaçınıyor.

Belki de Doha’nın Filistin’in iç işlerine gerçekten yüz kızartıcı bir şekilde müdahale ettiğinin en önemli kanıtı, eski Katar Emiri Hamad bin Halife’nin Gazze Şeridi’ne düzenlediği kışkırtıcı ziyarettir. Bu ziyaret; kelimenin tam anlamıyla bağımsız bir devlete yapılan bir ziyaret gibi düzenlenmiştir. Gazze Şeridini de tüm Filistinlileri temsil eden yasal Filistin devleti olarak lanse etmiş ve Hamas’ı Filistin’in yasal ve gerçek yönetimi gibi göstermiştir. Bu ziyaret ile Kurtuluş Örgütü ve onunla birlikte Oslo anlaşmalarının, Filistin meselesinin en başından itibaren Filistin halkının tek ve yasal temsilcisi olarak kabul gören bu örgütün temsil ettiği tarihi Filistin liderliğinin sahada bir önemi ve rolü kalmadığı kanıtlanmaya çalışılmıştır.

Tüm bunlar açık ve bilinir şeylerdi. Ama Filistinlileri öfkelerini dizginlemeye iten şey, sonradan büyük bir hata olduğu kanıtlanan bir umuttu. Filistinliler, babanın ya da oğlunun döneminde olsun Katarlı ‘kardeşlerinin’ gün gelip Filistin davası, Kurtuluş Örgütü, ulusal yönetim ve Fetih Hareketi’ne karşı tutumlarını yeniden gözden geçireceklerini umuyorlardı. Ama ne yazık ki bu umutları gerçekleşmedi. Bilakis ‘Müslüman Kardeşlerin’ Şeyhi Yusuf Kardavi’nin aslında Katar Emirliği’ndeki gerçek karar alıcı ve Hamas Hareketi’nin siyasi referans kaynağı, Katar’ın tüm yaptıklarını ve yapmakta olduklarını uluslararası Müslüman Kardeşler liderliği adına onun verdiği kararlar doğrultusunda yapmakta olduğu kanıtlandığında durum daha da kötüleşti.

Gerçekten alanında öncü olan bu gazetede sürekli belirttiğimiz ve hatırlattığımız gibi rahmetli Filistin devlet başkanı Yasser Arafat, 1987 yılında ‘Müslüman Kardeşler’ tarafından kurulmasından itibaren Hamas Hareketi’ni, hem Arap hem de uluslararası düzeyde Filistin halkının tek ve yasal temsilcisi olduğu kabul edilen Kurtuluş Örgütü’ne katılması için ikna etmeye çalışmıştır. Ama tüm bu ardı arkası kesilmeyen çabalarına rağmen başarılı olamamıştır. Çünkü bu örgütün ne geçmişte ne de şimdi tek başına karar alması mümkün değildir. Zira bu örgütün dizginleri; ne Kurtuluş Örgütü’nü ne de Fetih’in 1965 yılında başlattığı Filistin devrimini kabul etmediği bilinen uluslararası örgüt ‘Müslüman Kardeşler’in’ elindedir.

Suriyeli İhvancı Adnan Sadeddin’in Ürdün’ün başkenti Amman’daki evinde, o zamanlar Filistin’in Amman büyükelçisi El-Tayb Abdurrahim ve benim de aralarında olduğum katılımcıların bulunduğu bir görüşmede Yasser Arafat, Halid Meşal ve iki Hamas üyesine Kurtuluş Örgütü’ne katılmaları halinde Ulusal Meclis’in üyelerinin üçte birini kendilerine vermeyi önerdiğini ve onlardan bu konuyu örgütleri ile görüşmelerini talep ettiğini hatırlıyorum. Ardından kaldığı yere dönmek için arabasına bindiğimizde kendisine: “Filistin’in en önemli yönetim merkezinde bu oranda bir temsil gücünü bunlara nasıl verirsiniz” diye şaşkınlığımız belirtmiştik. Arafat bizlere: “Üzülmeyin. Vallahi bunlara meclisin tamamını versek bu örgüte katılmazlar. Çünkü bu örgüt, aslında Kurtuluş Örgütü’nün yerini alması için kurulmuştur. Bu nedenle ondan kurtulana kadar onun aleyhinde çalışacak ve mücadele edecektir” karşılığını vermişti.

Burada akla şu soru geliyor: Eğer Filistin Yönetimi’nin geçmişte ve şimdi Mahmud Abbas’ın liderliğinde Hamas’a karşı tavrı bu şekildeyse neden kendisi ile ‘uzlaşma’ için bu kadar çaba harcıyor? Fetih Hareketi; Kahire’de ve birçok yerde, hatta ‘kardeş’ Katar devletinin desteği ve uluslararası örgüt ‘Müslüman Kardeşler’in’ kararı ile Filistin devleti kabul edilen Gazze Şeridi’nde Hamas ile bu faydasız müzakereler dizisini sürdürmekte neden ısrar ediyor?

