Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

‘Gerilimi azaltma’ bir komplodan ibarettir, İdlib’de tekrarlanabilir | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Rusların ortaya attığı, Halep ve çevresiyle başlayıp Havran, Yermuk Nehri havzası ve Suveyda ile biten ve Suriye’nin bir bölgesinden başka bir bölgesine taşıdığı “gerilimi azaltma” oyununun eninde sonunda İdlib’e ulaşacağı çok erkenden fark edilmeliydi.

Büyük bir insan deposuna dönüşen İdlib, 3,5 milyon “yerinden edilmiş” insan barındırıyor ve gerçeklere gözlerini kapatmış olanlar hariç herkes çok iyi bilir ki bu insanların tamamı istisnasız, Sünni kesimdendir ve bu ülkede demografik çoğunluğu sahip oldukları için hedef haline getirilmişlerdir. Bu mezhepçi salgına bu kadar çirkin ve tehlikeli haliyle daha önce maruz kalmamışlardı. Belki de bunun tek istisnası, Hafız Esed’in kendi yol arkadaşlarına “Sonsuz misyon sahibi Tek Arap ulusu” sloganı eşliğinde yaptığı parti içi darbedir.

Bölgedeki bu kanlı “oyunda” ikinci büyük oyuncu olarak Amerikalılar, Ruslara şunu daha önceden sormalıydılar: Bu “gerilimi azaltma” bölgelerinde bulunan ve tamamı tek bir mezhep unsurundan (Sünni) oluşan insanların İdlib’e nakledilmesindeki amaç nedir? Niçin tamamı buraya nakledildi? Aynı zamanda, Halep ve çevresi, Havran, Yermuk Nehri havzası, Humus ve Hama’nın bazı bölgelerinin Esed rejimi tarafından ele geçirilmesi planında rolü çok iyi bilinen “Nusra Cephesi” militanlarının bu alana taşınması bir tesadüf müdür? Bu şekilde İdlib’de aynı plan gerçekleştirilmek isteniyor. Rusya, 2015’te ve belki de ondan önce başlattığı bir planı tamamlamak istiyor. Suriye devrimi ve muhalefeti için burayı nihai bir mezarlığa dönüştürmek…

Gerçeği söylemek gerekirse, Beşşar Esed rejiminin istihbarat organları muhaliflerin içine tepeden tırnağa zaten sızmıştı. Böyle olmamış olsa, Dera bölgesinin böyle mi düşmesi gerekirdi? Yine böyle olmamış olsa 2011’den bu yana yaşanan tüm katliamlardan ve tüm Suriye şehirlerindeki bu yıkım ve tahribattan sorumlu Rus ve İranlı subayların önderlik ettiği Rejim ordusuna, yakın geçmişin “Devrimcileri”nin iltihak etmesini nasıl izah edeceğiz?

Bazıları, sekiz yıla yakın bir süredir devam eden ve büyük bedeller ödenmiş bu savaşta İdlib savaşının son savaş olacağına inanmaya başladı. Tam da bu esnada Ruslar, ister yerli halk, isterse göçmenler ve yerinden edilmiş insanlar olsun, bu kenti ve bölgeyi terk etmek isteyenlere güvenli koridorlar oluşturulmasını teklif etti.

Burada şu soruyu sormak gerekir: Bu koridorlar bunları nereye götürecek? Suriye dışında yeni bir sürgün yerine mi? Yoksa yeni katliam ve soykırımların yapılacağı iç bölgelere mi? Zira bu katliam bölgeleri, önceki bir bölgeden yeni bir alana taşınmaya devam ediyor ve sonuç genelde soykırım ve yıkım oluyor. Tüm bu güç ve şiddet kullanılarak yapılan yerinden edilmeler, 7 milyondan fazla insanın göç etmesine neden olmuştur ve bu insanlar gönüllü olarak göç etmediler zorla göç ettirildiler.

Bazı Batı medyasının hazırladığı bir rapora göre, Rusya Suriye muhaliflerinin elinde bulunan bölgeleri izole etmek için yerel ateşkes anlaşmasını (gerilimi azaltma) büyük bir başarıyla kullandı. Doğu Guta ve güney cephesinin rejim askerlerinin eliyle düşmesi, rejimin kısa bir zaman dilimi içerisinde, hiçbir bedel ödemeden bu politik başarıya ulaşmasını sağladı. Bazı Rus yetkililer, Suriye topraklarının yaklaşık yüzde 96’sının rejim güçlerinin eline geçtiğini söylerken bazı gözlemciler daha mütevazı davranarak bu oranın yüzde 60’ı geçmediğini ifade ediyorlar.

Burada önemli olan husus, Moskova’nın başlattığı barış sürecinin, Suriye muhalefetinin parçalanmasına yol açmış olması ve iki büyük bölgesel devlet olan İsrail ve Türkiye’nin bu bölgeye çekilmesine ve Bazı komşu ve uzak Arap devletlerinin kısmen de olsa tarafsız/etkisiz hale gelmesine neden olmasıdır. Başlangıçta bu devletler Beşşar Esed rejiminin ayakta kalmaması gerektiğini büyük bir kararlılıkla savunuyorlar, bu rejimin ayakta kalmasının, bu yaranın hiçbir zaman iyileşmemesi ve bu yıkıcı krizin yeni biçimlerde ve uzun yıllar devam etmesi anlamına geleceğini ısrarla dile getiriyorlardı.

