Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Hindistan’dan Endülüs’e İslam dünyası hazineleri Christie’s müzayede evinde | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Her yılın Ekim ayında Londra’daki müzayede evlerini, cazibesini hiç kaybetmeyen ve seyredenlerin gözlerini kendisinden alamadığı İslam sanatının en üstün örneklerinin ışıltısı kaplar. 25 Ekim’de düzenlenecek müzayede de İslam ve Hint sanatları bölümleri ve halı bölümü; farklı tarihlere ait, üslubu ve sanatsal değeri birbirinden farklı 300 parçadan oluşan değerli bir koleksiyonu bir araya getiriyor. Buna ek olarak koleksiyondaki her bir parça, çeşitli İslam ülkelerindeki toplumların sosyal tarihinin farklı bir sayfasını ve öyküsünü anlatarak, Doğu ile Batı ülkeleri arasındaki ticari ilişkilere ışık tutuyor. Koleksiyonda sergilenen parçaların paylaştığı tarih dilimi 9. yüzyıldan 19. yüzyıl arasını kapsarken anavatanları da doğudaki Hindistan’dan batıdaki Endülüs’e kadar uzanıyor.

Her ne kadar müzayede evinin yayınladığı ve göz alıcı parçaların yer aldığı dev kataloglara göz atmak insana büyük bir zevk verse de hiçbir şekilde bu eserleri gerçekten görmenin zevki ile kıyaslanamaz. Raflarda, masalarda ve yerlerde çeşit çeşit parçaların sergilendiği müzayede evinin deposunda belirli bir parçayı aramak Alaaddin’in mağarasında hazine aramaya benziyor.

Eski sahipleri ve sanatkârları hakkında ilginç öyküler ile konuşmasını süsleyen ve her bir parçanın önemini bizlere heyecanla açıklamaya hazır müzayede evinde çalışan uzmanlardan Sarah Bellemly ile gizli hazinelerin muhafaza edildiği depoda özel bir geziye çıkıyoruz.

Bellemly ile gezimize, müzayede evinin müşterilerin büyük ilgisini çekeceğini düşündüğü parçalar ile başlıyoruz. İlk olarak 17. yüzyılda Ressam Rıza Abbasi tarafından çizilmiş bir tablonun önünde duruyoruz. Bu tabloda; güzel bir ağacın gölgesi altında oturmuş, sanki hoş ve parlak mavi renkli ırmağın bir bölümüne göz atmak için eğilmiş asil görünümlü bir adam resmedilmiş. Bellemly tabloya işaret ederek, kendisinin soylu birinin talebi üzerine ressamın çizmiş olduğu iki tablodan biri olduğunu söylüyor. Ardından, ”Bu tabloda, ressamın bağlı olduğu minyatür ekolünden farklı bir üslup kullanılmış. Minyatürlerde genellikle, birçok insanın yer aldığı kalabalık meclisler ya da av sahneleri gösterilir. Ama burada sadece bir kişinin resmedildiği bir tablo ile karşı karşıyayız. Bu resim, bir albüm içinde korunuyordu. Tablonun sahibinin bu albümü sürekli yanında taşıdığını tahmin ediyoruz. Yine bu tablonun devamı olduğunu düşündüğümüz bir tablo daha var. Bu tabloda, birinci tablonun kahramanı ve adının Mirza Muhammed Şafhi olduğu tahmin edilen kişinin eşi olduğu düşünülen bir kadın resmedilmiş” diye ekliyor.

Bellemly tablo ile ilgili bir diğer önemli noktaya da işaret ediyor. O da Mirza ve eşinin ideal hatta belki de doğal hallerinden çok daha güzel bir şekilde tasvir edildikleri. Ardından sözlerini şöyle sürdürüyor, ”Mirza’nın aşklarının bir hatırası olarak yolculuğa çıktığında bu iki resmi yanında taşıdığını düşünüyoruz. Birbirlerine doğru eğilmiş ve etrafları ağaçlarla çevrilmiş bir şekilde tasvir edilmelerinin birbirlerine duydukları sevgiyi yansıttığına ve bu iki resmin aynı albüme konmuş olduğunu tahmin ediyoruz.” Uzmana göre bu tablo, gerçek olduğunu kanıtlayacak tüm şartlara sahip. Çizim tarihi belgelendirilmiş ve geçmiş yıllarda uluslararası müzayedelerde sergilenmiş. Dolayısıyla gerçek olduğunu kanıtlayan tüm kanıtlar mevcut.

Erkeğin yer aldığı tabloda arkasındaki ağacın renklendirilmesinde zengin renkler kullanıldığı görülürken kadının yer aldığı tabloda renk kullanımında muhafazakar davranıldığı dikkatleri çekiyor. Kürkün çizim yöntemi ve erkeğin ayaklarına kadar uzatılması, tabloyu sihirli ve şiirsel bir dokunuşla özel bir ikonik tabloya dönüştürüyor.

10. Yüzyıldan Seramik Tabaklar

Ardından Bellemly bizlere, kenarlarını siyah Kufi yazıların süslediği iki seramik tabak gösteriyor. Belki de zamanın etkisiyle sarıya çalan beyaz zemin ile kenarlarını süsleyen siyah yazılar muhteşem bir görsel karşıtlık yaratıyorlar. Son derece özenle yazılmış kelimeler özlü sözler oluşturuyor. Hemen yanlarında benzer bir seramik tabak daha var ama kenarları kelimeler yerine karşılıklı iki kuş resmi ile süslenmiş. Müzayede evi bu üç tabağa, eşsizliklerine ve taşıdıkları tarihi öneme uygun yüksek fiyatlar belirlemiş.

