Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Halkın haykırışı Hamaney hilafetinin başını ağrıtıyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İran sokaklarındaki hükümet karşıtı yapılan protestolarda “fiyat artışlarına ölüm” sloganları yükseldi. Tepki kısa süre içinde rejime yöneldi “Mollalara Ölüm” sloganları atılmaya başlandı. Uluslararası alanı da hedef alan öfkeyle birlikte yabancılara yönelik hoş olmayan birçok slogan atıldı. Bunlardan en çok öne çıkanı “Bizler Aryalarız ve asla Araplara tapmayacağız” oldu. Protestoların diğer etnik azınlıkların değil de İranlı Farisilerin yoğunlukta yaşadığı kentlerde meydana gelmesi de dikkat çekici. ‘Yüce’ Rehber Ali Hamaney “Zamanı gelince konuşacağım” dedi. Bu, İran’daki karar alma merkezlerinde yaşanan güçlü çatışmanın ortaya çıkmaması için yapılmış bir açıklamaydı. Pazar günü, kapalı yapılan meclis toplantısında İstihbarat Başkanı Mahmud Alevi, Meşhed kentindeki protestoların yerel bir siyasi akımla başladığını, dışardan bir müdahalenin söz konusu olmadığını, hızla yayılarak kontrolden çıktığını itiraf etti. Ancak İranlı bir kaynağa göre söz konusu protestoların muhafazakar Meşhed kentinde başlamasının nedenleri şunlar:

Meşhed kentindeki 160 bin aile ‘Shandiz’ konutu projesinde para kaybına uğradı. Bu, rejimdeki yetkililerin dolandırıcılığa karıştığının en açık ifadesiydi. Ve bunun hesabı sorulmadı. İflas ettiklerini açıklayan çoğu İran bankası Meşhed kentinden idi. İran hükümeti iflas davasında vatandaşların taleplerini görmezden gelerek nükleer anlaşmaya odaklandı.

Körfez ülkeleri ve İran’daki dini içerikli seyahatlere yönelik durdurma kararı alınmasından sonra Meşhed halkı binlerce iş ve yatırım imkanı kaybetti. Birçoğu küçük fabrika ve dükkanlarını kapattı. Çünkü kazançları Şii turistlere bağlıydı. Tahran’daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nin yakılmasının ardından her şey sona erdi. Ülkedeki Afganların çoğunluğu Meşhed’de yaşıyor ve şehir halkı iş imkanı konusunda birbiriyle yarışıyor. Konut krizi, bankaların iflası, turizm gelirlerinin düşmesi, fiyatların artışı ve işsizlik oranının yükselmesi sonrasında baş gösteren yoksulluk 3 milyon nüfusa sahip şehrin sıkıntıya düşmesine neden oldu.

Meşhed halkı ve çevre şehirlerindeki sokak protestolarının nedenleri 2009’daki Yeşil Devrim’dekinden çok farklı.

Bu toplumsal hareketi Yeşil Devrim’den ayıran şey, gösterilerin herhangi bir merkeze dayanmamasıdır. O dönemde devrimin ağırlığı daha çok Tahran ve Şiraz gibi Farisi şehirlerdeydi. Partiler, ulusal ve mezhepsel nedenlerden dolayı bir araya gelmişti.

2009 yılında yaşanan Yeşil Devrim’in başında Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Kerrubi gibi belli başlı liderler bulunmaktaydı. Talepleri sadece seçim odaklıydı. Fakat İran’ın bugün tanıklık ettiği halk protestoları herhangi bir siyasi lideri ve mezhebi olmaksızın tutuşmaya devam edecek. Sloganlar reformcuları aşarak “Yüce Lideri” iktidardan indirme çağrısına dönüştü.

İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu Humeyni, halkı İran Şahı’na karşı harekete geçirmek için ekonomik faktörleri kullanmıştı. Keyhan gazetesinin yayınladığı haberlerde Humeyni, “Su ve elektrik ücretsiz. Herhangi bir vergi de eklenmeyecek. Tüm İranlılar, ücretsiz konut sahibi olacak” diyordu. O halde ekonomik faktörler İran’da rejimin devrilmesi ve devrimin başarılı olması açısından temel ve önemli bir oynuyor.

Son protestoları diğerlerinden ayıran faktör, herhangi bir parti veya akım eliyle siyasallaşmamış olmasıdır. Gösteriler, Tahran’dan diğer büyük kentlere ve çevrelerine yayılamayan, Devrim Muhafızları tarafından kolayca bastırılan Yeşil Devrim’in aksine, başladığı an itibariyle iki gün içerisinde ülkenin dört bir yanına yayıldı.

2009’daki Yeşil Devrim’e katılanlar zengin ve orta gelirli vatandaşlar ile İran’daki üniversite öğrencileriydi. Bugün ise söz konusu protestoları ve gösterileri yönetenler yoksulluk sınırı altındaki ezilmiş, yoksul sınıftır.

2009’da öfkeli göstericiler muhafazakarlardandı ve seçimlerde sahtekarlık yapıldığı iddiasıyla hareketi başlatmışlardı. Çatışma sadece muhafazakarlar ve reformistler arasında yaşanıyordu. Fakat şu an protestocular hükümetin ekonomi politikasına ve Hamaney’in yönettiği siyasi rejime öfkeliler. Bu nedenle Hamaney, Ruhani, Kasım Süleymani karşıtı sloganlar atılıyor ve bu isimlerin fotoğrafları yırtılıyor.

