Gazze Şeridi’nin 60 yıldır İsrail için ‘baş ağrısı’ olduğu ve bu baş ağrısının ABD ve bölgedeki diğer ülkelere de geçtiğinin göz ardı edilemeyeceği açıkça söylenebilir. Fakat Filistinli yetkililerin bu baş ağrısından, diğerlerinden de fazla çektiğini açıkça söylemek biraz zor olabilir. Zira onlar, Gazze Şeridi’nin siyasi olarak bölünmesi olasılığından endişe duyarken, aynı zamanda bu bölünme için ‘çabalamak’ ile suçlanıyor.
Gazze Şeridi hiçbir zaman Batı Şeria’yla bitişik tek bir coğrafya olmamasına rağmen, şu an Filistinlilere hakim olan şey tek bir devlet kurma rüyasının yok olması. Filistinlilerin, bir şekilde Gazze ile Batı Şeria arasındaki ayrımı coğrafi ve politik olarak güçlendirmeye yardım ettiği bir sır değil. 1993 yılında Filistin yönetiminin kurulmasından yıllar sonra, 2007’de Batı Şeria ve Gazze’deki yönetimler, yasama ve yargı organlarının bölünmesiyle tek bir siyasi rejim sürdürmeyi başaramadı. Bu, halen devam eden ve tam bir ayrılığı körükleyen bir bölünme.
Gazze Batı Şeria’ya ulaşamadı
Geçen yıllar boyunca Filistinliler sembolik bile olsa hiçbir zaman kurumlarda birliği sağlayamadı. Filistin’in varlığını bölünmüş olarak devam ettirmesine İsrail de yardım etti ki, bu bölünme zaten İsrail‘den önce meydana gelmişti. Çünkü Filistin’in işgalinden önce Batı Şeria Ürdün’ün, Gazze ise Mısır’ın egemenliği altındaydı. Batı Şeria sakinleri ile Gazze Şeridi sakinleri arasında alışkanlık, toplumsal gelenek ve daha pek çok alandaki farklılıklar, iki bölge arasında eskiden beri devam edegelen siyasi ve coğrafi ayrılıklarla birlikte anlaşılabilir. Filistinlerin Gazze Şeridi ve Batı Şeria üzerinde kontrolü ele geçirdiği Oslo Anlaşması’nın ardından kurulan güvenli geçit dışında, Gazze Batı Şeria’ya ulaşamadı. Gazze Şeridi’nden bir an önce kurtulmak için onu Filistin yönetimine teslim etmek konusunda istekli olan İsrail, Batı Şeria’da ise diğer şehirlerden önce Eriha’yı Filistin yönetimine verdi.
Oslo Anlaşması, eski İsrail Başbakanı ve 1988’de başlayıp yıllarca devam eden Birinci Filistin İntifadası döneminin en önemli liderlerinden olan İzak Rabin’in, ‘’Denizin Gazze’yi tamamen yuttuğu bir güne uyanmayı umuyorum’’ cümlesinin bir özeti niteliğindeydi. Bu, İsrail medyasının Gazze’deki düğümü bazen “düdüklü tencere” olarak adlandırması gibi, İsrail’in Gazze hakkındaki düşüncesini açıkça belirten en net ifadelerden biriydi. Ancak, 2005 yılında tek taraflı olarak çekildikten ve Gazze Şeridi Filistin Yöntemine teslim edildikten sonra bile İsrail için bu düğüm çözülmedi.