Resimli Ahşap Kapı Panelleri

Bir rafta; yeşil renkleri ile dikkat çeken, kenarları oymalı ve ortasında gravürler bulunan çeşitli boyutlardaki ahşap paneller ilgimizi çekiyor. Bu gravürlerde; renkli çiçekler veya cennetten bir köşe gibi görünen bahçelerde oturan kişiler tasvir ediliyor. Yine iki uzun ahşap panelde, yemyeşil bir bahçede piknik yapıyor gibi görünen ve bir ağazın gölgesine kurulmuş, önlerinde kaplar bulunan kişiler resmedilmiş. Bu ahşap paneller, 17. yüzyılda Safeviler döneminde yapılmış kapılardan geriye kalmış parçalar.

Endülüs Sandalyesi

İhtişam dolu ve buram buram tarih kokan, gerçekten ilgi çekici parçalar arasında tüm yüzeyi oymalı ahşap bir koltuk buluyoruz. Tarihi; 15. yüzyılın sonu ile 16. yüzyılın başlarında Endülüs’te hüküm süren Nasırriye Devleti dönemine uzanıyor. Koltuk; yıldız ve çiçekler şeklindeki kemik ve gümüşle işlenmiş enfes geometrik şekiller ile süslenmiş. Uzman Bellemly, çok örneği olmayan bu ahşap koltuğun ne kadar değerli olduğunu belirttikten sonra bir benzerinin New York’taki Metropolitan Sanat Müzesi’nde diğerinin ise Gırnata’daki El-Hamra Müzesi’nde sergilendiği bilgisini veriyor. Müzayede evi bu parçaya 60 ila 80 bin sterlin arasında bir fiyat belirlemiş.

16. Yüzyıla Ait Bir Kur’an-ı Kerim

İslam Dünyası Sanatları konulu her müzayede de olduğu gibi burada da tarihi Kur’an-ı Kerimlerden ve sayfalarından oluşan bir koleksiyon bulunuyor. Bu odada muhafaza edilen ender mushaflardan birisinin önünde duruyoruz. Bellemly, bu Kur’an-ı Kerim’in bir noktada diğerlerinden farklı ve eşsiz olduğuna işaret ediyor. O da harflerinin tamamının altından mürekkeple yazılmış olması. Bu da büyük olasılıkla soylu ve asil birisine ait olduğunu gösteriyor. Uzman, çok nadir olduğunu belirtiyor ve ”Afganistan’ın Herat şehrinde ve çok zengin birinin talebi üzerine yazıldığını biliyoruz. Ama hattat ya da sahibi hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Sayfaları arasında kim olduklarına dair hiçbir işaret yok. Ama yazım üslubu ve süslemelerine yaptığımız karşılaştırmadan hangi yüzyılda yazıldığı bilgisine ulaştık” diye ekliyor.

Mavi Kur’an-ı Kerim

Koyu mavi renkteki deri parçalarına yazılmış olduğu için bu mushafa Mavi Kur’an adı verilmiş. Cüzleri gösteren gümüşten işaretler yanında altından harfleri düzenli bir şekilde uzanıyor. Bellemly müzayede evi tarafından satışa sunulacak bu iki sayfanın ilk kez 2002 yılında bir müzayede gün yüzüne çıktığı bilgisini veriyor. Altından yazı iki tarafta da parıltısını korumuş. Bellemly bunun önemini bize şu şekilde açıklıyor: ”Genelde deriye yazılmış el yazmaların bir tarafı mürekkebi emen, onu koruyan pürüzsüz ve düzdür. Tüylü olan diğer tarafta ise genellikle yazılar silinirler. Ama burada iki tarafta altın yazının mükemmel bir şekilde korunmuş olduğunu görüyoruz.”

Osmanlı İçin Geliştirilmiş İngiliz Saatleri

Raflardan birinde, oymalı bir dolabın içinde sergilenen ve Osmanlı döneminde yaygın olan büyük saatler görüyoruz. Bu saatler, sipariş üzerine İngiltere’de üretilmiş. Farklı melodilere sahip bu saatler, ünlü İngiliz saat üreticisi George Briar’ın imzasını taşıyor. Briar, özellikle Osmanlı pazarı için farklı boyutlarda saatler üretmesi ile biliniyor. Bu nedenle saatlerden bazılarında Arapça rakamlar kullanılmış.

Mescid-i Nebevi Haritası ve Mekke-i Mükerreme Fotoğrafı

Müzayede evi, mühendis Fehmi Mü’min Bey tarafından çizilmiş Mescid-i Nebevi haritalarını, çizimlerini ve taslaklarını içeren bir koleksiyona da ev sahipliği yapıyor. Suudi Arabistan’ın Mescid-i Nebevi’nin ilk genişletme projesinin başında yer alan mimara ait olmaları bu belgelere ayrı bir tarihi önem kazandırıyor. Uzmanlar; Fehmi Mü’min Bey’in tasarımlarını hazırlarken, Mescid’in özelliklerini ve mimari ruhunun genişletme çalışmalarından etkilenmemesi için var olan Osmanlı mimarisini koruduğuna işaret ediyorlar. Koleksiyonun parçaları arasında, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında Muhammed Sadık Bey tarafından çekilen ve Kabe-i Müşerrefe ile Mısır hac alayını gösteren dört tarihi fotoğraf da bulunuyor.