Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Hem Abbas hem de Netanyahu’nun BM’deki konuşmasına tepki yağdı | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Hem Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın hem de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun BM Genel Kurulu’nda yaptıkları konuşma, iki taraftan da öfkeli ve karşı çıkan tepkilere neden oldu. İsrail’de iktidardaki sağcı parti, Abbas’ın konuşmasını eleştirirken, Netanyahu’nun konuşmasını överek İsrailli bir liderin tarihteki en güçlü konuşması saydı. Diğer yandan solcu ve liberal partiler ise Netanyahu’yu hedef alan açıklamalarda bulunarak, onu övünen ve kibirli biri olarak niteledi. Eski Başbakanlar Ehud Barak ve Ehud Olmert, Netanyahu’yu kendini beğenmişlikle suçladı. Filistin tarafında ise yetkililer ve gazeteciler Netanyahu’nun konuşmasını kışkırtıcı, Abbas’ın konuşmasını daha güçlü ve dürüst olarak niteledi. Hamas Hareketi’de Filistin Devlet Başkanı’nın konuşmasını uzlaşmayı tehdit edici ve başarısızlığın bir kopyası olarak saydı.

Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yürütme Komitesi Genel Sekreteri Saib Erekat, ”Netanyahu, BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada yalan ve kışkırtmalarında bir derece daha yükselmiştir” dedi.

Görünüşe bakılırsa, İsraillilerin tamamı, başta İran sorunu, Tahran ve başka bölgelerde bulunan gizli nükleer tesisler konusunda, dünya ile yeni bilgileri paylaşan, Batı medyası, politikacıları ve kamuoyu önünde güçlü ve çekici bir duruş sergileyen Netanyahu’yu övme konusunda hemfikir. Ama bilhassa İsrail- Filistin sorununu, ikincil bir sorun olarak ele aldığı için bu övgülerin yanında kendisine geniş çaplı eleştiriler de yöneltildi. Özellikle de eski başbakanlar Ehud Barak ve Ehud Olmert, kendisini, bu konuda şiddetli bir şekilde eleştirdi. Ehud Olmert, “Başbakanlığım döneminde birçok kahramanca operasyonlar düzenledim. Bazıları hayali bir hikaye ve filmler gibiydi. Ama hiçbir zaman kürsüde bunlar ile övünmedim” dedi. Ehud Barak ise, “Netanyahu, tüm dünya önünde kibirli ve övünen birisi gibi davranmaktadır. Bu davranışları, İsrail’e zarar vermekte ve herkeste İsrail’e karşı bir nefret uyandırmaktadır. Ama daha da önemlisi, bu konuşmanın İsrail vatandaşları için hiçbir ümit taşımamasıdır. İnsanların kendisini barışı gerçekleştirmesi için seçtiklerini unutan Netanyahu, eski savaş kahramanlıklarını överek daha fazlasını vaadediyor” dedi. Barak, ayrıca Netanyahu’nun konuşmasını hitabet açısından ve kısa vadede parlak ama stratejik açıdan sonuçları yıkıcı olarak özetledi.

İsrail medyası ise bir CIA yetkilisinin, Netanyahu’nun verdiği bilgiler hakkında Reuters haber ajansına yaptığı açıklamaları öne çıkardı. CIA yetkilisi, “Netanyahu’nun sunmuş olduğu bilgiler biraz yanıltıcıydı. İlk olarak bizler Tahran’daki nükleer tesisin varlığını bir süredir biliyoruz. Bu tesis, santrifüj sistemlerine bağlı alüminyum borular ile değil, belgeler ve dolaplar ile dolu. İkinci olarak herkesin de bildiği gibi, bu tesiste İran’ın hemen nükleer anlaşmadan çekilmesini gerektirecek bir şey yok” açıklamasını yapmıştı. Bir diğer ABD’li yetkili ise yine Reuters ajansına yaptığı açıklamada, “ABD’nin Netanyahu’nun açıkladığı nükleer tesis hakkında bilgi sahibi olduğunu, bu yerin nükleer program ile ilgili evrakların ve arşiv belgelerinin muhafaza edildiği bir depodan ibaret olduğunu söyledi. Sonuç olarak, bu yer zaten istihbarat kurumları tarafından biliniyordu. Dolayısıyla Netanyahu yeni bir şeyi açığa çıkarmış olmuyor.

Yine birçok İsrailli yorumcu, Netanyahu’yu eleştirdi. Yedioth Ahronoth gazetesinin politika muhabiri Simon Schiffer, yazısında, “Netanyahu’nun İran’ın nükleer silah elde etme çabasını sürdürdüğüne, Hizbullah’ın İsrail’i hassas güdümlü roketlerle vurma planına sahip olduğunu vurguladığı konuşmasına baktığımızda, bir savaşın eşiğinde olduğumuz sonucu çıkıyor” dedi. Yine Schiffer, İsrail’in ABD’nin desteği ile İran ile çatışma politikasını sürdürmesinin binlerce kişinin ölümüne neden olabileceğini kaydetti. İsrail’in İran ile bir uzlaşmaya varmak için büyük devletlerden yardım istemesi gerektiğini çünkü İsrail’in tek başına Tahran’ın nükleer bomba elde etmesini engelleyecek güce ve araçlara sahip olmadığını vurguladı.