İşgal sorun olmaya devam ediyor
Gazze Şeridi’nin işgali bir sorun olmaya devam ediyor. Gazze’den ayrılmak da sorun, onu kaderine terk etmek de. Bu sorun, Hamas’ın 2007’de yönetimi ele geçirmesiyle birlikte, İsrail-Filistin sorunundan Filistin-Filistin ve Arap-Filistin sorununa dönüştü. Hamas’ın, tek başına Gazze’yi coğrafi ayrılığa götürmediği doğru, zira İsrail’in 2000 yılında patlak veren İkinci İntifada’nın ardından güvenli geçişi durdurmasından sonra bu coğrafi ayrılık zaten gerçekleşmişti. Bununla birlikte Hamas, Filistin’i en azından siyasi açıdan böldü. Bu bölünmeden ise ilk önce İsrail, daha sonra da ABD şu önemli iki propagandayı yayarak faydalandı: Birincisi, halkının yarısını yöneten bir cumhurbaşkanıyla bir anlaşma imzalamanın imkansız olması. İkincisi ise Gazze Şeridi’ni her şeyden önce insani olarak kurtarmaya odaklanılması.
Filistin Cumhurbaşkanlığının, ABD yönetimini “Yüzyılın Anlaşması” olarak bilinen planı “Gazze Anlaşması”na dönüştürmek ve Filistin davasını insani bir davaya çevirmeye çalışmakla suçlaması bir çekişme meselesi değil. Filistin yönetiminin bugün en çok korktuğu şey, Hamas’ın Gazze’de nihai bir siyasi ve coğrafi ayrışmanın önünü açan insani anlaşma önerileriyle uzlaşmaya yakın olmasıdır.
“Anlaşmaların asıl hedefi, Filistin ulusal kimliğini yok etmek”
Filistinli yetkililere Gazze Şeridi’nin bölünmesi fikri dayatılıyor, çünkü Gazze’nin bölünmesi ve İsrail ile uzun süren anlaşmaların yapılması, Gazze’nin tamamen bölünmesini hızlandıracak. Nitekim Filistin Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne de, “Yüzyılın Anlaşması” veya “Gazze Anlaşması” yolundaki herhangi bir düşünce ve öneriyi kabul etme konusunda uyarıda bulundu. Sözcü, bu anlaşmaların asıl hedefinin Filistin ulusal kimliğini yok etmek ve Doğu Kudüs’ün başkenti olduğu bağımsız Filistin Devleti kurma projesini baltalamak olduğunun altını çizdi.
Ebu Rudeyne, Hamas’ın, Gazze’de ABD’nin ajandasını güçlendirmeye katkıda bulunan ve uzun vadeli bir çözüm içeren bir ateşkes anlaşması yapma niyetine atıfta bulundu. Ancak Hamas, Yüzyılın Anlaşması’nı reddeden tavrında herhangi bir değişiklik olmadığını belirtirken, Filistin yönetimini Yüzyılın Anlaşması’nı hayata geçirmek ve kuşatılmış küçük Gazze Şeridi’ne yaptırımlar uygulamakla itham etti.
ABD, yeni bir başlangıç için Gazze’deki Filistinlilere yardım etmek istediğini söylüyor. İsrail ise Gazze Şeridi’nin silahsızlandırılması halinde Gazze’deki Filistinlilere, limandaki ve elektrik santrallerindeki ablukayı hafifletmeyi vaat ederek, bu yeni başlangıca katkıda bulunmaya hazır olduğunu belirtiyor. Gazze halkına yardım etmek sadece ABD ve İsrail’i değil, bölge ülkelerini de harekete geçiren bir konu. Filistin yönetimi, Gazze’ye kendisini hiçe sayarak yapılacak her türlü hamleyi reddederken, Hamas da İsrail ve ABD’nin dayattığı koşulların birçoğunu reddediyor. Neticede Filistin yönetimi ve Hamas uzlaşamıyor.
Bugün yardımların, siyasi ayrılıkların, anlaşmaların, savaşın, yoksulluk ve kıtlığın kıblesi haline gelen izole edilmiş Gazze Şeridi’ndeki aktörlerin birçoğunu sınırlandırmak mümkün değil. Gazze Şeridi artık sadece İsrail’in sorunu değil, aynı zamanda Filistinlilerin, Arapların, ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin de sorunu. Herkes Gazze için plan yapıyor fakat kimse onu kurtarmıyor. Hiç kimse de bir sonraki adımın ne olacağına dair bir öngörüde bulunamıyor.