Filistin Yönetimi’nin buna cevabı şöyle; Filistin halkını, bu örgütün Kurtuluş Örgütü ve Filistinlilerin tüm yasal liderlerini ortadan kaldırıp yerine geçme amacında olduğuna ikna etmektir. Aynı şekilde Filistin Yönetimi; Mısırlı kardeşlerinin, Gazze Şeridi’nin yönetimini tek başına ele geçiren ve orada bir Müslüman Kardeşler devleti kuran Hamas Hareketi’ni kontrol altında tutma yönündeki taleplerini karşılamak için bu çabalarında ısrar etmektedir. Aksi takdirde Gazze Şeridi; büyük bir terör üssüne ve Mısır devletinin hemen yanı başında biten büyük bir çıbanbaşına dönüşecektir.

Bu örgütün, Mısır’da Muhammed Mursi liderliğindeki rejimleri yıkıldıktan sonra, Mısırlı ‘Müslüman Kardeşleri’ desteklediği kesin bir şekilde kanıtlanmıştır. Aynı şekilde Müslüman Kardeşler’in Sina bölgesinde farklı adlar altında terör üsleri kurmasına yardımcı olduğu açık bir şekilde bilinmektedir. Tüm bunlara ve her ne kadar bugün azalmış olsa da, bu terör üslerinin kendisini hedef alan saldırıları nedeniyle zor günler yaşamasına rağmen Mısır, geçmişte olduğu gibi hala bir Filistin-Filistin uzlaşması aracılığıyla Hamas’ı kontrol altına almaya çalışmaktadır. Mısır, Hamas’ı aşamalı olarak İhvancı düşünceden, Katar ve tüm Ortadoğu’da ve dünyada terör örgütlerinin destekçisi ve müttefiği haline gelen İran’dan uzaklaştırma çabasındadır.

Bu bir gerçektir. Hamas Hareketi’nin İsrail aracılığıyla Katar’ın milyonlarca dolara ulaşan desteğini elde ettikten sonra gerçektende Ramallah’taki Filistin Yönetimi’nin dediği gibi ‘bölünme’ politikasından ‘ayrılma’ politikasına intikal etmiştir. Aynı şekilde Filistin Yönetimi; gelecek birkaç gün içinde zaten tıkanmış olan barış görüşmelerinin çok tehlikeli dönüşümlere tanıklık edeceğini, ABD Başkanı Donald Trump’ın deklare ettiği ‘Asrın anlaşması’nın sadece Gazze Şeridi’ni kapsayacak bir Filistin devleti kurulması ile sonuçlanacağını, bu ‘İhvancı’ Şerid’in başkenti Doğu Kudüs olan ve 1967 sınırları içerisinde kurulması istenen Filistin devletine alternatif bir devlete dönüşeceğini belirtmektedir.

Bu nedenle; ‘kardeş’ Katar’ın oynadığı bu tehlikeli rolün başarısız olması için Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün’ün benimsediği ciddi duruş, geri kalan tüm Arap ülkeleri tarafından da benimsenmelidir. Katar, bu tehlikeli yüzleşmede ‘Müslüman Kardeşler’in kazanmasının sonunda kendisi için de tehlikeli sonuçlar doğuracağını anlamalıdır. Çünkü bu örgüte hiçbir şekilde güvenilmemelidir. Örgüt, geçmişte de ilk önce rahmetli Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır’ı desteklemiş, ardından aralarındaki ittifakı bozup ona suikast girişiminde bulunmuştur. Aynı şey Başkan Enver Sedat’ın başına gelmiştir. İhvancı Muhammed Mursi cumhurbaşkanı olduğunda Ürdün’ü de böyle bir kader bekliyordu. Örgüt; İran ve bu bölgede İhvancıların sığınağına dönüşen bazı ülkelerin işbirliği ve desteği ile Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’de de bunu yapmaya çalışmıştı.

Bu nedenle; Gazze Şeridi’nin Filistin ve bağımsız Filistin devletine alternatif bir İhvancı devlete dönüştürülmesi komplosunu boşa çıkarmalıyız. Aynı şekilde Hamas’ın; ne yazık ki Katar’ın ve elbette İsrail ile ABD’nin desteği ile gerçekten de hayata geçirmeye çalıştığı ‘Yüzyılın Anlaşması’nı başarısızlığa uğratmak için harekete geçmeliyiz. Bu son derece tehlikeli dönüşüm karşısında suskun kalmayı tercih eden her Arap, ‘Müslüman Kardeşler’ gibi bu çirkin komploya dahil olmayı kabul etmiş demektir.