Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Hudeyde… İran projesinin zayıf noktası | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İran’da 1979 yılında devrimin başlamasıyla birlikte mollalar gözlerini Yemen’e dikti. Mollaların Yemen’de açık ve gizli olmak üzere çeşitli amaçları var.

Hedef insan faktörü aracılığıyla gerçekleştiğinden dolayı içeride Yemen hükümetine, dışarıda ise Körfez ülkelerine karşı sorun çıkartmak amacıyla Yemenlilerden oluşan bir grubu itaat altına almak için karanlık bir gecede planlar yapıldı. İran bunun için 1990’ların başlarında Bedreddin el-Husi’yi silâhaltına aldı. İran, Zeydi mezhebini bırakması için Kum’da kendisine usul ve füru dersleri verdikten sonra ona İsnâaşariye çerçevesinde eğitim verdi.

Tahran, büyük projesinin stratejik ortamını hazırlamak amacıyla, yani Babül Mendep Boğazı’nı kontrol etmek, Basra Körfezi’nde Şii hilalini genişleterek İran devrimini ihraç etmeyi tamamlamak, Afrika’da genişlemeye ve Şii inanışını Afrikalılar arasında yaymaya hazırlanmak için aynı yöntemi Yemen’de İran’ın siyasi bir koluna dönüşen yüzlerce Yemenli üzerinde de uyguladı. Tüm bunlar, Arap ulusal güvenliğine yönelik tehdit oluşturmaya devam etmektedir.

Husi milislerinin silah ve mühimmat deposu olarak kullandığı uluslararası Hudeyde Havalimanı’nın kurtarılmasının ardından Koalisyon güçleri, eşsiz stratejik bir konumda yer alan Hudeyde şehrini kurtarmaya bir adım daha yaklaştı. Belki de bu satırlar yazılırken Yemen meşru yönetimini destekleyen Arap Koalisyonu, Hudeyde şehrini ve limanını tamamen kurtarmış olacaklar.

Yunan mitolojisinden Aşil’in (Akhilleus) topuğunun kişinin sahip olduğu güce rağmen ölümcül zayıf noktasına işaret ettiğini ve topuğundan yaralanması halinde tamamen öleceğini öğrendik. Bunun için şu temel soruyla karşı karşıyayız: Yemen’in en önemli ve en meşhur limanıyla birlikte Hudeyde şehrinin düşmesi, Yemen’deki İran projesinde zayıf bir nokta mı meydana getirmiş olacak? Yani bu, İran’ın içeride Yemen toprakları üzerindeki düşüncelerini ve dışarıdaki hayallerini yok etmenin başlangıcı mı?

Başkent Sana’nın Husilerin eline düştüğü 2014 yılından beri Mollalar rejiminin teşvikiyle Husi liderlerinin Birleşmiş Milletler’in (BM) tüm girişimlerini sekteye uğratmaya çalıştıkları söylenebilir. İran’ın güç kuruntusu, Husilere Kızıldeniz üzerinden Yemen’in içerisine silah kaçakçılığının ve lojistik desteğin sonsuza dek süreceği izlenimini verdi.

Bu kapsamda aklımıza İngiltere’nin en meşhur başbakanı olan Winston Churchill’in İkinci Dünya Savaşı sırasında söylediği şu söz geliyor:

“Top ateşlerinizin ulaştığı noktadan daha uzak bir mesafede müzakere yapmanız mümkün değildir.”

Başta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) olmak üzere Arap Koalisyonu’nun desteklediği bir ortamda hükümet güçlerinin ulaşmasıyla birlikte sahadaki askeri realite değişiyor. Yemen’in stratejik şehrinin geri alınmasıyla birlikte, özellikle de İran’ın birinci adamı Abdulmelik el-Husi’nin Hudeyde’den kaçmasının ardından Husi domino taşları yıkılmaya başlıyor. Abdulmelik ve beraberindeki liderler, taraftarlarına seslenerek savaşçı arama yolcuğuna başladılar ve daha sonra da Hacca ve başkent Sana’ya kaçtılar.

Hudeyde’nin düşmesiyle birlikte Tahran’ın bölgedeki komşuları ve yüzlerce yıldır demografik kardeşleri tehdit etmek amacıyla Husilere temin ettiği balistik füzelerin de yolu kesiliyor. Bu, uluslararası toplumun gözlemlediği bir durumdur. Uluslararası toplum, uluslararası sulardaki çıkarları Husilerin elinde mevcut olan Tahran füzelerinin hedefi haline geldiği zaman Hudeyde’yi kurtarma konusunda Koalisyon güçlerinin projesini desteklemek için harekete geçti.

İran sahnesini araştıran ve inceleyenler, komplo düşüncesinden uzak bir şekilde şu zorunlu soruyu ortaya atıyorlar: Şu ana kadar Hudeyde’nin kurtarılması neden gecikti? Hudeyde bir ya da birkaç yıl önce kurtarılabilirdi. Niçin bazı uluslararası Batılı güçler Hudeyde’yi kurtarma kararını hemen desteklemedi?

Bazıları, Batılı güçlerin Arap Koalisyonu’nun yabancı bir tarafa başvurmadan ilk defa Arap topraklarında elde ettiği başarılar karşısında derin endişelere sahip olduklarını söylüyor. Bu, bazı güçlerin izlediği pragmatizme uygun düşmeyebilir.

Her halükarda Hudeyde’nin düşmesi, İran’a yönelik çemberin daralmasını temsil edecek. Bu durum, Başkan Donald Trump’ın nükleer anlaşmanın iptal edilmesinin ardından Tahran’a karşı izlediği Amerikan politikalarına hizmet edecek. ABD, vizyonunu Tahran’ın Şah Muhammed Rıza Pehlevi dönemine ait düşünce çerçevesinde İran içerisinde meydana gelen gelişmelerin üzerindeki dikkatleri kendi sınırları dışındaki çatışmalara çekmek için kullandığı milisleri zor duruma düşürmeye yönelik geliştiriyor. Şah ve mollalar, kendilerini Körfez’in polisleri olarak gördüklerinden dolayı Körfez’i koruma sorumluluğunun kendilerine düştüğünü dile getirdiler. Aslında bu sahte gerekçe, İran hegemonyasının ve egemenliğinin eş anlamlısıdır.

İran’ın dünyaya ihraç ettiği bunalımlardan kurtulmak için fırsatlar çemberi günden güne daralıyor. Özellikle de nükleer meselenin çözümü konusundaki ABD – Kuzey Kore arasındaki başarılar İran üzerinde şok etkisi yarattı. Hudeyde’deki zayıf noktayı, başarılı ve silahlı ilk Arap Koalisyonu tarafından desteklenen Yemen meşru yönetiminin başarıları takip edecek. Bu, yöntemini parçalanmış ve dağılmış Arap dünyasına tanıtan yeni bir gelenek olmasından endişe edildiğinden dolayı gözlemcilerin takip etmesi gereken bir operasyondur.

Açıkçası Hudeyde ve Hudeyde’yi izleyen başarılar şu altın kuralı tatbik etmenin bir sonucudur: Meseleleri ortaya sermek başkalarından değil, önce kendinden başlar.