Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Göç krizi ve ‘Aşırı Sağ’ın yükselişini anlamaya çalışmak | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Faşizme dair yasaklar azar azar kalkıyor…

Nazi Hitler ve faşist Mussolini’nin yenilgisinden beri “uygar” olarak tanımlanan toplumlarda ırkçı konuşmalar yapmak utanç vesilesi olmaktan çıktı! Bundan sonra insanları renk, din, etnik köken, cinsiyet ve zenginlik seviyesine dayanarak sınıflandırmak ta utanılır olmaktan çıktı.

İkinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra doğu Avrupa’da muzaffer Sovyet komünizmine karşı Amerika Birleşik Devletlerinin, “McCarthycilik” fenomeni yaşadığı doğrudur. Mao’nun saldığı yeni “Sarı Cin”e cevaben ortaya çıkan ve Hindiçin’de Dien Bien Phu Savaşı ve Kore Savaşı ile mücessem hale gelen sarsıntılara karşı ABD’deki McCarthyciliğin hız kazandığı bir gerçektir. Ama sivil haklar hareketi Amerika’da hızlıca ortaya çıkmış ve Avrupa’yı iki güç arasında denge unsuru olarak geliştiren ve Moskova ve Washington arasında savaş olanı olmaktan çıkaran rasyonel liderlerin ortaya çıktığı da doğrudur.
Şurası bir gerçek ki, Batının kurduğu ittifaklar, başta NATO olmak üzere, ulus devlet kavramını geçerek sınırları açmıştır. Örneğin, ‘Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’ Avrupa Ortak Pazarı ve sonunda Avrupa Birliği’ne evrildi. Ama şu da bir gerçek ki, Avrupa’da sınırlar etnik unsurları göz önüne alınarak dakik bir şekilde çizilmemişti, azınlıkları içeriyordu ve bir çok etnik unsur bir çok devlete dağılmış durumdaydı.

Bunlar Batı Avrupa’da yaşanırken, Doğu Avrupa’da ise Sovyetler Birliği öncü bir deneme başlatmıştı; ülke afaki olarak değişik miktarlarda özerkliğe sahip yapılara ayrılmıştı; en üstte 15 Sovyet Cumhuriyeti vardı, altında da muhtar cumhuriyetler vardı, en dar dairede ise milli ve etnik bölgeler vardı. Ama bu ütopik prensipler sahada doğru ve tabii bir şekilde anlaşılmadı. Her şeyden önce, tarihsel olarak, Çarların hükmü altında yaşayan halklar her zaman barış içinde yaşamıyorlardı, Rusların, çeşitli milletleri, etnisiteleri ve dinleri içeren Sovyetler Birliği’ndeki diğer milletlere olan üstünlüğü ve nüfuzu her zaman hissedilirdi. Tüm bu demografik mühendislik iç sarsıntıların oluşmasında ve sonradan da bazı cumhuriyetler arasında etnik gerilimin oluşmasında rol oynadı.

Klasik anlamda ulus-devlet olmayan, göçmenlerin kurduğu topluluklardan oluşan ve federal yapısı olan Amerika Birleşik Devletleri’nde ise iç göçlerin kolay gerçekleşebildiğini görebiliyoruz, zira; ne dil ne de etnik milli gerilimlerin olmadığı ülke yapısında idi. Ama, Latin Amerika kökenli, Hispaniklerin hızlıca çoğalıp 2016 yılında 58 milyona ulaştığı Donald Trump ve muhafazakar sağcı ABD’nin geleceği eskisi kadar kontrol altında olmaktan çıkmış durumda. Hispanikler, Asyalılardan sonra, Amerika’da en hızlı yayılan etnik unsur olmakla beraber, Avrupa kökenli beyaz çoğunluğun yayılımı hız kaybetmiş durumda. Trump ve diğer sağcı liderlerin seçim kampanyalarında ‘Amerika’nın ileride kendisini bekleyen belirsizlikten kurtulmak için son fırsat olduğu’ hakkında söylem yayılmıştı.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra, Amerikan ekonomi ve demografisi üç önemli değişiklik gördü:
– İlk değişim, Bilgisayar ve robotlar döneminde yaşanan teknolojik değişimler ülkeyi geleneksel endüstrilerden, ekstra emeğe ve mütehassıs olmayan (vasıfsız) işçiliğe ihtiyaç duymayan teknoloji endüstrilerinde yaşanan devasa dönüşüm.

