Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Hamas, Abu Mazen’in talebine karşı | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Her ne kadar Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Ebu Mazen) tarafından yapılan çağrıyla uluslararası konferans toplanmış ve BM Güvenlik Konseyi önünde geçen hafta konuşma yapmış olsa da, açık ve kesin olan şey, İsrailliler, bu girişime karşı durmaya, bahane üretmeye ve yok saymaya devam edecekler. Zira onlar açısından “Filistin halkının meşru ve tek temsilcisi” ne “Filistin Ulusal Otoritesi” (PNA) ne de Filistin Kurtuluş örgütü (FKÖ) dür. Orada yani Gazze’de başka bir Filistin “devleti” var, o da İranlılar, Beşşar Esed ve Arap devleti olarak da Katar tarafından desteklenen bir askeri darbe sonrasında 2007’de bu örgütten kopan Filistin İslami Direniş Hareketidir (Hamas).

Garip olan, Ebu Mazen’in konuşmasının yankılarının neredeyse kaybolmasıdır ki Filistin meselesini Filistinlilerle İsrailliler arasındaki karşılıklı imtiyazlara göre çözmek için uluslararası bir konferans talebinde bulunan da bizzat kendisi…

Zira Hamas lideri Mahmud Zahar aynı anda, -kendisi İran’a ve bölgedeki projelerine en bağlı kimsedir ve özellikle askeri kanadı İzzeddin El Kassam Tugayları’nda etkili ve hareketin en radikal kanadının temsilcisidir- açıkça Gazze Şeridinde kendi hareketi ve ortaklarından meydana gelen “Ulusal Kurtuluş Hükümeti” kurma çağrısı yaptı ve Rami Hamdallah’ın liderliğindeki Filistin yönetiminin gayri meşru olduğunu iddia etti. Bu durum, 2007 yılındaki darbe öncesi duruma dönme girişimlerinin tamamen başarısız olduğu ve Batı Şeria ile Gazze Şeridi arasındaki siyasi bölünmenin, son başarısız üniter yapı teşebbüs öncesinden daha köklü, tehlikeli ve trajik olduğu anlamına geliyor.

Elbette, tüm şüphe ve tereddütleri yenmek için bizler ve başkaları iyi niyetli olmak için çabalasa da yine de Mahmud EL Zahar’ın söylediği şeylerle İran Kültür Devrimi Yüksek Kurulu üyesi Hasan Rahimpur Azgedi’nin “Afaq TV” ye verdiği ve “Al-Sumaria” kanalında tekrarı yayınlanan demecini birbirine bağlamaktan kendimizi alamıyoruz. Azgedi şöyle demişti: “Gerçek şu ki bölgedeki beş ya da altı ülke Amerikan kontrolünden çıktı ve İran devrim ekseninin kontrolüne girdi!”

Azgedi: “Bu ülkeler Irak, Suriye, Yemen, Lübnan, Filistin, Gazze ve Afganistan’dır” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu genişlemeyi geniş bir imparatorluğun kuruluşu olarak isimlendiriyorsanız bunu tartışmaya gerek yok…

Evet, bir imparatorluk kurmak istiyoruz!“ Bu, Hamas’ın lideri Mahmud Zahar’ın aynı gün “Ulusal Kurtuluş Hükümeti” nin kurulması için çağrıda bulunması ve Gazze Şeridi ile Batı Şeria arasındaki ayrım ve bölünmeyi derinleştirecek açıklamalarda bulunması İranlı yetkilinin söylediklerine olumlu karşılık verdiği anlamına gelmektedir. Bu demeçler, İslami Direniş Hareketi (Hamas) liderliğindeki bu “Şeridin” pratikte İran ya da Pers imparatorluğunun bir parçası olduğunu doğruluyor. Hamas 2007’deki kanlı askeri darbeyi yaptığında ve “Filistin Ulusal Otoritesi” (PNA) ni Gazze Şeridi’nden “kovduğu” zaman, Hasan Rahimpur Azgedi’nin “Filistin – Gazze” yi İran İmparatorluğu’nun bir parçası olarak ilanında önce zaten bunu gerçekleştirmişti. Dolayısıyla, Filistin Kurtuluş Hareketi ve Filistin Ulusal Otoritesi (PNA) ile olan ve ilerleme kaydedilemeyen “üniter” yapı görüşmeleri sadece yüksek gerilimin hâkim olduğu kısırdöngüye evrildi. Bu arada Hamas’ın odaklandığı tek şey Batı Şeria’yı “Eski Pers şöhretini tekrar getirme” projesinin bir parçası haline getirmek oldu.

