Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Hasan Nasrallah draması | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Hasan Nasrallah yine gizli, bilinmez bodrumundan bağıra bağıra çıktı. Saldırdı, yoldan çıkardı, yalan söyledi ve ihanetle suçladı. Kendisi her şeyden anladığı için burnunu sokmadığı hiçbir mesele bırakmadı. Kendinden vazgeçme politikası uyguladığını söylediği Lübnan’a burnunu soktuğu gibi. Suriye, Kanada, Katar, Yemen, Irak, İşbirliği Konseyi, Türkiye, Malezya, ABD ve tabii ki İran’a kadar dolaştı. “İran rejimini düşürme veya kuşatma ve ambargolar yoluyla onun yönünü değiştirme hedefi gerçekleşmeyecek” diyerek… İran’ın “gücünün doruklarında, bölgenin en güçlüsü olduğunu ve rejiminin sağlam ve dayanıklılığını” savunarak… Evet, İran Hasan Nasrallah’ın ümit dünyasında en güçlü ülke. Dil, Hamaney’in konuştuğu dil, mantık aynı mantık, yalanlar aynı yalanlar. Düşmanlar da aynı ve dolayısıyla sonuç da…

Nasrallah, kimsenin hazırlayamayacağı konuşmalarında âdeti olduğu üzere zaferlerini sayıyor ancak durup da nerede olduklarına açıklık getirmiyor. Lübnan’ı yakıp yıkan bir savaşın 12 sene sürmesi ile övünüyor ve en büyük çelişkilerinden birini hatırına getirmiyor. Nitekim bir gün şunları söylemişti: Lübnan’ın başına tüm bu yıkımın geleceğini biliyor olsaydım savaşa başlamazdım.

Aynı zamanda da ‘Hizbullah’ın İsrail ordusundan daha güçlü olduğunu’ iddia ediyor. Komşuları ve dostları ile ilişkilerini kopararak Lübnan’ı yıkmaya devam ediyor. Lübnan’a dost olan devletlerin iç işlerine müdahale ettiği için meydana gelen zararların hiçbirini umursamadan… Suriyelilere timsah gözyaşları döküyor. Ama Lübnan meclisindeki partisinin vekili Muhammed Raad’ın ülkesindeki mülteciler için ‘kampları patlamaya hazır bomba’ dediğini unutuyor. Kendisine olan borcunu ödüyor. Bir yandan da ‘siyasi çatışmalar, sövmeler ve suçlamalar ile Lübnan’da hizmetler ve kalkınmanın gerçekleşmeyeceğini’ iddia ediyor. Ama Nasrallah bu, değişmez. O, gına getiren siyasi çekişmelerle söven ve suçlayan, arsızca ülkesine giren en büyük çelişki. Bu söyledikleri Lübnan’da hizmet ve kalkınma sağlayabilir mi?!

Nasrallah’ın konuşmaları, onu sadece ekran ardından izleyen grubu için bile artık renk ve tat vermez oldu. Aynı ifadeleri ve kullanımları tekrarlayıp duruyor. Lübnan’ın dostlarına saldırmaya, Tahran’ın çıkarlarını savunmaya aynen devam. İran rejimi dışında Lübnan’a bir de Suudi müdahalesinin olduğu yalanını tekrarlamanın kime ne faydası var?! İran’ın Hizbullah için harcamalar yaptığını itiraf eden Nasrallah’ın kendisi değil mi?! Üstelik bizzat Tahran, müdahale ettiğine dair kanıtlar sunuyor. Öyle ya İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 2017 Ekim ayında yaptığı bir konuşmasında şu zamanda İran olmadan Irak, Suriye, Lübnan, Kuzey Afrika ve Körfez bölgesinde belirleyici adımlar atmanın mümkün olmadığını söylemişti. Saad Hariri de ona Twitter üzerinden şu yanıtı vermişti: Ruhani’nin İran olmaksızın Lübnan’da karar alınamaz şeklindeki sözleri, dostları için kabul edilebilir değildir.

Nasrallah o dönem politik ve ruhani merciini yalanlayamadı ve Hizbullah kamuoyunu yanıltarak açıklamaların ‘yanlış anlaşıldığını’ söylemekle yetindi.

Hasan Nasrallah’ın konuşmaları adım adım onuncu sınıf bir dramaya dönüştü. Kimsenin ilgisini çekmiyor ve kimsede bir etki bırakmıyor. Bariz hale gelen müdahalelerin izleriyle boğuşan, yalnızca yaralı Lübnan… Buna kendi istikrarını engelleyerek yaralarını açık bırakmaya çalışan kemirgenler barındıran bir devlet denebilir. Nasrallah ve partisi ise hiç olmadığı kadar yalnızlaştırılan İran’ın modelini uygulamak dışında bir şeyi umursamıyor. Şüphe yok ki Hizbullah ve Nasrallah, İran’ın gittikçe artan ıstırabının gemisinde dönüp duruyor.