– İkinci değişim, nüfus değişimidir, zira; Amerikan’ın nüfus ağırlığı kuzey-doğudan, güney-batıya kaymıştır. Anglosakson/ Germen nüfus ağırlıklı New York, Pennsylvania, Massachusetts, Ohio ve Illinois gibi eyaletler nüfusun ana ağırlığını teşkil ederken, Latin eyaletler olarak nitelendirilen Kaliforniya, Teksas ve Florida en hızlı büyüyen ve zenginliği en hızlı gelişen eyaletler olmuştur.

– Üçüncü gelişme ise Amerika’ya ulaşan ve ekonomik kalelerinin düşmesine neden olan globalleşme rüzgarlarıdır. Araba üretimi endüstrisini örnek olarak ele alalım; ellili yılların başına kadar Amerika’da 30 modelden aşağı olmamak üzere on’a yakın araba üretim şirketi bulunurken, ve Amerikan araba endüstrisi Amerikan pazarını pratikte istila etmişken, günümüzde 3 şirket 10 model üretmektedir. Ellili yılların başında Alman Volkswagen arabaları Amerikan pazarını istila etmekte koçbaşı rolünü almışken, altmışlı yıllarda Japonlar Amerikan pazarına güçlü bir hamle yaparak girdi, Güney Koreliler de yetmişli yıllarda pazara giriş yaptı. Yakın gelecekte de dünya pazarlarına hızlı giriş yapan Çin arabalarının da Amerikan pazarında boy göstermesine şaşırmam.

Globalleşme rüzgarlarıyla birlikte dünya üzerine esen göç ve iltica dalgaları, ulus-devlet ve sağ ile sol politikalar arasındaki farklar gibi, düne kadar sabit ve değişmez sayılan bir çok kuramı değiştirdi. İspanya ve İngiltere örneklerinde olduğu gibi ayrılıkçı akımların güç bulmasıyla ulus-devlet kavramı güçlü bir şekilde sarsıntıya uğradı. İtalya’da ise popülist ‘bize neciler’ (izolasyon politikalarını savunanlar) aykırı bir adım atarak ayrılıkçı söylemin popülaritesini arttırmak amacıyla daha ‘terbiyeli’ bir söylem geliştirirken, Almanya, Hollanda, Danimarka ve Macaristan’ın sağcı ve ırkçılarının sulandırılmış terimler arkasına sığınmadıklarını ve söylemlerini açıkça belli ettiklerini görebiliriz.

Sağ-sol meselesine gelince, son on yıllarda Fransız ‘Milli Cephesine’ katılanların yüksek oranı orta direk ve radikal solcu akım kökenlilerden geldi. İngiltere’de ise İngiltere İşçi Partisi solcularının geniş bir kesimi Doğu Avrupa’dan gelen işçilerden korkarak Avrupa Birliğinden çıkma lehine oy kullandı. İtalya’da da Başbakan yardımcısı ve İtalya’nın güçlü adamı ‘Mateo Salfini’ komünistlerin kayığından inerek aşırı sağın başına geçti!

Amerika’da durum pek farklı değil; 1980 yılında Ronald Reagan safında duran ve ‘Reagan demokratları’ lakabı alıp geleneksel olarak Demokrat Parti’yi destekleyen işçi kesimi son seçimlerde korumacı politikaları destekleyen ve yabancı işçilere karşı tedbirler alınmasını savunan Donald Trump’ı destekleyerek işçilerin yoğun olarak bulunan Pennsylvania, Michigan ve Wisconsin eyaletlerini almasını sağladılar. Trump’ın seçim kampanyasındaki korumacı sloganları, geleneksel Avrupalı solcu retoriğe, serbest piyasa ekonomisini savunan sağ kanada inananların sloganlarından daha yakındı. Dolayısıyla, entelektüel ve varoluşsal sorumuz olan “biz … ve diğerleri” konusuyla ilgili tarihsel bir dönüm noktasıyla karşı karşıyayız. Ne yazık ki, sıkıntılı yansımalarını artık Arap dünyamızda bile yaşıyoruz.