Bu alanda dikkat çekilmesi gereken şey, Hamas o günkü kanlı darbeyi İran ve Katar’ın desteğiyle gerçekleştirdiğinde düşündüğü tek şey, Hasan Rahimpur Azgedi’nin de dillendirdiği, Gazze Şeridi veya Filistin-Gazze hattında bir Petrol devleti inşa etmek idi. Zira elde edilen bulgular Gazze Şeridi’ndeki sahillerin ve denizlerin büyük enerji kaynaklarına sahip olduğunu doğruluyor. İsraillilerin bu şeridin altyapısını, “havaalanı” ve “liman” larını ve birçok turistik tesisi yok etmesinin nedeni de budur. Belki de… Belki de onlar yani İsrailliler, 2007’de Hamas’ın PNA, FKÖ ve Fetih hareketine karşı yaptığı kanlı darbeye, teşvik etme ve kışkırtma şeklinde dahi olsa katkıda bulunmuşlardır.

Tüm bu önceki ve sonraki gelişmelerin ardından çok önemli bir mesele üzerinde durulması gerekir o da: 1987’de kurulan İslami Direniş Hareketi (Hamas), Müslüman Kardeşler’in (İhvan) küresel organizasyonunun bir parçası olduğudur. Zira Filistin hareket ve kuvvetlerinin Lübnan’dan çıkarılmasından beş yıl sonra Filistin Kurtuluş Hareketi ve Filistin Ulusal Otoritesi (PNA) ne katılmayı reddetti. Bu da çok açık olarak ve hatta kesin olarak göstermektedir ki İhvan hareketi, Hasan Rahimpur Azgedi’nin bahsettiği bu “Pers İmparatorluğu” projesine başından beri Yani Şubat 1979’daki İran devriminin zaferinden sonra dâhil olmuştu. Bu, Mısır’da şu an tutsak olan Dr. Muhammed Mursi Îsa el-Eyyat’ın başını çektiği Mısır’daki kısa ömürlü rejiminin devrilmesinden sonra açık bir şekilde kanıtlandı.

Aslında 1965’in başında modern Filistin devrimini başlatan, Beyrut’ta hazırlanan ve Suriye radyosunun yayınladığı bir bildiriyle ilan edilen “Fetih” hareketine alternatif veya alternatifler yaratılması çok erken dönemde başlamıştır. “Halkın Kurtuluş Savaşı Örgütü”, Suriye’deki Baas rejiminin bu devrime nüfuz edememesinin ardından ortaya çıktı. “Filistin Ulusal Kurtuluş Ordusu’na” bazı Filistinli Baasçı subaylar yoluyla karışan bu örgüt henüz emekleme aşamasında idi ve halen de öyledir. Haziran 1967 savaşından sonra, kısa sürede bölünmüş ve parçalanmış olan “Filistin Halk Kurtuluş Cephesi” (PFLP) ortaya çıktı ve bu örgütten Ahmed Cibril’in liderliğini yaptığı “Genel Komutanlık” kuruldu. Daha sonra Demokratik Cephe, Devrim Cephesi ve halkın Mücadele Cephesi ortaya çıkmış oldu.

Nasır devrinde Mısır, -1967 savaşından sonra- “Sina Arap Örgütü” nün kurulmasını ilan etti. Ancak kısa bir süre sonra bu adımını geri çekti ve Fetih hareketini ve Dr. George Habaş’ın liderliğini yaptığı Halk Kurtuluş Cephesini destekledi. 1968’de Baasçılar yeniden iktidara geldikten sonra Irak, Batı Şeria’da hala sembolik bir varlığı olan Arap Kurtuluş Cephesi’ni kurdu. Bu örgütün Halkın Kurtuluş Savaşı Örgütü gibi Filistin davası veya Filistinlilere dair herhangi bir sembolü yoktur.

Bütün bunları zikretmemizin nedeni, Fetih hareketi ve onun bileşenleri olmadan, -bölünmesi konusundaki pek çok girişim olmasına rağmen- bu devrimin devam etmesi ve FKÖ’nün oynadığı ve oynamaya devam ettiği rolü oynaması mümkün olmazdı. Burada gayet açık olan konu, tüm bu parçalanmanın sonuçta – hiçbir suçlama yapmaksızın söylüyorum- İsrail yararına olduğu konusunda bir görüş ayrılığı yoktur. İsrail bu aşamada kazanılmış hakları çiğnemek için kendisine elverişli bir aygıt olan Hamas’ı keşfetmiş durumda. Zira en son Ebu Mazen’in çağrısıyla düzenlenen Uluslararası Konferansın bütün kazanımlarını yok saymıştır. Bunu yaparken de “Filistin halkının meşru ve tek temsilcisi” nin Filistin Kurtuluş örgütü (FKÖ) olmadığını ve Gazze şeridinde başka bir yapı ve iktidar olduğu gerekçesini öne sürmektedir.

Bununla birlikte, tüm bu önyargılı girişimler, FKÖ’nün Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğu hususu ve uluslararası alanda tanınması konusunda ısrar ederek engellenebilir. BM, Ulusal Yönetimin işgal altındaki Filistin devletinin tek temsilcisi olduğunu zaten itiraf ediyor. Oslo anlaşmaları ve uluslararası topluluk ve ABD’nin himayesinde İsrail’le olan tüm bu uzun süren görüşme süreçleri var.