Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

‘Hamaset Fenomeni’ne karşı öncü savaşçılar | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Gelişmeleri dikkatlice takip eden bir Arap, siyasi mesele ve dönüşümlere rasyonel ve dikkatli bir şekilde yaklaşım sergileyen kimselerin isimlerini sıralayabilir. Olayların karmaşıklığı, içgüdüleri mantıklı hesaplamalardan daha güçlü yapar. Tarihsel bağlamda Filistin meselesiyle bu şekilde bir ilişki kurduğumuz söylenebilir. Zira bu meselenin anlaşılması siyasi bir yöntemden ziyade ideolojik amaçlar doğrultusunda gerçekleşmiştir.

Sözgelimi Nusayriler ve Baas Partisi tarafından Irak ve Suriye’de bu şekilde kullanılmıştır. Ayrıca Şii ve Sünni terörist militanlar tarafından da kullanılmış ve bu radikal akımlar devrim, darbe veya rejimlerini meşru kılmada Filistin meselesini ahlaki bir kriter haline getirmede başarılı olmuşlardır.

Mesele adeta siyasi bir ihaleye dönüşmüştür. İşlemiş olduğu katliam, suç ve felaketlerin boyutu ne olursa olsun siyasi rejimlerin hatalarının silinmesi adına Filistin üzerinden mücadelenin çıtası sürekli yüksek tutulmuştur.

ABD istihbarat analisti John Nixon’un Saddam Hüseyin’in Arap sloganlarını kullanarak rejiminin gücünü nasıl güçlendirdiğini anlatan “Başkan’ı Sorgulamak” isimli son çıkan kitabını okumalıyız.

1940’ların sonundan bu yana Filistin meselesi, tarih ve siyaset alanında hak ve toprak çerçevesinde bir tartışmaya dönüşerek doğal rolünü almıştır. Ancak Nasır, bu davayı sloganlarla veya Siyonist, satılmış ve ajan söylemleriyle ahlaki bir kriter haline getirmede oldukça önemli bir role sahipti. Rejim ve bireyler artık bu meseleyi bölge devletleriyle olan çatışmaları bağlamında tamamen ideolojik amaçlı bir okumaya tabi tutarak anlamaya başladılar. Çoğu ülke bu tuzağa düştü, Kıssa siyasi görüşten ahlaki kritere dönüşmüş oldu. Filistin trajedisini kendi çıkarına kullanan bu Nasirilere karşı tek başına ve bütün bir fikri zenginliyle duran bir Suudi düşünür vardı o da Abdullah bin Ali el-Kasımi’dir. Bu aslı olmayan siyasi sloganların gerçek yüzünü 1945’de çıkan “İşte O Tasmalar” adlı kitabında yazmıştır. Kendisi doğru bakış açısını en güzel şekilde ortaya koyan bir yazardır.

1960’ların ortalarında yazmış olduğu tüm kitaplarında siyasi sloganlara olan karşı duruşunu sürdürdü. Bu bağlamda “Tarihi Gurur Çıkmazda”, “Dünya Rasyonel Değil”, “Tarihin ayıbına âşık olan kişi” ( bu kitapta Abdunnasır’ın savaşları, makamı ve askerlerine sert bir şekilde karşı çıkıyor.) “Basiretten Yoksun Çöl” “Sizi Gören Akıl” isimli kitapları zikredebiliriz. Dava arkadaşı İbrahim Abdurrahman bu müfekkirin hayatını “Kasimi ile beraber geçen elli yıl” isimli kitapta anlatmıştır. Arkadaşı kitapta şunları söylüyor: “Yazdıklarından dolayı sosyalist ve milliyetçi Arap devrimcileri tarafından sert saldırılara uğradı. Bunun tipik örneği milliyetçi ve sosyalist düşüncenin resmi platformu olan el-Adab’ın Aralık 1966 tarihli baskısında, Raif Huri altı sayfalık uzun bir makale yazdı: “Tarihi Gurur Çıkmazda veya Düşünce Kapalı Tünelde.” Kasımi yazmış olduğu “Kısık sesli Liderler” isimli makalesiyle hasımlarını kışkırtmıştı.

