Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Geçmişten ders almayan dünyanın hikayesi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

11.11.1918 saat 11:00’de yani on birinci ayın on birinci gününün on birinci saati arkasında milyonlarca ölü, yaralı, sakat ve dul bırakan “Büyük Savaş”ı bitiren ateşkes yürürlüğe girdi. Fransızlar zafer çanlarını çalarken Almanlar ise yenilginin zehrini yudumladılar.

O gün sabah bir Alman heyeti, Compiègne Ormanı’nda Fransız Mareşal Foch ile bir askeri demiryolu vagonunda bir araya geldi ve bir kez daha kendisine dayatılan ve ağır şartlar içeren anlaşma metninde bazı değişiklikler yapmayı denedi. Ama Mareşal konuşmaya başladığında, hiçbir itirazlarının kabul edilmeyeceğini, metinde hiçbir değişiklik yapılmayacağını ve tek seçeneklerinin bu anlaşma metnini olduğu gibi imzalamak olduğunu anlayan heyet anlaşmayı imzaladı.

Ama tarih; bu savaşın tüm savaşları bitirecek savaş olduğunu düşünenlerin umutlarını bir kez daha boşa çıkardı.

Ne ülkelerin açgözlülüğü ve yenilenlerin kini dinmek bildi ne de insanın acılardan ders alma yeteneği bunu engelleyebildi.

22 yıl sonra ve tam olarak 22 Haziran’da o büyük deli, bu kapanmamış hesapları kapatmak tekrar harekete geçti.

Adolf Hitler, aynı vagonda tam da Mareşal Foch’un oturduğu yere oturarak bu sefer yenilen tarafta yer alan Fransa’yı şartlarını kendisinin belirlediği ateşkes anlaşmasını imzalamaya zorladı.

Alman askerleri vagonda yazılı olan şu ifadeyi ortadan kaldırdılar:

“Köleliştirmeye çalıştığı halklar tarafından yenilgiye uğratılan suçlu Alman Reich’in gururu, 11 Kasım’da tam da burada teslim oldu”.

Bununla da yetinmeyen Führer, bir bıçağın yaranın derinlerine inmesi gibi Şanzelize Caddesi’nde (Champs-Élysées) gezindi. Daha sonra Alman askerleri, Fransa’dan çekilirken küçük düşürüldükleri anın bir tanığı olan o vagonu da yanlarında götürdüler.

Birinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra ABD Başkanı Woodrow Wilson, halklara kendi kaderlerini tayin etme hakkının verilmesini talep eden o tarihi ilkelerini açıkladı.

Ölülerin cesetleri ve şehirlerin yıkıntıların üzerinde yükselen bu dünyayı yeni bir felaketten korumak için bir nevi yönetim meclisi olan Milletler Cemiyeti kuruldu. Ama her zaman olduğu gibi kazananlar, açgözlülüklerine ket vuramadılar ve düşmanlarına öldürücü bir darbe indirmek için elde ettikleri zaferden ne kadar yararlanabilirlerse yararlandılar.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’yı ve Avusturya’daki büyük Habsburg İmparatorluğu’nu yıkan Versay Anlaşması ve Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkan Sevr Anlaşması gibi bir dizi anlaşma imzalandı.

Bunun sonucunda haritalar değişti, halklar birbirinden ayrıldı ve milliyetçilik duyguları yükseldi. Bu duyguların ışığında, çıkarların rekabeti ve yıkıcı ekonomik krizlerin etkisinde aşırılıkçı milliyetçi duyguların tetiklediği volkanlar tekrar aktif hale geldi ve öç alma hazırlıkları başladı.

Günümüzdeki Facebook ve Twitter gibi yeni propaganda araçlarından yoksun olan o dönemde bile İtalya’da Mussolini, Almanya’da ise Hitler iktidarı ele geçirdiler.

Dünya bu kez nükleer silahların da hazır bulunduğu dev bir kan gölünde boğuldu.

Bu yeni intihar girişiminin ardından dünyayı yönetmek için BM denilen yeni bir yönetim meclisi kuruldu.

Dünya, şimdiye kadar üçüncü bir dünya savaşından uzak durmayı başardı. Nükleer silahların karşılıklı olarak halkları topyekun ortadan kaldırma gücünden duyulan korku, dünyayı şimdiye kadar bu uçuruma tekrar düşmekten kurtardı.

