İslam tarihi, Rasulullah’ın (sav) doğumu ya da ölümü ile başlamamış, bilakis İslam Peygamberinin Mekke’den Medine’ye hicret etmesiyle başlamıştır. Zira yaşanan bu tecrübe, İslam tarihindeki en önemli hadise sayılmış ve İslam devletinin kuruluşunun başlangıcı kabul edilmiştir. Hicri Takvim, Hz. Ömer’in (ra) halifeliği zamanında Hicretten 17 sene sonra, sahabeyle yaptığı istişare neticesinde, Hicretin gerçekleştiği miladi 622 yılı 1. yıl kabul edilerek oluşturulmuştur.
Muharrem ayının ilk günü olan bu kutlu günde, Araplar hicreti en yüce anlamıyla tanımış oldular ve muhacire de en güzel insani anlamı yüklediler; “Allah’ın haram kıldığı şeyleri terk eden kimsedir.”(Buhari) Bu bilgilerden varmak isteğim sonuç, fetihlerin hicretle ilgisinin olmadığıdır.
Zira fetihler İslam’ı dünyanın en doğusundan en batısına yayma çabasıdır. İslam kumandanları ve askerleri Hindistan’a, Pakistan’a, Asya’ya ve Afrika sahillerine oraya yerleşmek ya da daha müreffeh bir yaşam arayışı için gitmediler. Bilakis Muhammedi mesajı oralara ulaştırmak ve dünyanın dört bir yanına İslam’ı hâkim kılmak için gittiler. Yanlış anlaşılmamak için konuya bu şekilde girdim. 20. Yüzyılda başlayıp 21. yüzyılın son yıllarına kadar Arap dünyasına ve İslam ülkelerine değişik yönleriyle ulaşmış göç dalgası, kitlesel veya bireysel, zorla veya gönüllü göç şeklinde tecelli etmiş, bazen de kitlesel yerinden edilme şeklinde kendini göstermiştir. Hicret/göç bireysel vakıalardan ve hayallerden genel ve tahammül edilmesi zor bir olguya dönüştü.
Geçen yılın Kasım ayında yayınlanan İsviçre kaynaklı istatistikler, dünyadaki göçmen sayısının 224 milyona ulaştığını göstermektedir. İsviçre, en yüksek yabancı nüfusa sahip Avrupa ülkelerinden biridir. Uluslararası düzeyde, -somut rakamlara dayanmasa da- dünyadaki kayıtlı göçmenlerin yaklaşık yüzde 20’si ABD’de bulunmaktadır, burasını Almanya ve Rusya izliyor.
Uluslararası kurumlar, göç etme nedeni ne olursa olsun, yaşadığı ülke dışında bir ülkede doğan bir kişiyi “göçmen” olarak tanımlamaktadır. Diplomatlar bu tanımın dışındadır. “Göç” tanımı ise, bireylerin veya grupların kendi öz vatanlarından başka bir vatana taşınmalarını ifade eden bir terimdir. Bu tanım, Politik, ekonomik veya çevresel koşullar nedeniyle kendi öz vatanları içerisinde yerinden edilmiş bireyleri veya grupları kapsamamaktadır.
İslam fetihleri, İbn Batuta Seyahatnamesi’nde, Binbir Gece Masalları’nda geçen efsane çocuk Sinbad’ın Maceraları üzerinden bin yıldan fazla bir süre geçti. Okyanus ve Körfez arasında bulunan Arap milletinin kaderini ve büyük İslam fetihlerinin çarkını yeniden keşfetme arzusu, içinde yaşadığımız şu çalkantılı yıllarda yenilenmektedir!
O dönemde olduğu gibi atlara, develere, katırlara ve yelkenli gemilere binmek yerine, yeni fatihler! Jet uçaklara ve dev gemilere (en kötü durumlarda ilk deniz fırtınasında batan tehlikeli botlar!) binmektedir. Ellerinde, eski ilkel haritalar ve Usturlaplar yerine, sıradan ve akıllı cep telefonları var. Kapsama alanı dışında olduklarını keşfederlerse, uydulara doğrudan bağlantı sağlayan bir “uydu” telefona başvurabilirler. Bu telefonun ne kadar işe yaradığı, meşum Arap Baharı ve ABD’nin Irak’ı işgali esnasında ispatlanmıştır. Bu kadar işe yarayacağını telefonu icat edenler dahi hayal edemezlerdi!