Burada belki de en tehlikeli olanı, Vladimir Putin ve dışişleri bakanı Sergey Lavrov’un, büyük bir kurnazlıkla Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “baskı kurma” oyununu oynamasıydı. Esasında Sovyet istihbarat servisi (KGB) ve Suriye istihbaratı tarafından oluşturulan PKK’yı, Atatürk havalimanına yönelik eylemde olduğu gibi Türkiye’ye yönelik ses getirici şiddet operasyonları yürütmesi için sahaya sürdüler. Bunun üzerine Erdoğan tüm hesaplarını gözden geçirdi ve “Astana” sürecinde bir rol kapmak için koşmaya başladı ve Rus-İran çemberinin içerisine girdi. Şu ana kadar da dışarı çıkamadı. Zira diğer “gerilimi azaltma” alanları ile -ki kısa bir zamanda peşe peşe düştüler- aynı kaderi paylaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış İdlib konusunda sesini dahi çıkartamadı.

Belki de en kötüsü, Barack Obama’nın yönetimi dönemindeki ABD’nin -şayet bir stratejik tercih değilse- üçüncü binyıl ve 21. yüzyılda iktidar dengesini sadece bu stratejik bölgede değil belki de bütün dünyada belirleyecek bu mücadele karşısında pasif bir pozisyon almasıydı. ABD, sadece Erdoğan’ı Rus-İran ittifakının kucağına itmekle kalmadı, aynı zamanda Kuzey Suriye’de federal bir yapıya ışık yakarak Türkiye’ye yönelik diğer ölümcül hatayı yaptı. Ankara bu hamleyi stratejik bakımdan “ölümcül” bir hata olarak niteledi. Zira bu toprakların nihayetinde, birbirleriyle rekabet eden büyük uluslararası güçler arasında dağıtılmasına, bir dizi etnik ve mezhepçi devlete parçalanmasına yol açabilir.

Söz konusu rapor, İdlib’in kontrolünün “devrimci ve cihatçı” grupların çokluğu nedeniyle daha fazla zaman alabileceğine işaret ediyor. Ancak, Rusya’nın bu çatışmayı rejimin bu bölgeye geri dönüşünü sağlamak için müzakere ederek yönetmesi ihtimal dâhilindedir ve aslında bunun netice verip vermemesi ABD’nin tutumuna bağlıdır. Geçtiğimiz yıllardaki çatışmalarda Beşşar Esed birçok bölgede kimyasal silah kullanmıştı ve ABD bunu gerekçe göstererek müdahale etmişti yine aynı gerekçelerle benzer bir tutum sergileyebilir, ya da tüm bu diklenme ve tehditlerden sonra, önceki dönemlerde olduğu gibi statükoya teslim olup geri çekilebilir.

Rusların, Cenevre 1 ve geçiş dönemini düzenleyen 2254 nolu karara dayalı bir siyasal çözüm meselesini, ABD ile bazı Avrupa ülkeleri bu konuda kararlı ve tutarlı olmazlarsa, yeniden manipüle edeceği açıktır. Bu bölge pek çok yeni gelişmeye açık hale gelmiştir. Bunlardan en önemlisi, İran’ın Suriye’den çıkarılması ve İsrail koşullarına ve taleplerine cevap verilmesidir. İsrail, bu ülkede ortaya çıkan güç denkleminde büyük bir figür olma yönünde ısrarcı davranabilir. Bu ülke esasında Uluslararası çatışmaların arenası olarak kaldığı, sözde “Etnik Azınlık İttifakı” tarafından Sünni çoğunluk sürekli hedef haline getirildiği sürece 2011’den önceki haline dönemeyecektir. Birçok ülkede tarih boyunca olduğu gibi, vatanlarından çıkarılmış olanlar da geri dönüşten mahrum kalacaklardır.

Amerikalılar, askeri olarak bu Ortadoğu bölgesini kontrol ettikleri ve Suriye’nin doğu kesiminde kalmaya kararlı oldukları sürece, Rusya’nın Akdeniz’in doğu kıyılarında başvurduğu bu güç gösterisinin bir değerinin olmayacağını belirtmek gerekir. ABD çok iyi bilmektedir ki bu ülke muazzam petrol ve gaz rezervlerine sahiptir. Ayrıca ABD’nin elinde kullanabileceği siyasi kartlar vardır. Cenevre 1 ve geçiş dönemini düzenleyen 2254 nolu karara dayalı uluslararası çözümü, Suriye’nin yeniden imarı ile ilişkilendirme kartı bunlardan biridir. Bir diğer kartı ise İsrail’dir.

Rusya’nın, Halep’te ve Suriye’deki birçok bölgede oynadığı gibi, İdlib’de de “gerilimi azaltma” oyununu oynamaya çalışacağını söylemek gerekir. Rusların bu oyunda yeniden başarılı olup olmaması, Amerikalıların tutumlarına bağlıdır. Ancak görünen o ki Vladimir Putin ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’a karşı kararlı bir duruş sergilemeye istekli görünmüyorlar. Zira bu ikili diğer devletlerin önüne en zor ve bedeli en ağır seçenekler koyuyorlar. Bütün makul sınırları aşmış durumdalar ve diğer birçok bölgede yaptıkları şeyleri Suriye’nin bu bölgesinde de yapmaya çabalıyorlar. Bu ikilinin müdahale ettiği her iş, şu anda Suriye’de olduğu gibi felaket trajik bir hal almıştır.