Koalisyon kuvvetleri ve Yemen’in meşru ordusu, iki hafta önce Yemen’in ana liman şehri olan Hudeyde’nin banliyolarına ulaşmasıyla, uzun süredir uykuya dalmış olan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi birdenbire canlandı ve birçok örgüt ve hükümet, korkunç bir katliamın oluşmasından kaygı duyarak askeri saldırıya son verilmesini talep etti.
Yeni Yemen Dışişleri Bakanı Halid el-Yamani, adını vermediği bir devletin Hudeyde’nin kurtuluşuna karşı olduğunu ve bu devletin Suriye’deki sivillerin korunmasına karşı çıkan bir devlet olduğunu söyleyerek sıradan bir izleyicinin dahi bu devletin kim olduğunu anlamasını sağladı!
Uzun zamandır Yemen savaşına müdahil olmayı reddeden ve BM Güvenlik Konseyi kararıyla kurulan meşru hükümete destek vermekten imtina eden Güvenlik Konseyi üyesi büyük devletler birden bire olaylara müdahil oldu. Unutulmaması gerekir ki, aynı Güvenlik Konseyi, İran’ın ayaklanan Husilere verdiği destekten dolayı, bir oy farkla, Tahran’ı kınamaktan da acizdi.
Yemen Ordusu’nun topları Husiler için çok önemli olan Hudeyde’yi tam ele geçirecekken neden sustu? Çünkü bu ordunun liderleri Husi darbesinin askeri ve politik yönden bastırılması için gerekli olan Güvenlik Konseyi’nin beş büyük ülkesinin ve genelde Güvenlik Konseyi’nin kendilerinden razı olmalarına ihtiyacı var da ondan!
İran ve Husi milisleri Hudeyde’de büyük bir katliam yapmaya hazırlık yapıyorlar. Bunun en büyük delili de milislerin yerleşim yerlerine sızmaları ve sivilleri canlı kalkan olarak kullanmalarıdır. 2006 yılı savaşında Hizbullah bu taktiği daha önce İsrail’e karşı kullanmıştı, zira; bu örgüt sınırda bir saldırı yaptıktan sonra Lübnan içlerine kaçmış, güney köylerinde füzelerini dağıtmış ve bu sayede, çatışma boyunca kendi milisleri gözden kaybolurken, şehirleri ve köyleri İsrail jetlerinin insafına bırakmıştır. Aynı taktiği, İran yanlısı Husilere bağlı ‘Ensarullah’ milisleri de uygulamaktadır. Bu tür endişelerden dolayı koalisyon güçleri yaklaşık bir yıl önce Sana şehrinin dış mahallelerinde durmuş ve ilerlememişti. Hala orada konumlanmış durumdalar. İranlı milisler sivil ahali arasında konuşlandığından ve onları canlı kalkan olarak kullandığından, koalisyon güçleri, başkenti zorlamadı ve sivillerin ölümüne sebep olamamak için çatışmaya girmedi.
Hudeyde, Husilerin adeta can damarıdır. Sana ise, başkent olması hasebiyle, işgalin ilk anlarında kendileri için çok kazançlıydı ve darbeciler için politik önem taşıyordu. Darbeciler Sana’da diğer bankalarla birlikte Merkez Bankasını da soyup iflas ettirdiler. Hudeyde ise mallara uyguladıkları vergilerle, İran’dan aldıkları destek ve silahla Husiler için can damarıdır.
Günümüzde, Yemen yasal kuvvetleri Hudeyde Limanına, havaalanına ve limana giden yolları abluka altına almakta ve havadan da yerdeki faaliyetleri gözlemlemektedir.
Hudeyde’nin zorla girilmesine karşı çıkan ‘devletin’ kan akıtılmasını önleyecek ve her iki tarafın zarar görmemesini sağlayacak alternatif çözümleri olduğunu umut edenler var. Zor bir ihtimal, ama, olmayacak bir olasılık değil. Husilerin yerleşim yerlerini yeniden düzenleyip şehrin ve limanın uluslararası kontrole bırakılmasıyla ilgili söylentiler var. Suudi Arabistan üç ay önce, yardımların ahaliye ulaşması için ve Husiler tarafından talan edilmemesi konusunda buna benzer bir teklifi sunmuş, ama Husiler karşı çıkmıştı. Kendi kanlarıyla birlikte, ahalinin de kanının dökülmemesi için Husiler salimen ve barışçı yollarla şehir dışına çıkarsa yasal güçler oraları kontrol eder ve Birleşmiş Milletler güçlerinin müdahalesine gerek duyulmaz. Böyle bir senaryo mümkün, zira; koalisyon, BM güçlerine göre, daha yetkin, ve Yemen’in yasal ordusu da, Güvenlik Konseyinin kararıyla, toprak sahibi ve meşru varlıktır.