Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Gurur ve intihar arasında İran | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Tahran, rejim için en büyük meydan okumalardan biri olacağına inanılan şeye hazırlanırken bir yandan da Washington yönetiminin hazırladığı yeni yaptırımların üstesinden gelmede kendisine yardım etmeleri için yönünü yakın ve uzak komşularına çevirmiş durumda.

Şu an üç ana hedefi olan bir plan üzerinde çalışılmakta.

Bunlardan ilki İran’ın hükümet çalışanları ve ordu mensuplarının maaşlarının ödenmesi de dâhil olmak üzere ‘gerekli masrafları’ karşılamaya yetecek kadar petrol ihracı gerçekleştirmek.

İkincisi, yerel paranın beklenen düşüşünü yavaşlatmak amacıyla iç pazarda yeterli döviz kurunu sağlamaktır ki bu, enflasyonun artmasına sebep olabilir.

Ve sonuncusu da büyük fabrikaların sürekli işletilmesi için gerekli endüstriyel parçalar da dâhil olmak üzere ana malzeme ve kaynakları temin etmek.

Tüm bunlarda başarılı olmak, komşu devletlerin Washington’un misilleme tehdidine karşı koyarken göstermesi gereken iyi niyetinin ölçüsüne bağlı.

Petrol satışı ile ilgili olarak hem Rusya hem de Irak, İran’ın petrolünün mevcut kanalları veya kısmen kara borsa yoluyla satışına izin verebilir ki bu, Washington’un kaynağı net bir şekilde belirlemesini ve disiplin cezası uygulamasını zorlaştırabilir. Öte yandan Türkiye, diğer kaynaklardan petrol ithalatını azaltarak İran’dan yaptığı ithalatı artırabilir.

Dövizin artırılması işine gelince…

Amerikan doları, hem Afganistan hem de Irak’ta yayılıyor. Buralarda büyük oranda küçük iş adamları etkinken siyasi elit tabaka, daimi olarak kârını artırmak istiyor.

İran’a Irak, Afganistan, Azerbaycan ve hatta Gürcistan’dan geçtiğimiz birkaç ay içerisinde büyük miktarda döviz girdiğinden söz ediliyor.

Diğer yandan Türkiye, İran’dan yabancı para kanamasını önlemek için bir tavır aldı.

İran’ın komşularının iyi niyetine olan acil ihtiyacı, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin son konuşmasının ana temasıydı. Özellikle AB’nin desteğinin gerilemeye devam ettiği bir süreçte. Tüm bunlar Ruhani ve ekibinin sonunda Trump yönetimi ile diyalog kurmak zorunda kalacaklarına ikna olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte onlar, manzaranın bir kısmı “İslam Cumhuriyeti” lehine değiştiğinde diyalog ardında koşmayı umut ediyorlar.

Önümüzdeki ay ABD’de yapılacak seçimlerde Trump, Senato üzerindeki hâkimiyeti kaybetmese de Cumhuriyetçi partinin sergileyeceği herhangi bir kötü performans veya tavır, Tahran’da memnuniyetle karşılanacak. Belki bundan da önemlisi Ruhani’nin şu yöndeki inancıdır: İran, Trump’ın bir sene süre ile dayattığı ‘tarihin en ağır yaptırımı’ ile başa çıkabilirse açık bir şekilde aşağılanıp küçük düşürülmeden bir diyalog yürütebilecek. “Devrim Rehberi” Ali Hamaney’e karşı altı ay veya bir sene direnme başarısı, onun siyasi partisinin “Direniş Hattı’nın” yarar sağladığı iddiasından hareketle “Büyük Şeytan” ile olan görüşmelerine ağırlık vermesini sağlayacak.

Tahran’ın stratejisindeki esas sorun, İran’ın Rusya dâhil tüm komşuları ile olan ilişkisinde baskın olan arzular ve hayalleri ve ABD ile olan ilişkisinde baskın olan gerginliğidir. Tahran, Hazar Denizi konusundaki tarihi tutumundan vazgeçip de Moskova’nın dikte ettiği anlaşmayı imzalamış olmasına rağmen Rusya yönetimi, İran’a verdiği sıralı sözlerinden hiçbirini yerine getirmedi.

İran, Afganistan’da hala ABD ve Hindistan’dan sonra en büyük yardım kaynağı. Ancak hem Kabil Hükümeti hem de Taliban dâhil silahlı gruplar, İran İslam Cumhuriyeti’ne muhalefet ediyor. Onu, her iki tarafın çelişen bakış açısıyla Afgan kimliği için büyük bir tehdit olarak görüyor. Aynı şekilde mevcut İran rejimine de İslam dini adına tüm bölgeyi istila etmeyi hedefleyen ideolojik yaklaşımı benimsemiş nazarıyla bakılıyor.

Tahran; İmran Han’ın yönetimindeki yeni Pakistan’ın, eski Başbakan Navaz Şerif’e kıyasla İran ile iyi ilişkiler kurmaya daha meyilli olduğunu düşünüyor. Bu isabetli bir görüş ya da değil; önemli olan İmran Han’ın büyük oranda Pakistan ordusunun desteğine dayalı olduğu ve aynı şekilde Tahran mollalarının yanında yer almak için ABD ile olan ilişkileri kesmeye hazır olmadığı gerçeğinin gün gibi ortada olmasıdır.

Yeni Irak hükümetinin Tahran’a yönelik niyetlerine ilişkin büyük bir soru işareti bulunmaktadır. Mevcut duruma bakılacak olursa Irak’ın, herkesin işin sonunda kaybedileceğini düşündüğü bir savaşta İran saflarında yer almaya hazır olması pek muhtemel değildir. Irak’ın yeni başbakanı Adil Abdulmehdi’nin çalışma programının ilk sıralarında BM’nin 1991 yılından bu yana Irak’a dayattığı yaptırımları ortadan kaldırmak yer alıyor. Bu da Washington’un güçlü desteğini elde etmeye bağlı olacaktır.

Ayrıca pek çok Iraklı, İran ile olan ilişkileri ‘normal’ İran hükümetinin değil, Kudüs Güçleri’nin yönetmesinden rahatsız oluyor. Aynı şekilde Irak Kürtlerinin çoğu, Tahran, Ankara ve Bağdat’ın ‘bağımsızlık’ referandumlarını bozma girişimlerinden ötürü de kırgın. Iraklı Şiilerin çoğunluğu ise Tahran’ın Bağdat’ı bir Truva atı haline getirme çabalarından hoşlanmıyor.

Öte yandan Tahran’ın Umman ve Katar ile olan ilişkisi hala güçlü olsa da gerginlikten de uzak değil. Umman, Amerikan yönetiminin kendisinden Tahran ile iletişim kanalı olması yönündeki talebinden ötürü İran ile yakın çalışabildi. Bu durumun bu doğrultuda devam edeceği kesin değil. Trump, yaptırımları İslam Cumhuriyeti lehine etki etmesi anlamına gelse de bu siyasetine devam ediyor. Katar da Trump’ın yeni stratejisine muhalefet etmek için İran’ın planının bir parçası olmadan önce iki defa düşünecek.

En önemlisi belki de Türkiye’nin Tahran’ın senaryoda kendisi için belirlediği rolü oynama ihtimalinin düşük olmasıdır.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gerektiğinde büyük güçlere meydan okuyabildiğini gösterdi. Bununla beraber gururlu olmakla ve intihar etmek arasındaki farkı bildiğini de ortaya koydu.

“Yüce Rehber” de bu fark üzerinde düşünürse hem kendisi ve hem de İran halkı için iyi olanı yapmış olacak.