Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Hem Irak hem de İran için bir sınav olan Basra… | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Irak, ne Basra ne de başka bir kenti ile ilgili aceleci siyasi sonuçlara ulaşılmasına izin vermez. En büyük Şii nüfusunu barındıran bir şehirde, Irak’taki Şii siyasi sahnesinin büyük bir kısmının politik koruyucusu olarak görülen İran’a ait konsolosluğun ve İran’a bağlı milis güçlerin merkezlerinin yakılmasının, İran’ı protesto etme amacı taşıdığı kesindir. Bu protesto hareketi, İran’ın, Irak’ta hiçbir başarının parçası ya da bu ülkede destek verdiği siyasi Şii hareketlerin herhangi bir başarısının parçası olmakta başarısız olduğunu şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlamaktadır. Ama gerekli güvenlik önlemleri alınmasaydı göstericilerin ABD konsolosluğunu da neredeyse yakmak üzere olduklarını unutmamalıyız. Ki bu da gelişmelere, İran karşıtlığını aşan anlamlar yüklemektedir.

Basra’daki halk gösterilerinin kökü, her şeyden önce zorlu hayat ve yaşam koşullarıdır. Son olarak günde bin 200 kişinin zehirlenme şikayeti ile hastanelere başvurmasına neden olan kirli içme suları sorunu mevcut sorunlara bir yenisini eklemiştir.

Bu gelişme, tüm bileşenleri ile Irak’taki Şii siyasi çevrelerin genelini sarsmıştır. Çünkü diğer şehir ve kentlere uzanması ve siyasi tabakanın geneline karşı kapsamlı bir ayaklanmaya dönüşmesi mümkün görünmektedir. Bu durum tüm Şii bileşenlerinin, hesaplarını gözden geçirmeye, kartlarını yeniden düzenlemeye ve hükümeti kurma savaşında konumlarını ve ittifaklarını yeniden belirlemeye itmiştir.

Basra gösterilerinin asıl dikkat çekici yanı ise, İran’ın Irak’taki adamı ve meclisteki partilerden biri olan “Fetih” bloğu lideri Hadi Amiri ve İran’dan bağımsız bir ulusal Irak kimliği inşa etmeye çalışan “Sairun” bloğu lideri Mukteda es-Sadr’ın yakınlaşmaları için bir fırsat doğurmuş olmasıdır.

Basra olayları öncesinde Sadr, İbadi, Ammar Hekim ve İyad Allavi koalisyonu, İbadi’nin yeni hükümette başbakanlık görevini yürütmesi yönünde çaba harcıyorlardı. Ama bu olaylardan sonra Sadr, tam tersi bir adım atarak, İran’a bağlı gruplar ile görüşmeye başladı.

Peki ne oldu?

Sadr’a göre başbakan olması hasebiyle İbadi’nin, Basra’da yaşanan başarısızlığın sorumluları arasında olmadığını söylemek mümkün değildi. Sokakları kontrol altına almak ve kızgın kalabalıkları idare edebilmek için feda edilmesinden başka bir çare yoktu.

İbadi’nin feda edilmesi kararının alınmasını kolaylaştıran bir diğer etken, istifalar ve geri çekilmeler nedeniyle zayıflayan ve zor durumda bulunan seçim kitlesini korumakta başarısız olmasıdır. Ki bu aynı şekilde Sadr’ın güvendiği siyasi cepheyi de zayıflatmıştır. İbadi’nin liderliğini yaptığı blokta yaşanan son çatlak, Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Haşdi Şabi lideri Falah Feyyaz’ın ayrılmasıdır. Bu da İbadi’yi kendisini Haşdi Şabi liderliğinden almasına ve başbakan olma yönündeki hayellerini engellemeye çalışmaya itmiştir. Yine Sadr’a göre İbadi, ABD’nin Irak’taki tutumuna bağlı kalmakta aşırıya kaçmıştır. Öyle ki son olarak, ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlara Bağdat’ın uyacağını açıklamıştı.

Bu çerçeveden bakıldığında Sadr, konumu zayıflayan İbadi’den vazgeçmeye daha yakın gibi görünüyor. Buna karşılık kendisine yönelen ve yeni hükümet tasavvurunu kabul etmeye hazır olan İran’ın müttefiklerini bahane ediyor. Basra’da İran açısından şok etkisi yaratan gösterilere ilk tepki olarak Amiri, Sadr’a şöyle bir mesaj gönderdi:
“Yeni başbakanın seçilmesi konusunda dini mercinin öne sürdüğü koşulları kabul etmeye ve “Fetih” bloğu ile “Sairun” bloğu arasında dini merciinin şartlarına uyan bir isim belirlenmesi ile sonuçlanacak anlaşma karşılığında adaylığımı çekmeye hazırım.”

Tabi ki İran, Basra krizini bir fırsata çevirmeye çalışıyor. İbadi’den tamamen kurtulması karşılığında, yeni hükümet projesini, dini mercii şartını ve hükümetin partiler dışında isimlerden yani “bağımsız olanlardan” oluşması görüşünü kabul ederek Sadr’ı kendi safına çekmeye çalışıyor.

Buna karşılık Sadr ise Irak hükümeti ve başbakanlığı için İran’dan daha fazla bağımsızlık alanı koparmaya çalışıyor. İran’a bağlı partilerin, Basra şokunu atlatmalarına yardımcı olması karşılığında istediği kişiyi başbakanlığa getirmekte başarılı olabilir. Her ne kadar İbadi’yi feda etmek gibi bir bedel ödemek zorunda kalsa da bu onun açısından büyük bir başarı olacaktır.

Partilerin seçim oranlarına göre hükümetten pay alması, hükümeti kurma sürecinde yolsuzlukların yaşanmaması ve hükümeti kurmak için öne sürdüğü şartları minimum düzeyde bile elde edememesi durumunda Sadr’ın bu manevrası büyük tehlikeler barındırıyor. Başarısız olması halinde, eski başbakan Nuri Maliki’nin görev süresinin bitmesinden bu yana sürekli bir şekilde gerilemek zorunda kalan İran, dinlenmek ve Irak’taki pozisyonunu ve konumunu yeniden güçlendirmek için bunu bir fırsat olarak değerlendirecektir.

Burada karşıtlıkların, Sadr deneyimi açısından yeni bir şey olmadığı gerçeği ile uyumlu önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Sadr’ın ve dini otorite olan Ali Sistani’nin öne sürdüğü şartlar en başından beri zaten İbadi’ye uymuyordu. Bilindiği gibi İbadi, Davet Partisi’ne mensup, teknokrat olmayan ve denenmiş siyasi çevreden bir siyasidir. Peki tüm bunlara rağmen Basra olayları öncesinde neden tekrar aday gösterilmesi yönünde bir eğilim vardı?

Acaba Sadr en başından beri, biçim ve içeriği ile Irak’ı kurtaracak ve dini merci ile uyumlu bir şekilde önünde yepyeni yollar açacak yeni bir hükümet projesi için İbadi’den vazgeçmek niyetinde miydi? Bu soruya verilecek her aceleci cevap doğal olarak yanlış olacaktır.

Basra sınavı ve sonrasında yaşanacaklar kuşkusuz bize bunun cevabını verecektir…