Makalede şöyle demişti Kasımi: “Şayet İsrail’i bir anda ve tek bir vuruşla yıkacak gizli bir güç bulur ve doğusuyla batısıyla bütün dünya gece uykusundan uyandığında bu uluslararası düğüm veya devletin zevalini görürse o zaman netice gerçekten ciddi ve şaşırtıcıdır. Yani batı dünyası o zaman sevinecek ya da sevinmeli zira üzerlerinden büyük bir dert kalkmış olacak…

Doğu’ya gelince, tavrı ve hisleri farklı olacak ve zannedilenin aksine davranacak. Kendisini depresyona girmiş ve büyük bir kayba uğramış hissedecek. O muhakkak gizliden gizliye bu gizli güce direnmek için çabalayacaktır.

Çünkü o gizli güç bu kârlı fırsatı elinden almak istemektedir: reklam yapma ve insanların hoşnutlunu kazanma kârı…

Batıya kafa tutma ve kızma kârı…”

Kasimi, 1967’de Arapların İsrail karşısındaki yenilgisini öngörmüştü. Çünkü meseleyi Medyatik propaganda aleti olarak kullanma amacı olmadığı gibi konuya şiirsel-duygusal bir içgüdüyle değil, analitik bir düşünce yapısıyla bakıyordu. Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak kabul edilmesi konusunda hiçbir dahli olmadığı halde ılımlı Arap devletlerine karşı çığırtkanlık yapanlar var. Bu tribünlere oynamayı seven artistler! Amerika’nın Kudüs kararını açık bir şekilde ilan edinceye kadar karar karşıtı hiçbir yorumda bulunmadılar. Yani, mesele bir eğlence ve dedikodu haline geldi. Ancak Kasımi nazarında bu türden olaylar bu şekilde ele alınmaz. 1966’da yayınlanan “Dünya Rasyonel Değil” isimli eserinde diktatörlerin hezimetlerini öngörmüştü. Kitapta şunları söyler: “Diktatörün zaferleri ve yenilgileri kitlelerin hesaplarından, yoğun propagandasından, gösterilerinden, acele etmesinden, komplolarından ve maceralarından alınır. Tüm bunların bedeli ise toplum tarafından ödenir.”

Bu öngörü, Bahreynli düşünür Muhammed Cabir el-Ensari tarafından “Arap Düşüncesi ve zıtların Çatışması” tezinde “Nasiri Hareketini Uzlaştırma Projesi” başlıklı bir bölümde sunuldu. Doktora tezini 1996’da yayınladı.

Kasımi’nin rahatsız edici ulusal mirasa karşı bıkkınlığı 1977 yılında yayınladığı bir kitapla zirveye ulaştı. Kitabı Arap akımlarına karşı benzeri görülmemiş saldırılar ve protestolar içeriyor. Kitap “Bir Hamaset Fenomeni olarak Araplar” adıyla basılmıştır. Kısacası, geçmişten günümüze tevarüs etmiş birikimleri tarayarak yeniden ele alıp tahlil edecek bağımsız düşünebilen fikir adamlarına ihtiyacımız var. Zira meselelerin artık açıktan yalan ve iftira atmak için bir fırsat haline dönüştürüldüğü bir dönemdeyiz. İsrail’le normalleşme sürecine herkesten önce giren ülkeler, medya ve gazeteler aracılığıyla bizlere karşı akıl almaz kışkırtıcı propagandalar yürütüyorlar. Bu söylemleri bütün araçları kullanarak yalanlamalıyız ve onlara karşı şiddetli bir savaş başlatmalıyız. Böylece toplumlarımız bölgesel diktatörlerin ucuz hamlelerine karşı kendilerine daha fazla güvenirler. Yusuf el-Hal, «Günlerin Ajandası» adlı kitabında günlüklerini yayınladı ve 5 Ekim 1972’de arkadaşı Kasımi’den söyle bahsetmiştir: “Bu adam, özgürlük ve varlık için Arap mücadele tarihinde bir fenomendir. Öyle ki Bir gezegenin yere düşmesinden ve adanın denize gömülmesinden daha az ilgi görmemelidir. Fakat bu tarih böyle fenomen kişilere kuşkuyla yaklaşır. Bu yüzden fazla etkili olamamasına şaşırmamak gerekir.”