Protestoların bugüne kadarki en önemli başarısı, bu halk hareketinde reformcuların rolünü ortadan kaldırmasıdır. Devam ettiği takdirde yalnızca hükümet değil, rejim de değişecek!

Hiç kimse yarın ne olacağını kestiremiyor. Devrim Muhafızları ise gösterileri aşırı güç kullanarak bastırmaya hazır halde bekliyor.
Suriye’de yaşananlar Dera’daki birkaç çocuğun yaptıkları nedeniyle meydana geldi. O çocuklara kulak verilip sıkıntıları giderilebilirdi. Fakat İran’ın verdiği akılla Suriye rejimi baskı uygulayarak, zulmederek öldürmeyi tercih etti. Ve Suriye katledildi.

Bu protestolarda önemli olan bir diğer konu ise gösterileri yöneten ezilmiş sınıfın ‘muhafızların’ tutuklayabileceği bir siyasi lideri olmaması. Ayrıca kaybedecek bir şeyleri de yok. Dolayısıyla taleplerinin gerçekleşmesi için gerilimi artırma, muhafızlar, polisler ve güvenlik güçleri ile kanlı çatışmalara girmeye hazırlar. Tüm bunların ardından Suriye’deki senaryo İran’da da gerçekleşecek.

Bir Arap diplomatla yaptığımız sohbet sırasında bana Dera olayları başladığında Suriye’de, Dışişleri Bakanı Velid Muallim ile toplantıda olduklarını aktardı. Bana “Sorunumuz, Dera’daki hareketlerin başında bir lider bulunmamasıdır. Muhalefet partilerine izin vermedik. Şimdi ise olanları durdurmak için oturup müzakere edebileceğimiz kimseyi bulamıyoruz” dedi.

Yukarıdakilere ilaveten İran’daki son protestoların nedenlerinden biri de Hamaney Hilafeti faktörü. Bu durum, kendisini reformcu ve ılımlı olarak niteleyen Cumhurbaşkanı Ruhani’nin geçtiğimiz yıl elde ettiği ezici seçim zaferinden sonra güçlü bir rakip haline gelmesiyle açıklığa kavuştu. Bu nedenle muhafazakarlar tarafından kendisine yönelik, daha önce görülmemiş meydan okumalar arttı.

Ruhani, nükleer anlaşmaya girerek ekonomiyi kurtarmaya ve dünyaya açılan sosyal medya araçlarını kullanıma sokarak polis devletini sonlandırmaya çalıştı. Bu kez de muhafazakarlar, tüm bu elektronik araçları kullanmama kararı almış görünüyor. Çünkü Hamaney yönetiminin hakiki sağlık durumunu biliyorlar. Bu da yakın bir zamanda yerine başkasının seçileceği anlamına geliyor.

Muhafazakarlar Ruhani’nin ikinci döneminin tüm hayallerini yıkmasından endişe ediyorlardı. Geçen mayıs ayında Ruhani’nin karşısına çıkarılabilecek en iyi adayın genç bir din adamı olan İbrahim Reisi olduğuna karar verdiler.

Zayıf karakterli Hamaney onu yaklaşık yılda 120 milyar dolarlık bir gelire sahip İmam Rıza Vakfı’nın yönetimi getirdi. Ruhani seçimleri kazandı. Ardından muhafazakarların nükleer anlaşmaya yönelik karşıtlığını bilmeleri nedeniyle sevindikleri ABD Başkanı Donald Trump’ın zaferi gerçekleşti. Gizliden gizliye nükleer anlaşmayı sona erdireceğine dair umutlandılar. Fakat Yüce Lider’in çalışmanın tamamlanması için Ruhani ve Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’e yeşil ışık yakması onları zora soktu. Zarif, perşembe günü Trump’ı nükleer anlaşmadan vaz geçmemeye ikna etmesi için Avrupalı yetkililer ile bir araya gelecek. Yarın ise Trump’ın karar günü.

Muhafazakarlar Ruhani’nin karşı karşıya olduğu halk ve parlamento baskısının yanı sıra Mahmud Ahmedinejad’ın kurduğu onlarca kurumun kamu finansmanının kesileceği beklentisi ile ümidini bütçenin görüşülmesi talebine bağladı. Çoğunluğu Ayetullah Misbah Yezdi’nin destekçisi olan muhafazakarlar planlarını harekete geçirdi. Ya şu an Ruhani istifaya zorlanacak ya da 2021 yılında gerçekleşecek ılımlıların yenilgisiyle birlikte hayal kırıklığı fırsata çevrilecek. Ruhani bugün kendisi ve İran’ın geleceği hakkında karar verme konusunda gerçekten zor bir durumla karşı karşıya.

Göstericilerin şu an gerçekleştiremedikleri şey İran politikasının stratejisini değiştirmektir. Hüseyin Abdullahiyan geçen pazar günü yaptığı açıklamada: “Suriye’de hükümet, danışmanlığımıza ve askeri yardımımıza ihtiyaç duyulduğu sürece orada kalmaya devam edeceğiz” dedi.

Önemli olan ise hükümetin halka vereceği imtiyazların ne olduğu ve insanların bunu yeterli bulup bulmayacağıdır. Ruhani’nin sorunu, gösterileri İran bölgesel politikası ile ilişkilendirmeye cesaret edemeyecek olmasıdır. Müdahaleleri, kendi iç güvenliğinin korunması olarak görüyor.

Ancak protestolar rejimin istikrarsızlığının bir parçası değil mi? Oysa halen devam ediyor.