Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Hasan Nasrallah, Lübnan’la tanışıyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın son konuşması sürpriz değildi. Hizbullah’la ittifak yaparak Lübnan’da parlamento seçimlerini kazanan Sünni milletvekillerinden birinin bakan yapılması meselesi, görünüşte bu tür bir çekişme ve çatışmayı hak etmiyor gibi. Bundan dolayı Hizbullah, son yasadaki -ki seçimler bu yasaya göre yapıldı- nispi temsil sisteminin ve üstünlük oyunun esas alınması için baskı yaptı. Her şeyden önce Hizbullah’ın zihninde Sünni sahayı ele geçirmek ve tekli temsil sistemini ya da Hariri politikasını çiğnemek gibi düşünceler yer alıyor. Hizbullah, yeni hükümette bakan olarak temsil edilmeleri için Sünnilere fırsat verdiği zaman Hariri’nin tekli temsil sisteminin sonunun geldiği kesinleşmiş oldu. Öte yandan Şiilerin Hizbullah ve Emel Hareketi’nin yararına olacak şekilde temsil edilme yolu da kapandı.

Hizbullah, muhalif Sünnilerin temsil edilmesine yönelik çağrısının dikkate alınmadan hükümetin kurulacağını hissedince kendisini son çatışmanın karşısında buldu. Hizbullah, siyasi rejimin kuralları karşısında iktidarın sınırlarını test eden ve Nasrallah’tan önce iktidara gelen Lübnan’daki bütün güçlerin maruz kaldığı bir sınavla karşı karşıya kaldı. Lübnanlı politikacılar, İran eksenli Sünni birisinin bakan yapılması noktasında çözüm üretmek için bir bahane bulacaklardır. Bu, Lübnan’da geçmişte yapılan çözümlerde yaygın bir durumdur.

“Tevazu, Lübnan’da zararlıdır. Tevazu, gereğinden fazla gururlu bir davranıştır” şeklinde tevazu konusunda rahatsızlığını dile getirmesi Nasrallah’a zarar veriyor. Gerçekten Nasrallah, rahatsız edici bir konumda bulunuyor. Nitekim Lübnan’daki uzlaşma şartları, Hizbullah’ı istediğini bakan yapmaktan alıkoyduğu bir ortamda Hizbullah’ın propagandasına göre Nasrallah ve partisi, bölgede denklem kuruculardan, Ortadoğu’da politikaları ve iddiaları değiştirenlerden ve projeleri yerleştirip bozanlardan biri nasıl olabilir? Hizbullah, gücünün sınırlarına ve kurallara nasıl razı olacak?

Nasrallah’ın Lübnan’daki siyasi rejimin karakteri olan bu özelliğe dikkat etmesi önemlidir. Nasrallah’ın Lübnan merkezli siyasi tartışmayla tanışarak ve siyasi rejimin giriş-çıkışlarını test ederek tartışmaya başlaması gereken yerden başlaması faydalı bir durumdur. Bunun için Hizbullah, 2005 yılında Refik Hariri suikastından bir yıl sonra hükümete girdi ve 2006 Temmuz savaşının ardından hükümetten çıktı. Hizbullah, Beyrut ve Cebel-i Lübnan’daki savunmasız Lübnanlılara silahını doğrulttuğu zaman 7 Mayıs 2008 olayından sonra yeniden hükümete döndü. Hizbullah, kendisine hükümet oluşumuna ulaşma imkânı veren ve yürütme yetkisinin kararını elinde tutmasını sağlayan hilelerle yavaş yavaş ilerlemeye başladı. O zamandan beri Lübnan’daki politik söylemler, “kabine içerisindeki üçte birlik karşıt blok”, “garantör üçte birlik kütle” ve “bakan kral” gibi tek bir hedefe (yürütme üzerindeki hâkimiyeti artırmak) hizmet eden sözcüklerle doldu.

İşte Hizbullah’ın gerçek sorunu da burada gizlidir… Silah, demografi, parti, propaganda organları, medya ve tüm bölgede büyük dış ortaklık gibi gerçek ve somut güç fazlalığı. Tüm bunların karşısında saldırı, işgal ve el koyma mantığı dışında güç sınırlarını ve bu gücü Lübnan’da kullanmamasını Nasrallah’a ve partisine hatırlatan siyasi bir sistemin kuralları bulunuyor.

Tuhaf bir paradoks… Refik Hariri’nin “Hiç kimse, ülkesinden büyük değildir” meşhur sözüne karşılık Hasan Nasrallah, tevazu ve insanlıktan sıkıldığını açıklıyor. Refik Hariri, Nasrallah’ın hala anlamadığı şeyi önceden anladı. Refik Hariri, Ortadoğu’da Kral Fehd bin Abdulaziz, Kral Abdullah ve Batı’da ise Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac gibi küresel dalga içerisinde yer alan karakteri ve servetiyle büyük bir liderdi. İki kutup arasında dünya başkentlerinin büyüklüğüyle ilgili derin bağlar var. Nasrallah -ki belki de Refik Hariri’nin zihninde dolaşıyordu- Lübnan’dan daha büyük bir enerjiyi temsil etti. Fakat Refik Hariri’nin aksine Nasrallah, bu çıkarımın Lübnan üzerinde tehlikeli olmadan önce kendi üzerinde yanlış ve tehlikeli olduğunu itiraf etmek için buna kendisini alıştırdı. Bu küçük ülkenin hareketli kumları, kendi tecrübe ve özelliklerine göre Yaser Arafat, Kemal Canbolat, Beşir Cemil ve Musa Sadr gibi şahsiyetleri yuttu.

Nasrallah, diğerlerinin önceden geçtiği bu test bölgesinde duruyor. Nasrallah, Lübnan’da devrimsel ve tehdit içerikli bir konuşma addedilen son konuşmasında bunu açık bir şekilde ifade etti. Ben, bu konuşmayı son zamanlarda Nasrallah’ın Lübnan’daki gerçek siyasi sisteme içinden girmeye karar verdiği bir kapı olarak gördüm. Gücünün zirvede olduğunu zannettiği bir dönemde Nasrallah’ın çevresinde ivedi gelişmeler meydana geliyor. 2003 yılından bu yana Irak’ta egemen olan durumlardan farklı olarak Bağdat, içeride ve İran’la ilişkilerde bir denge bulmaya çalışıyor. Moskova, Suriye’de geçici anayasal sürecin başlaması noktasında atılan adımları destekliyor. Bu çerçevede İstanbul zirvesine katılan dörtlü (Rusya, Türkiye, Fransa ve Almanya) Astana’daki üçlüden yani; Rusya, Türkiye ve İran’dan daha büyük bir rol oynayacak. İran, savaşa katılmasına rağmen siyasi hesaplardan uzak gibi görünüyor. Hamas’ın Gazze’si, 2007 darbesinden bu yana devam eden süreçten çımanın yollarını araştırıyor. Yemen, yeni gelişmelere hazırlanıyor. Tüm bunlar, daha derin ve daha tehlikeli krizleri vaat eden İran’a yönelik ekonomik yaptırımların yeniden yürürlüğe konulduğu bir zamanda meydana geliyor. Böyle bir ortamda Lübnan, Hizbullah’ın son kalesidir. Hizbullah, Lübnan’a tutunmanın zorunlu olduğunu düşünüyor.