Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Helsinki Zirvesi ve askıda kalmış sorunların çözümü | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

En son sekiz yıl önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD’li mevkidaşı Barack Obama’yı bir araya getiren zirveden sonra ABD ve Rusya liderlerini bir araya getirecek ilk zirve yarın Helsinki’de gerçekleştirilecek. Putin, ABD Başkanı Donald Trump ile uluslararası konferanslar sırasında ve çok kısa süreler dışında hiç buluşmazken bu zirve oldukça kritik öneme sahip.

Beklenen zirve, geçen Haziran ayında Kanada’da gerçekleştirilen G7 Zirvesi’nde ABD Başkanı ve Avrupa ülkeleri ile Kanada arasında halihazırda devam eden gerilimli durumun ardından gerçekleştirilecek ilk zirve. Helsinki Zirvesi aynı zamanda Başkan Trump ile NATO liderlerini Brüksel’de bir araya getiren ve zorlu geçen toplantıların ardından gerçekleştirilecek. Başkan Trump bu toplantılar sırasında diğer üyelerin daha fazla mali yükümlülükler taşımamaları halinde ABD’nin bu konuda kendi yöntemleri ile hareket edeceğinin işaretlerini vermişti. Doğrusu hiçkimse ABD Başkanı’nın bununla neyi kasttettiğini bilmiyor: Acaba Başkan Trump NATO’dan çekilmeyi mi düşünüyor?

ABD sadece NATO, Avrupalı ticaret ortakları, Meksika, Kanada ve Çin ile sorunlar yaşamıyor. Aynı şekilde Rusya ile de aralarında büyük sorunlar bulunuyor. Bu sorunların en önemlisi de Rus istihbaratının 2016 ABD Başkanlık seçimlerine müdahale ettiği yönündeki suçlamalar. Buna ek olarak, ABD Rusya’nın Kırım’ı tamamen ele geçirmesini ve Ukrayna’nın doğusundaki açık askeri müdahalesine de karşı çıkıyor. Ayrıca ABD’nin Kırım ve Ukrayna’daki ölçüsüz davranışları nedeniyle Rusya’ya uyguladığı katı ekonomik yaptırımlar da var. Aynı şekilde Rusya yeni bir tür Cruise füzeleri üreterek 1987 yılında imzalanan nükleer füzeler anlaşmasını ihlal etmiş bulunuyor. Daha önce Soğuk Savaş Dönemi’nde yaşananlara benzer bir şekilde nükleer füze alanında yeni bir yarışın başlaması yönünde ciddi ve gerçek bir tehlike var.

Buna ek olarak, geçen Mart ayında Afganistan’daki ABD güçleri komutanı Rusya’nın ABD ve Afgan hükümeti güçleri ile savaşan Taliban’a silah yardımı yaptığını açıklamıştı. Tabiki ABD ve Rusya arasında Suriye krizi konusunda da tam bir uzlaşma bulunmuyor.

Başta Demokratlar olmak üzere ABD’de bazı kişilere ek olarak Avrupa’daki birçok yetkili ve gözlemci ABD ile Rusya arasındaki bu büyük anlaşmazlıklar demetini göz önüne alarak şunu sorguluyorlar: ABD Başkanı neden Rus mevkidaşı ile görüşmeyi kabul etti? Bunun cevabı çok basit: Mevcut hali ile Cumhuriyetçi Parti, eski başkan Ronald Regan hatta George W.Bush zamanında var olan Rusya algısı ve görüşünden çok farklı bir algı ve görüşe sahip. O dönemde Cumhuriyetçi Parti kadrolarının büyük bir çoğunluğu Moskova’ya düşman gözüyle bakıyorlardı. Gallup araştırma şirketinin geçen hafta düzenlediği anketin sonuçalrına göre Cumhuriyetçi Partiyi destekleyen ABD vatandaşlarının %40’ı Rusya’nın dost veya müttefik olduğunu düşünüyor. Bu oran 2014 yılında %22’yi geçmiyordu.

