Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Güneş Yemen krizini aydınlatabilecek mi? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Yemen’in çoğu bölgesinde hava ve gün doğumu son derece aydınlık olmasına rağmen, Yemen krizinin siyasi tutumları birçok belirsizlik ve yoğun bir sis ile çevrilidir.

İronik olarak, sis başkenti Londra gibi kapalı, sisli ve bulutlu bir havaya sahip ülkelerin başkentlerinde, Yemen savaşına hangi yöntemlerle son verilebileceği, savaş sonrası dönemde Yemen’in geleceğinin nasıl şekillendirileceği, bu mesele ile doğrudan ilgili olan başkentlerden çok daha net görünüyor.

Uluslararası insan hakları kuruluşlarının insani trajedileri ortaya koyan raporları, uluslararası kamuoyuna büyük devletlerin insani değerlere ve ahlaki ilkelere bağlı olduklarını göstermek için kullanılan araçlardan biridir. Zira bu raporların yayınlandığı sıralarda savaşan taraflar, milyarlarca dolarlık silah alımları için, yine bu büyük devletler tarafından teşvik ediliyordur.

Yemen’de tehlikeli bir uluslararası oyun oynanıyor.

Kararlı bir savaş olmadığı gibi kalıcı bir barışın temellerini atmak için bir girişim de yok, Yemen kendi haline terk edilmiş durumda.

Hatta Yemen’deki ilgili taraflar, bir yarı-barışa ulaşsalar bile, krize radikal bir çözüm bulunmaması için birileri devreye girmekte, birkaç yıl boyunca ateşkes olmakta ve bir süre sonra, yeni bir istikrarsızlık durumu oluşturmak için daha yoğun bir savaşını fitili yeniden ateşlenmektedir.

Çünkü barış ve istikrar demek, bölge ülkelerinin, muazzam zenginliklerinden ve jeostratejik konumlarından vazgeçmeleri demektir. Bazı ülkeler Asya Kaplanları gibi yeni sanayileşmiş ülkeler listesinde yer almak için güçlü ekonomiler kurmak istiyorlar.

Büyük güçler arasında şu anki uluslararası güç paylaşımının görüntüsü, İngiltere ve Fransa’nın Dışişleri Bakanlarının isimlerini taşıyan Sykes-Picot anlaşmasını hatırlatıyor.

Şimdilerde ise, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olan ABD, Rusya ve Çin’i kapsayacak şekilde yeni bir isimlendirme yapılmalıdır.

Her biri, stratejik çıkarlarından taviz vermeyi gerektiren herhangi bir kararı veto etme hakkına sahiptir.

Yemen krizi, başlangıcından bu yana, beş daimi üye tarafından yönetilen BM Güvenlik Konseyinin çizdiği çerçeveye hapsolmuş durumdadır.

Ne yazık ki, Yemen meşru yönetimi, Yemen krizini BM Güvenlik Konseyi’nin tekeline bırakmayarak, BM Genel Kurulu’nun çözüm adına devreye girmesi için çağrıda bulunmadı.

Güvenlik Konseyi’nin kararları, özellikle de Yemen krizine kısmi bir çözüm öngören 2216 sayılı kararı, uygulamaya konulmamıştır. BM Güvenlik Konseyi kararlarının uygulamaya konulmasında büyük ikilemler yaşanmaktadır. Irak ve Yemen aynı mevzuata (VII. Madde) tabi olmalarına rağmen Irak ile ilgili kararlar yürürlüğe konarken Yemen ile ilgili kararlar dondurulmaktadır.

Bu arada, uluslararası oyun, farklı bir yöntem daha izliyor. Yemen meselesiyle doğrudan ilgili taraflar, Yemen’deki kriz, savaş ve barışla doğrudan ilgili olmayan bölgesel düzeydeki meselelerle gereksiz yere meşgul edilmektedir.

Yemen parlamentosu, toplantı yeter sayısı sağlandıktan sonra, şu ana kadar ele alınmamış olan konuları görüşmek üzere, daha önceki bir dönemde yapılması planlanan Konsey toplantısını, Yemen’in geçici başkenti Aden’de yapmak için girişimde bulundu ancak güvenlik durumu toplantının yapılmasına mani oldu, muhtemelen Yemen’in güneyinde Hadramut bölgesinde bulunan Mukalla şehrinde gerçekleştirilecek.

Parlamentonun diğer versiyonu ise Sana’da toplanmaya devam ediyor. Yemen’in kuzeyindeki Husilerin otoritesini meşrulaştırmak için, toplantı yeter sayısı olmadan aktif bir şekilde çalışması dikkat çekicidir.

Bu arada, BM Yemen Özel Temsilcisi Griffiths, Umman’ın başkenti Maskat ile Sana arasında diplomasi mekiği dokuyup duruyor. Ve son zamanlarda Riyad’da bulunduğu süre zarfında Başkan Hadi ile görüşmeye çalıştı.

Hadi onunla görüşmesi için yardımcısı Ali Muhsin el-Ahmer’i görevlendirdi, zira kendisi BM Yemen Özel Temsilcisinin bazı girişimlerinden ve Güney Geçiş Konseyi’nin bir sonraki Cenevre istişaresine çağrılmasından hoşnut olmamıştır.

Görünen o ki, Cumhurbaşkanının Hadi, Husilerle Sana’da yaşadığı tecrübenin tekrar etmesinden, bazı güneylilerin Aden’de kendisine darbe yapmasından ve Güney-Güney çatışmalarının çıkmasından endişe duyuyor. 14 Ekim Devrimi’nin 55. yıldönümünün kutlanması vesilesiyle, Yemen Cumhurbaşkanının yaptığı televizyon konuşmasında, bu konulara işaret edilmiştir.

Sonuç olarak, savaşın sona erdirecek askeri bir çözüm olmadan mevcut durumun devam etmesi veya bütün taraflarca kabul edilebilecek bir barışın olmaması, bölgede parlayan güneşe rağmen, bütün tarafların konumunu daha da sisli bir hale getirdiği çok açıktır.