Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Günümüzü esir eden geçmiş | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Atalar, eski zamandan beri, geçmişin, olması gerektiği yerde, geçmişte kalması iyidir der. Bu prensip genel durumlar için geçerli olduğu gibi kişisel veya özel durumlar için de geçerli.

Genelden kastımız, milletlerin geçmişinin ve kültürlerinin özel ilgi alacağı ve saygı göreceği yere konmasıdır. Ama bu saygı bir milletin yüzyıllarca öne çıkmış, sonra da uykuya dalmış bir medeniyetin esiri olmasını ve ilerleme tekerleklerinin dönmesini engelleyecek bir takoza dönüşmemelidir. Geçmişlerini başka milletlerin ardında kalacak kadar kutsayan kavimler, ‘bir toplum kendini değiştirmedikçe, Allah da bu toplumun içine düştüğü durumu değiştirmez’ mealindeki ayeti bilmez mi? Bilse de anlamaz mı?

Dünyanın doğusu ve batısındaki birçok hadise geçmişine esir düşen, geçmişin tozunu üzerinden silkeleyemeyen toplumların ilerleyemediğini ve gelişemediğini göstermiştir. Milletlerin ilerlemesi için geçmişte kalan, fakat günümüze faydası olmayan, şanlı maziyle övünülmemesi gerektiği tecrübeyle sabittir. Bir tek şanlı mazi değildir milletlerin ilerlemesini durduran, geçmişin acılarını günlük meze yapan milletlerin de ilerleyemediği sabittir.

İkinci Dünya Savaşı’nda acı hezimetleri tadan milletlerin efradının ilerlemek gayesiyle acılara sırtını döndüğü ve unuttuğu da bilinmektedir. Bir düşünün, generalleri meydan savaşlarında teslim olan Alman veya Japonlar, halkları hezimetlerinin esiri kalsalardı ileriye atılım yapabilirler miydi? Bu denli gelişebilirler miydi? Cevap, görmek isteyene, güneş gibi aşikardır.

Bu prensipler kişiler nezdinde de geçerlidir. Kişinin mazisinin hafızasının bir bölümü olduğu, hayatta kaldığı sürece çalışmaya devam edeceği ve hatırlayacağı doğrudur. Ama şurası gerçek ki, bir kişinin mazisindeki elim bir yaranın bu kişinin tüm insanlara bakışını etkilemesi, evdeki, okuldaki ve işteki insanlara davranışını ona göre şekillendirmesi yıkıcı olacaktır, hem de hayatın değişik evrelerinin tümünde. Bir arkadaşım çocukluğunda başından geçen bir olayı anlattı. Çocukken neredeyse boğulacakmış, kurtarıldıktan sonra kumsalda gözünü açar açmaz derin bir nefes almış ve kendini denizin dalgalarına atmış. Dakikalarca derinliklere daldıktan sonra çıkmış ve arkadaşlarına gülümseyerek demiş ki: Böyle yapmasaydım sokakta biriken yağmur suyundan hayat boyu korkacaktım. Doğru da söylemiş.

Bununla birlikte, mazinin bazı yaraları unutulamaz. Bazı yaralar, her ne kadar sahibi başarılı olsa da, okul ve çalışma hayatında dikkat çeken başarılara imza atsa da, unutulmaya direnir. Bu yaraların belki de en kötüsü ve en derini çocukların cinsel istismara uğramasıdır. Ama daha da kötüsü saldırının aile, komşu, aile dostu, okul hocası veya spor antrenörü tarafından yapılmasıdır.

Bu gibi insanlar çocukların yüreğine güven kapısından girerek küçük bedenleri iğrenç arzularına alet ederler. Bu tür yaratıklar çocuğa, bedenen ve ruhen, akli dengesine ve fiziksel muvazenesine, bugün de yarın da ne olacağına önem vermeyerek iğrençliklerini uygulamaya koyarlar. Bu gibi insanlarda insani güdüler daha ne denli alçalabilir veya çirkinleşebilir? Geçen Perşembe günü bir kurbanın kameralar önünde ağlamasına şahit oldum. Ağlayan, İngiliz futbol antrenörü Barry Bennell’in istismarına uğrayan kurbanlardan biriydi. Tam bir erkek görünümünde olmasına rağmen, geçmişin acılarının da etkisiyle, kendini kameraların önünde ağlamaktan alıkoyamadı.

Böyle bir iğrençliği yapan biri insanlarda kapanması zor olan yaralar yaratacağının farkında olur mu?

Aynı soru halklar için de geçerlidir; şanlı geçmiş şarkılarını dillerine pelesenk edenler, günümüzü değiştirmeyeceğini ve daha iyi geleceği yaratmayacağını ne zaman anlayacaklar?