Başkan Trump, 5 Temmuz’da Montana’da düzenlenen siyasi bir mitingde “Putin iyi, o çok iyi” demişti. Trump hem 2016 seçim kampanyası boyunca hem de daha sonra hep Rusya ile ilişkileri geliştirmek isterken Almanya ve Kanada gibi ABD’nin geleneksel müttefiklerine sert eleştiriler yöneltiyordu.

Bu nedenle, Washington ve diğer Avrupa başkentlerinde birçok kişinin üzerine çöken genel gerilim durumu çok da şaşırtıcı değil. Çünkü başkan olmadan önce Rus İstihbarat Başkanı olan Putin, Başkan Trump’ın deneyimlerinin sınırını ve uluslararası farklı medya kuruşluşlarının ilgisini çekmeyi seven şovmence tavırlarını çok iyi biliyor.

Geçen Haziran ayında ABD Başkanı ile Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’u bir araya getiren zirvenin ardından Kuzey Koreliler liderleri ile bir araya geldiği için ABD Başkanı’na övgüler düzmüştü. Uluslararası medya kuruluşları da bu övgülere en geniş şekilde yer vermişti. Başkan Trump bundan çok memnun kalmış ve Güney Kore liderlerine bile danışmadan yapılması kararlaştırılmış olan ortak askeri tatbikatı iptal etme sözü vermişti. Ancak ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Pyongyang’a düzenlediği ziyaret sırasında Kuzey Kore’den benzer bir taviz gelmedi.

Şu anda herkese hakim olan endişe Başkan Trump’ın Vladimir Putin’e ne gibi tavizler vermeyi düşündüğünü kimsenin bilmemesinden kaynaklanıyor. ABD’nin Kırım’daki Rus egemenliğini kabul etmesi mi yoksa Moskova’ya uygulanan ekonomik yaptırımların kaldırılacağının sözü mü? Bu tür bir taviz, NATO üyelerinde büyük bir şok etkisi yaratarak NATO’nun Doğu Avrupa’da yer alan üyelerinin paktın dışında yeni güvenlik düzenlemelerine yönelmelerine neden olabilir.

Bu da Vladimir Putin açısından önemli bir gelişme hatta stratejik bir zafer olarak kabul edilebilir. Peki Donal Trump bunun karşılığında ne istiyor? Washington’daki bazı gözlemciler, Putin’in İran’a Suriye’deki askeri varlığını azaltması için baskı uygulayacağı yönündeki belirsiz vaatler ve buna ek olarak büyük ABD-Rusya anlaşması ile ilgili basında yer alacak dev başlık ve manşetler karşılığında Trump’ın esnek davranmaya ve tavizler vermeye hazır olmasından korkuyorlar. Tabiki Suriye ABD’nin çıkarları açısından Avrupa’nın taşıdığı önemi taşımıyor. Yukarıdakilere ek olarak Rusların İran’ın Suriye içerinde yaptığı her şeyi kontrol altına alma imkanları da yok.

Hamaney’in Dış Politika Danışmanı Ali Ekber Velayeti 11 Temmuz’da Moskova’yı ziyaret etti ve Putin ile yaptığı görüşmeyi mükemmel olarak tanımladı. Eğer ABD yönetimi Helsinki Zirvesi’nin Rusya ile İran arasında doğrudan bir çatışma çıkmasını sağlamayı başarabileceklerini düşünüyorlarsa bu zirvenin de son Singapur Zirvesi’nin Washington’da yarattığı ve gittikçe artan hayalkırıklığına benzer bir hayalkırıklığı ile sonuçlanacağını bilmesi gerekiyor.

Buna rağmen Helsinki Zirvesi’nin sadece Ukrayna, Kırım, nükleer silahlar ve bölgesel çatışmalar gibi var olan sorunlara çözüm bulmak amacıyla iki ülkenin uzmanlarından oluşan ikili çalışma grupları oluşturulmasının kabulü ile sona ermesi halinde bu durum Washington ve Avrupa’da Başkan Trump’ı eleştirenler arasında bir rahatlama ve memnuniyet yaratabilir. Ne yazık ki belki de bu şekilde basında ses getirecek manşetler olmayacak ama en azından igili tüm taraflar ciddi ve yararlı bir diplomasi ile hareket etmiş olacaklar.

*ABD’nin eski Suriye ve Cezayir Büyükelçisi