Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Husiler ve uçağın merdivenindeyken öne sürdükleri şartlar | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

BM Yemen Elçisi Martin Griffiths, geçtiğimiz Ağustos ayında dünyaya ve Güvenlik Konseyi’ne bir müjde vermişti.

Buna göre, Eylül ayının ilk haftasında Cenevre’de Meşru Yemen Hükümeti ile darbeciler arasında siyasi bir çözüm ve 2014 yılından beri devam eden silahlı çatışmayı sonlandırma hazırlıkları için görüşmeler yürütülecekti.

Bu oldukça sevindirici bir haberdi. BM Elçisi’nin hayalinde ise Yemen’deki çekişmeli taraflar asında uluslararası toplum adına temsilci olarak başladığı görevindeki başarı hikâyesinin de giriş bölümünü oluşturacaktı.

Meşru yönetim heyeti Cenevre’de, Güvenlik Konseyi’ndeki daimi üye devletler temsilcileri ve davet sahibi Martin Griffiths ile Körfez Girişimi’ni destekleyen 19 ülkeden bir temsilci ile bir araya geldi. Herkes orada hazır bulunurken diğer taraf yani Husiler ortada yoktu. Griffiths’in Husi heyetini Cenevre’ye getirmek için son dakikalarda temaslarda bulunması boşunaydı.

Bu, iki taraf arasındaki gerçekleştirilen dördüncü müzakere olacaktı. Diğer üçü 2015 yılında gerçekleştirilen Cenevre 1 ve Cenevre 2 ile 2016’da gerçekleştirilen Kuveyt müzakeresidir.

Husi grup, BM Elçisi’ne görüşme yürütmek için hazır olduğunu iletmişti. Griffiths de görüşmelerin hiçbir taraf için şartlı olmadığını, tüm istişare heyetlerinin ön koşul olmaksızın ve hatta geçici ateşkese dayalı bir ateşkes bile yapılmaksızın geleceğini açıklamıştı. Böyle anlaşıldı ve Griffiths sabırsızlıkla Eylül ayını beklemeye başladı. Ne yazık ki Husi tarafının son saatlerde öne sürdüğü şartları bahane göstererek yer almamasından ötürü müzakere yolculuğu başarısızlığa uğradı.

Ağustos ayında bu şartlardan hiç bahsedilmemişti. Ancak Husiler bunu, BM Elçisi’ni kolundan yakalayıp onu meşru hükümete baskı yapmaya zorlamak için önlerine düşen bir fırsat olarak gördü. Meşru hükümete baskı yapılması istenen konu ise, Husilerin uçaklarını denetlememeyi kabul etmesi ve yaralılar için tıbbi malzeme getirip götürmeleri için Uman Sultanlığı ile uçak seferleri yapılmasına izin vermesidir. Bununla birlikte müzakerelerde bir Suudi bir de BAE’li heyetin varlığına ilişkin talep yinelendi.

Başlangıçta Meşru Hükümete Destek Koalisyonu’nun kendilerini Cenevre’ye götürecek uçak için bir açıklama yapmadığını söylediler. Ancak bunun bir yalan olduğu hemen ortaya çıktı. Zira BM’nin talebi üzerine bir açıklama yapılmıştı. Daha sonra zaman ve konu açısından kabul edilmeyeceğini pekâlâ bildikleri şartlarını öne sürdüler.

Husiler, neden Cenevre müzakerelerinin başarısız olması için çabalıyor? Niçin İsviçre’deki iki görüşme ile yüz gün süren Kuveyt görüşmelerine katıldılar da bu sefer yan çizdiler?

İşin doğrusu Yemen meselesini genel bölgesel durumdan bağımsız olarak ele almak mümkün değil. Birkaç aydır dikkatleri çeken en önemli nokta, Amerikan yaptırımlarının tekrar yürürlüğe girmesinin bir sonucu olarak İran’ın içine girdiği kriz durumudur. Bu, İran’ın Suriye, Lübnan ve Yemen başta olmak üzere bölgedeki faaliyetlerine yönelik artçı sarsıntıları olan bir depremdir. Meşru Hükümete Destek Koalisyonu Sözcüsü Albay Türki el-Maliki’nin de dediği gibi Husiler, İran’ın elindeki bir araçtır. Bu ibarede bilinen şu gerçekliğin vurgusu vardır: Husi Ensarullah milisleri, kendisini Velayet-i Fakih rejiminin Arap bölgesindeki elçisi olarak atayan Kasım Süleymani’nin emriyle hareket etmektedir. Husilerin attığı her bir adım, Tahran’dan gelen emir doğrultusunda bir harekettir. Tahran’ın başarısız olması için çabaladığı son Cenevre görüşmeleri de buna dâhil. Nitekim Tahran, bölgenin güvenliği üzerindeki etki gücüne işaret etmiş; kendisine ve silahlı örgütlerine baskı uygulansa ve bu baskılar ekonomik zorlamaya da varsa silahlı vekillerinin kendi emrine tâbi olduğunu hatırlatmıştı.

Cenevre görüşmelerine katılmaya dönük sözlerini çiğnemeleri karşısında Husilere eleştiri yöneltmediği gerekçesiyle Griffiths’i ayıplayanlar, BM Elçisi’nin Husiler ile anlaşmak ve ortak paydada buluşmak için üstlendiği görevin ne denli zor olduğunu anlayamıyorlar. Griffiths, diplomatik olarak hiçbir tarafı kaybetmek istemiyor. Bunun için Husilerin katılmaması onun canını sıktı. Ancak sıkkınlığını Meşru Hükümet Heyeti ile kendi arasında bir sır olarak tuttu. Uluslararası basın karşısında ise sakindi ve bu girişimi boşa çıkartmamak için Husilerle geri dönüş hattını çizdi. Bu tepki, görüşmelere katılan ve bekleyen Meşru Hükümet Heyeti için tatmin edici olmayabilir. Ancak işin aslı BM Elçisi’nin verebileceği tek tepki, Husiler ile durduğu aşamaya geri dönmektir.

Nitekim diyalog yapmak için Sana ve Uman Sultanlığı’na yöneldiğini de açıkladı.

Bir başka açıdan BM ve BM Elçisi’nin anlaması gereken nokta, Husilerin bir ağırlığının olmamasıdır. Hoşa gitsin veya gitmesin Husiler, İran’ın henüz işini bitirmediği bir kart. Amerika’nın şimdi ekonomisi ve parası üzerinden yaptığı gibi İran’a yönelik baskıları arttıkça ayak bastığı ülkelere karşı tırnaklarını daha da biledi. Dolayısıyla Griffiths’in uyardığı herhangi bir gelişme veya geri çekilme, bundan 1.5 ay sonra yani enerji ticaretine yönelik Amerikan yaptırımları uygulamaya sokulduğunda daha da zor durumda kalacak olan İran’ın durumuna ilişkindir.

Her ne kadar herkes Yemen’de askeri değil siyasi bir çözümün olmasını temenni edip dillendirse de Yemen ordusunun bu topraklar üzerinde askeri olarak ilerleyişi, aslında Husiler üzerindeki Tahran egemenliğinin yüzleştiği tek karşılıktır.