Başkan Trump, kendi yönetimi ile Filistin yönetimi arasındaki resmi ilişkilere son noktayı koydu. Güvenlik koordinasyonunun ve desteğin geçtiği bazı kısıtlı kanalların dışında bu ilişkiden geriye hiçbir şey kalmadı. Belki bu desteğin de arkası kesilebilir.
Hayali balayı, eski günlerine geri dönmese de ABD’ye güvenmeye alışan bazı Filistinliler, kendileri için umut pencereleri icat ediyorlar. Belki bu umut pencereleri, husumet ve nefretin ağırlığını hafifletebilir. Zira son zamanlarda nefret ve husumet, İsrail sağının düşmanlığından daha kötü bir düşmanlığa dönüştü.
Resmi Filistin çevrelerinde dolaşan şu iki iddianın, amacına ulaşmayacağını düşünüyorum: Ya ara seçimlerden sonra Kongre’deki muhaliflerin üstünlüğüyle ya da azledilecek şekilde yargılanarak Trump’ın devrilmesi…
Her iki iddia da garanti değil. İddialara rehberlik etmek ve hesap hatasına düşmemek için Trump’ın gitmesi halinde ABD’nin ne yapabileceğini objektif bir şekilde analiz etmek gerekiyor.
Diyelim ki yakın bir tarihte uykumuzdan uyandık. Birde ne görelim!: Trump evinde ya da yargılanmayı bekliyor.
Bu durumda yeni yönetim ne yapacak?
Burada yeni yönetimin ne yapmayacağına değinmek daha uygun olacaktır.
Her şeyden önce yeni yönetim, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımayı iptal etmeyecek. ABD Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’e geri taşımayacak. ABD Hazine Bakanlığı, UNRWA’yı kurtarmak için kapılarını sonuna kadar açıp Filistin yönetimine kesenin ağzını açmayacak. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Washington ofisinin kapatılmasından dolayı özür dilemeyecek. Kudüs ve başka şehirlerdeki yerleşim birimleri inşa etme işlemlerini durdurması noktasında İsrail’e uyarıda bulunmayacak. Yeni yönetim, milliyetçilik kanununu Knesset’in koyduğunu vurgulayacak ve birkaç gün önce yapılan tarihi toplantının ardından Mogherini’nin Eymen Avde’ye söylediği gibi bunun İsrail’in iç meselesi olduğunu belirtecek.
O halde asıl mesele, Trump değil; aksine İsrail’in ABD’nin özellikle Filistin’le ilgili kararlarını etkileme gücüdür.
Şayet Trump devrilse, karar ve politikalarıyla çıkarlarına zarar verdiklerinin kalpleri gibi Filistinlilerin kalpleri de rahatlayacaktır. Bunların başında da NATO’da Trump’la dost olan muhtelif Avrupa ülkeleri ve Çin gelmektedir. Hatta Meksika ve Kanada bile rahatlayacak ve halefi daha akıllı olursa ondan istifade edeceklerdir.
Tam olarak kaybeden, Filistinliler olacak. Ki Filistinliler, Trump’ın kendilerine ekonomik ve stratejik zarar verdiği kimseler gibi baskı kartlarına sahip değiller.
Dilin dahi bertaraf edemediği bir duygu, Filistin siyaset çevrelerini çepeçevre sarıyor:
Trump, devrilmeden önce geriye yapacağı bir şey kaldı mı?
Filistin Kurutuluş Örgütü’nün Washington ofisinin kapatılması, ABD’nin Filistinlilere karşı hedefler bankasında geriye kalan son madde mi olacak?
Geriye kalan madde, daha tehlikeli gibi görünüyor. Bu madde ise, “Filistin yönetimi, ister kabul etsin ister kabul etmesin ve ister işbirliği yapsın ister yapmasın! Yüzyılın Anlaşması’nı dikte edeceğiz.” ilkesini uygulamaktadır. Belki uygulanması halinde bu ilke, Filistinlileri etkin güçler arasından uzaklaştırabilir. Zira Filistinliler, bütün zorlu dönemeçlerde ve yaşamlarında bu güçlere güveniyordu.
Şu ana kadar durum; korku, endişe ve kaygıdan ibaret. Trump, tutumunu sürdürürse belki daha tehlikeli olabilir. Trump varken olumsuzlukları uzak bir ihtimal olarak görmek mümkün değildir.