Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Husiler ABD’nin çağrısına karşılık verecek mi? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun tüm taraflara, önümüzdeki 30 gün içerisinde, ateşkes ve görüşmeleri başlatmayı kabul etmeleri çağrısı, Yemen krizinde siyasi çözüm sürecinin içine girdiği donukluk halini hareketlendirdi. Bu çağrıya eşzamanlı olarak, BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths de bir ay içerisinde savaşan taraflar arasında yeni görüşmeler başlatmak için çalışmalarda bulunacağını açıkladı. Bu gelişmeler; Yemen krizine gerçek çözümler bulmak için atılmış önemli adımlardır. Bunun ilk etkileri de Yemen hükümetinin ateşkes çağrılarını ve Körfez Girişimi, Diyalog ve Karar Konferansı, 2216 numaralı BM kararı ile temsil edilen üç referansa göre bir çözüme ulaşılmasını memnuniyetle karşıladığını ifade ettiği açıklamalarında görüldü. Ama önemine, gerekliliğine ve Yemen meşru hükümetinin nezdinde karşılık bulmasına rağmen bu çağrı, aynı zamanda Husiler tarafında da karşılık bulabilecek mi? Ne yazık ki geçmişteki tüm barıçıl çözüm deneyimleri, savaşın sona ermesi için Husilerin gerçektende harekete geçmesini ve ciddi bir şekilde görüşmelere katılmalarını sağlamakta başarısız olmuştur. Geçmişte Yemen krizi ile ilgili yürütülen tüm müzakarelerde Husiler, her zaman barışçıl bir çözüme ulaşmanın önündeki engeldi.

Yemen ile ilgili çözüm referanslarına ve uluslararası kararlara riayet etmediği için başarısız olan eski ABD Dışişleri Bakanı John Keryy’nin girişiminden farklı olması için yeni ABD girişiminin, bugün sahadaki mevcut durumu kabul etmeyerek 2014 yılının Eylül ayında Husilerin Yemen devletine karşı darbe yapmadan önce var olan şartlara dönülmesini sağlaması gerekir. Aksi takdirde bu, Yemenlilerin üzerinde ittifak ettikleri bir hükümeti devirmeye çalışan saldıganların ödüllendirilmesi anlamına gelecektir. Buna rağmen, şimdilik ABD çağrılarının belirli bir yol haritası ya da plan olmayıp açıklamalardan ibaret olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü herhangi bir barış planın öncelikle, başta 2216 sayılı karar olmak üzere ilgili Güvenlik Kurulu kararları gereğince yine bu kuruldan geçmesi gerekiyor. Bu aşamada; ABD’nin İran karşıtı yaptırımlarının ikinci paketinin yürürlüğe girdiğini dolayısıyla İran rejiminin, Husi darbesini ve savaşın devam etmesini ABD’ye doğrudan bir karşılık vermek ve bölgedeki istikrarsızlığı sürdürmek için altından bir fırsat gibi gördüğünü de unutmamalıyız. Tahran bunu reddederken, Husilerin gerçektende barışı kabul etme ve savaşı sona erdirmek için samimi bir şekilde müzakarelere katılması mümkün müdür? Bunun cevabı bilindiktir.

Yemen’in meşru hükümeti, Arap Koalisyonu hatta uluslararası toplumda, darbe sonrası başlayan bu savaşı bitirmek için samimi ve gerçek bir istek var. Ama iyi niyet tek başına savaşı bitirmek için yeterli değil. Mattis’in kendisi Bahreyn’de 30 gün içerisinde müzakareleri başlatma çağrısı ile ilgili açıklamasında, ülkesinin İran’dan Yemen ve Lübnan’daki terör örgütlerine silah sevkiyatı yapılmasına karşı olduğuna, İran’ın dünya güvenliğini tehdit ettiğini, Tahran’ın sınırları dışında egemenliğini genişletmeye çalıştığına ve komşu ülkelerin içişlerine karıştığına işaret etti. Bu savaşın devam etmesini sağlayan koşulları ortadan kaldırmadıkça, İran’ın Yemen’in içişlerine karışmasını ve Husileri kendi kontrolü altında tutmasını engellemedikçe, İran’ın Husilere silah ve balistik füze yardımlarını durdurmadıkça, Husiler ve İran arasındaki gizli bağı çözmedikçe, savaşı sona erdirme konusundaki her çağrının veya girişimin hayata geçirilmesi zor olacaktır.
Her akıllı insan savaşı ve akan kanı durdurmak ister. Hiç kimse, Yemenlilerin hayal ettikleri barışı gerçekleştirmeye, haklarının korunmasına ve yaşadıkları acıları sona erdirmeye karşı olamaz. Ama tüm bunların gerçekleşmesi, darbenin yarattığı koşulların devam etmesini kendisi için zafer olarak gören bir örgüte bağlı. Bu inatçı tutumunu sürdürmesi için onu destekleyen de sadece tek bir ülke.