Schiffer, Netanyahu’nun sadece ABD Başkanı Donald Trump’a yatırım yaptığı ve İran’a karşı daha müsamahakar davrandığını düşündüğü Avrupa’dan tamamen ayrılmaya çalıştığı uyarısında bulundu. Filistin sorunu ile ilgili olarak ise, “Trump’ın iki devletli çözümü tercih ettiği sözünü tekrarlaması ile Netanyahu istediği sakinleştirici ilacı elde etmiş oldu. Ama burada altını çizmemiz gereken bir şey var. O da Amerikalıların bu konuda gerçek bir planları olmadığı. Yüzyılın anlaşması hakkında söylenenlerin tamamı ciddi değil. Aynı şekilde Netanyahu’da çözüm için bir girişimde bulunmuyor. Çünkü işgal altındaki bölgelerde mevcut durumun devam etmesinin İsrail için daha iyi olduğunu düşünüyor” dedi.

New York merkezli Ma’arif gazetesi muhabiri Şolomo Shamir ise yazısında, “Netanyahu’nun İran’ın nükleer silah geliştirme beklentilerini engellemek ve sınırlamak için İsrail’in gizli ve açık girişimlerini sürdüreceği yönündeki İran karşıtı mesajı; bir savaş ilanı, açık ve sert bir açıklamadır” dedi. Filsitin sorunu ile ilgili olarak da, “Netanyahu, İsrail’in bir Apartheid rejimi olduğu yönündeki suçlamaları çürük ve saçma suçlamalar olarak niteledi. BM’nin İsrail karşıtlığını Antisemitizm olarak vasfetmekte tereddüt etmedi. Ama konuşmasında, İsrail’in Filistinliler ile ön koşulsuz bir şekilde barış görüşmelerine dönmeye hazır olduğu ile ilgili açık bir ifade eksikti” ifadelerini kullandı.

Abbas’ın konuşmasına gelince, Hamas hareketi bu konuşmayı, Gazze Şeridi’ni hedef alabilecek her türlü adımın sonuçlarının sorumlusu olarak niteledi. Hamas yayınladığı bildiride, Abbas’ın konuşmasını politikaları nedeniyle Filistinlilerin ulaşmış olduğu durumu ortaya koyan tekrarlar ile dolu bir konuşma olarak saydı.Yine bildiride, Abbas’ın BM kürsüsünde direniş hareketini bir milis ve terör gücü olarak nitelemesi, silahlanmasına karşı çıkması, halkımızı, tarihini, direnişini ve şehitlerini hedef alan öldürücü bir darbe ve işgalciler için karşılıksız bir hediyedir denildi.

Hamas Hareketi konuşmayı genel olarak; tüm Filistinli grupların uyarılarına rağmen farklı tarafların davranışlarını tahmin edemeyen Başkan’ın, hata ve politikaları nedeniyle Filistinlilerin ulaşmış olduğu durumu ortaya koyan tekrarlarla dolu bir metin olarak niteledi. Abbas’ın barış görüşmelerini sürdürme çağrısının; bir başarısızlık kopyası ve vakit kaybından ibaret olduğunu, yerleşim yerlerinin genişletilmesi ve yahudileştirme politikası aracılığıyla mevcut siyasi durumu değiştirmek için işgal devletine sunulmuş bir fırsat olarak değerlendirdi.

Abbas’ı BM kürsüsünü, Gazze Şeridi’nden ayrıldığını açıklamak ve Gazze halkını daha fazla yaptırımla tehdit etmek için kullanmakla suçlayan bildiri, bu adımı Filistinlilerin ulusal dokusuna ve iç uzlaşmanın geleceğine bir tehdit olarak niteledi.

Diğer yandan Demokratik Cephe tarafından yayınlanan bildiride, Abbas’ın konuşmasının merkezi ve ulusal meclislerin İsrail ile ilişkilerin kesilmesi ile ilgili kararlarının uygulanması yönündeki Filistinlilerin beklentilerini karşılamadığı belirtildi. Konuşmanın bu kararlara karşı olduğu kaydedildi. Abbas’ın, kapsamlı ulusal direnişi yeniden uyandırma, sivil itaatsizlik durumuna geçme, işgalin meşruiyetinin sorgulanması için sorunu uluslararası platformlara taşıması gerektiği vurgulandı.

Ulusal Cephe ise bildirisinde, Abbas’ın konuşmasını Filistin sorunun karşı karşıya olduğu büyük zorluklara nispeten sönük ve bir hayal kırıklığı olarak niteledi. Uzlaşma ve barış görüşmelerini temel alan bir programa ve tekrarlanmış ilkelere dayandırıldığını oysa Filistinlilerin çeyrek yüzyıllık deneyimin bunun başarısızlığını ispatladığını belirtti.

Abbas’ın konuşmasının Gazze ile ilgili bölümünün, hiçbir şekilde uzlaşmaya katkıda bulunmayıp bunun yerine parçalanmayı arttırdığına dikkat çeken Ulusal Cephe, ciddi bir ulusal diyaloğu başlatmak için liderlerin acil bir şekilde bir çerçeve belirlemesi gerektiğini vurguladı.

Filistin Devlet Başkanı Abbas’a, görüşmelere ya da denenmiş ve başarısız olmuş çözümlere dayanmak yerine Filistinlilerin yeni bir döneme geçmesi gerektiğine inanan ulusal bir mutabakat, strateji ve plan çerçevesinde hareket etme çağrısında bulundu.