Sovyetler Birliği İmparatorluğu tek bir kurşun bile atılmadan yıkıldı. Dünyanın çeşitli bölgeleri, en az dünya savaşlarında hayatını kaybedenler kadar kayıpların yaşandığı vekalet savaşlarına tanıklık etti.

Her ne kadar tüm dünya büyük bir savaştan uzak durmaya çaılşsa da savaş endişesi hiçbir şekilde kaybolmadı.

Veto hakkını kullanan büyük devletler nedeniyle Güvenlik Konseyi çoğu krizde güçsüz ve aciz bir tanığa dönüştü Bu büyük endişe hali; var olduğu sanılan güvenlik tıpalarının aslında az ve zayıf olması nedeniyle aslında haklı ve anlaşılabilir nedenlere dayanmaktadır.

Yine de olaylara sadece olumsuz yönden bakmamalıyız. Dünya geçmiş yıllar içerisinde büyük bir ilerleme kaydetti.

Laboratuvarlarda insanların deneyimleri arttı ve ardı arkası kesilmeyen bilimsel devrimler normalleşti. İnsanlık kendi sınırlarını aştı, teknoloji onun yeteneklerini kat be kat arttırırken insanlığın hayalleri imkansızı aştı.

İletişim devrimi ile birlikte dördüncü sanayi devrimi de yaşandı. Tıp başta olmak üzere birçok alanda eşi benzeri görülmemiş başarılar elde edildi. Ama aynı dünya, yoksullar, mülteciler ve ölüm botları ile ülkelerinden kaçanlar, yolsuzluk, açgözlülük, nükleer kuruluşları, bankaları, seçimleri hedef alan korsanların yürüttüğü savaşlar ile doludur.

Tüm bunlara bir de kimlik krizleri, farklı olma hakkını reddeden, çeşitliliğe düşman olan ırkçı seslerin yükselmesi, yeni duvarlar inşa etme ve kaleleri güçlendirme eğiliminin artması eşlik etmektedir.

Dün, Birinci Dünya Savaşı’nın ateşini söndüren anlaşmanın imzalanmasının 100. Yıldönümünü kutlanırken kültür ve tarih şehri Paris dünyaya bir uyarı mesajı gönderdi.

Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yanında otururken Sovyet yıkıntılarının arasından ve Kremlin’in soğuk ikliminden gelen Büyük Vladimir, “İlk önce ABD” sloganının sahibi ve “Twitter Kralı” Büyük Trump ile farklı kıtalarden ve ülkelerden liderler de onların etrafında yerlerini aldılar.

Görünüşe bakılırsa Élysée Sarayı’nın efendisinin içinde geçmişten ders almayı ve gelecekten endişelenmeyi bilen bir yazar saklı. Bu dünyanın geleceğinden korkan birisi gibi konuşarak, iki dünya savaşına sahne olan kıtanın bu savaşlardan çıkarmış olduğu derslerin bir ürünü olan Avrupa hayalinden bahsetti.

Bir yandan İngiltere AB’den ayrılma işlemlerini tamamlarken diğer yandan hoşgörü, açıklık, çoğulculuk ve diyalog politikalarından sıkılan ülkelerin seslerini yükselttiğni söyleyerek ırkçılığın milliyetçi duygulara ihanet etmek anlamına geldiği uyarısında bulundu.

Karanlık düşncelerin propagandasını yapan yeni ideolojilere karşı ihtiyatlı olma uyarısında bulunarak tarihin insanları bazen geçmişteki acıların tekrarlanması ile tehdit ettiğine dikkatleri çekti.

Fransa Cumhurbaşkanı; katılımcı liderleri bu aşırı ideolojilere, karanlığa, bilgisizliğe, hastalıklara, ayrılıklara ve egemenliğe karşı koymak için birleşmeye davet etti.

Bu vahşileşmiş ve karanlık dünyayı doğru yola döndürmek için tek bir güzel ve etkili konuşmanın yeteceğini düşünmek elbette aşırı iyimser bir düşüncedir. Ama şüphesiz dünyanın antidepresyon ve antiendişe ilaçlarına, ülkelerin açgözlülüğünü, eski ve yeni imparatorlukların inatlarını yıkacak, dünyanın yaşadığı gelişmeleri ve politikaları daha insancıl hale getirecek bir fomüle ihtiyacı vardır.

Oysa geçmiş deneyimler çok da ümit vaadetmemektedir. Bilakis dünyanın geçmişten ders almadığını kanıtlamaktadır.