Irak bombardımanı Mart ve Nisan 2003’te başladığında, Mısır Ortadoğu Haber Ajansı’nın Bağdat’taki ofisinin müdür vekiliydim. Benim ve diğer muhabirlerin yanlarında (büyük Arap ve yabancı uydu kanalları hariç), savaşa dair haberleri ulaştırmada kullanabileceğimiz, bu uydu telefonları dışında herhangi bir iletişim aracı yoktu. Fakat çöller, denizler ve ormanlarda son derece kullanışlı bu aygıtın en büyük kusuru, duvarların arasında çalışmamasıydı. Kullanıcının istediği bağlantıyı elde etmek için çatıya veya bahçeye ya da sokağa çıkması gerekiyordu. Hava bombardımanları, hava savunma füzeleri, makineli tüfek ve tabancaların gürültüleri arasında telefonu Bağdat’taki evimin çatısına çıkarmak oldukça tehlikeliydi.
Ana konudan biraz uzaklaştığım için özür dilerim. Yeni Arap fatihleri! Hakkında konuşmaya başlamıştım ve ona geri dönüyorum. “Özgürlük, adalet, demokrasi, dürüstlük ve hukukun üstünlüğünün” yaşandığı! sözde Arap Baharı ülkelerinden kaçmak ve başka bir yerde kolayca vize ve oturum almak isteyen herhangi bir Arap genci için, Pasifik ve Atlas Okyanusu civarında güvenli birçok adanın bulunduğunu keşfettim.
Sizi vize, ikamet veya iltica etme gibi sorunlarından kurtaran bu adalar, oranın sahillerine ulaşır ulaşmaz kendi hükümetiniz aleyhinde gösteriler düzenlemenizi de engellemez. Birincisi, buranın halkları tek kelime Arapça bilmiyorlar. İkincisi, Nuri Maliki ile Abdulmelik el-Husi arasında ayrım yapamazlar. Üçüncü olarak, hiçbirisi Velayet-i Fakih, Hamaney ve Süleyman Kasimi taraftarı değildir. Dördüncüsü ise hiç birisi “Arap Birliği” adlı bir icadı kesinlikle duymamıştır!
Daha fazla meraklandırmaya gerek yok, Malta’da ezan vakti gelmiştir. Bu adalar; Kuzey Mariana, Guam, Solomon, Vanuatu, Kiribati, Fransız Polinezyası, Samoa ve Tonga Pasifik Okyanusu’ndadır. Cape Verde (Yeşil Burun Adaları), Barbados, Guada Lopy, Bermuda (Bermuda Şeytan Üçgeni yakınında!), Güney Sandwich Adaları ve Lesotho Atlas Okyanusu’ndadır.
Bu adaların bir kısmını duymuş olabilirsiniz; Lesotho örneğin, bir Afrika ülkesidir, Guam’da tanınmış bir Amerikan üssü vardır. Avustralya yakınlarındaki Solomon Adaları (aslında değişik büyüklükte 21 adadan oluşuyor) Süleyman adaları olarak da bilinir.
Kral Süleyman’ın hazinesinin burada olduğu şayiası vardı. Sonradan “Gizli Kamera” programlarındaki tarihsel bir bölümünden başka bir şey olmadığı ortaya çıktı. Avrupalı ve Asyalı Maceraperestler adadaki kayıp hazineyi araştırmak için akın ettiler. Ancak hindistan cevizinden başka bir şey bulamadılar!
II. Elizabeth’in kraliçesi olduğu Solomon/Süleyman Adaları, tahmini yarım milyon nüfusa sahiptir ve burada sadece 350 Müslüman vardır. Şayet buraya gidecek olursanız, 351. Müslüman olabilir ve tarihe geçebilirsiniz. 11 volkanik adadan oluşan Sandwich Adaları, Antarktika’ya yakındır. Buranın avantajı, akrabalarınızdan veya arkadaşlarınızdan hiçbirinin sizi ziyaret edemeyecek ve barakanızda bedava uyuyamayacak olmasıdır. Çünkü, öncelikle çok uzak, ikincisi yarı donmuş bir yer!
Sadece isminin lezzetli/cazip olduğu söylenebilir.
Sürekli kapalı yabancı büyükelçiliklerin ve hiçbir meseleyi çözemeyen BM ofislerinin kapılarında “vize”, oturum veya göçmenlik statüsü almak için oluşturduğumuz kuyruklara hoşça kal diyor muyuz?
Göç/hicret “Solomon’da” dahi olsa talep ediniz!