Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İdlib iç savaşı | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bugün, İdlib ve çevresinin durumu, Suriye gerçekliğinin bir özeti gibidir. Hatta Suriye etrafında dönen bölgesel ve uluslararası mücadelenin gerçekliğinin de bir özeti gibidir.

Burada olup biten ve devam eden şeyler, adeta Suriye’nin geçiş dönemini yansıtıyor.

Ve bu olup bitenler sadece İdlib’in geleceğini şekillendirmeyecek, bilakis Suriye’nin de geleceğini şekillendirecektir.

Bölgede ve yakındaki Halep, Hama ve Lazkiye kırsallarında, üç milyondan fazla Suriyeli toplanmış durumda.

Bunların birçoğu İdlib’den olmasına rağmen, bazıları Halep, Şam ve Dera gibi rejimle uzlaşmaya varılan vilayetler ve diğer bölgelerden geldi.

Bölgede, yerel silahlı oluşumlar olarak isimlendirebileceğimiz Kurtuluş Cephesi, Feylak’uş Şam, Heyet Tahrir Şam (Şam’ı Özgürleştirme Heyeti)-Önceden Nusra idi- ve bir de uzlaşmaya varılan bölgelerden gelen Ceyşu’l-İslam, Feylaku’r Rahman ve DEAŞ’ın uyuyan hücreleri var.

Söz konusu silahlı oluşumlar gibi, İdlib’de muhalif siyasal oluşumlar da var. İki hükümet aktif durumda; İlki, Ulusal Koalisyona bağlı geçici Hükümet. İkincisi ise, “El Kaide”nin bir kolu olarak tanımlanan Heyet Tahrir Şam (HTŞ) tarafından dolaylı olarak yönetilen “Kurtuluş Hükümeti”. İdlib’de, Esed rejimi ile uzlaşma çağrısında bulunan cemaatler de var ve son birkaç ay içinde farklı taraflardan kovuşturma ve tutuklamalara maruz kaldılar.

Oldukça girift bir siyasi ve askeri oluşumun ortasında, İdlib, geçiş aşamasını, birçok irade ve gücün çarpıştığı bir iç savaş eşliğinde devam ettiriyor. Bu bölge, ılımlı ve radikal hareketler arasında bölünmüş durumdadır. Ilımlı tarafı, bölgeyi öngörülebilir bir istiladan korumak isteyen ve bölgeyi farklı bir kalkınma bağlamına yerleştirmek için çalışan, sivil-halk tarafı temsil etmektedir.

Radikal tarafı ise, radikal ve şiddet yanlısı karanlık cemaatler temsil etmektedir.

Mevcut verilerle kaybedilmesi muhtemel mücadelelere girmekten çekinmiyorlar. 2017’de Halep’te ve 2018’de Doğu Şam Guta’da olduğu gibi çekilebilirler.

Çünkü gelişmeler bu yönde ilerliyor.

İdlib’in iç savaşı hem politik hem de saha-askeri açıdan önemli görünüyor.

Savaşın siyasi tarafına bakacak olursak; devrimin ilk siyasi aşamasına geri dönüşü isteyen sivil-halk akımı ile militan yapıların desteklenmesi ve silahlı çatışmanın tırmanmasına yönelik güçlü bir eğilim gösteren radikal akımlar arasında ciddi bir mücadele var.

Radikal taraf, İdlib ve çevresindeki alanların her an işgal edilebileceğini, dolayısıyla silahlı mücadele dışında başka bir seçeneğe sahip olmadıklarını düşünüyorlar. Devrimi ilk sloganlarına yani ilk siyasi aşamasına geri döndürmek için çabalayan hareketi ise bir zayıflık kuşatmış durumda. Basit bir Türk marjı dışında etkili bir liderlik, net bir siyasi vizyon ve bölgesel veya uluslararası desteğe sahip değildir.

Diğer taraf ise gücünü, silahlı oluşumlardan almaktadır. Heyet Tahrir Şam (HTŞ) bunların başında gelmektedir. Son aylarda, İdlib ve civarında halk gösterileri yapmaya başladılar.

Sivil-halk hareketi üzerinde kontrolü sağlamak ve onları kendi çıkarları için kullanmak istiyorlar. Hâlbuki bu sivil hareket, silahlı oluşumlardan bağımsız hareket etmek istediğini ortaya koymak için büyük bir çaba sarf ediyor.

İdlib iç savaşının ikinci yönünü, askeri mücadele oluşturuyor. Bu mücadelenin de iki ana tarafı var. Birinci tarafı, Şiddet yanlısı, radikal Nusra’nın devamı niteliğinde olan Heyet Tahrir Şam(HTŞ) temsil ediyor. Diğer tarafı ise Türklerin oluşumuna destek olduğu ve Özgür Suriye Ordusundan kalıntıların ve diğer ılımlı İslami cemaatlerin de katıldığı “Ulusal Özgürleştirme Cephesi” (Cephe Vataniyye Tahrir) temsil ediyor. İki taraf arasındaki mücadelenin temeli, bölgedeki en geniş alanı kontrol etme arayışıdır. Her iki tarafın birbirlerine olan saldırıları, çok yönlü olarak devam etmektedir. Bir taraftan bölgelerin yeniden dağıtımı için sınırlı operasyonlar yaparlarken, diğer taraftan ise Esed rejimi ile uzlaşma çağrısı yapanlara ve DEAŞ’ın uyuyan hücrelerine yönelik güvenlik kovuşturmaları yürütüyorlar.

İdlib’in iç savaşında siyasi ve askeri tarafların önemine rağmen, bu savaşın, savaşa doğrudan ve dolaylı etkileri olan çevre güçlerden ayrı tutulması mümkün değildir. Belki de İdlib’i doğrudan etki altında tutan en önemli iki güç Türkiye ve Rusya’dır. Zira İdlib’in geleceği hakkında aralarında görüş birliği olmamasına rağmen, her iki taraf, gerilimi azaltma konusunda mutabık kaldılar.

Ruslar, İdlib’de yapılması gerekenleri, bölgenin Esed rejiminin kontrolüne geri dönmesi ve rejimin çıkarlarının gerçekleştirilmesi olarak görüyorlar. Türklerin görüşüne göre, yapılması gereken şey, Suriye meselesine yönelik genel çözümde bir aşama olmalı ve bu çözüm, Türkiye’ye önemli bir rol vermeli, çıkarlarını da sağlamalıdır.

Özellikle de Türkiye’nin ulusal güvenliğini zedeleyen Suriye’nin kuzeyindeki Kürt varlığı ile mücadelede bir avantaj sağlamalıdır. Türkiye bu Kürt varlığını, kendisine yönelik ciddi bir terör tehdidi olarak görmektedir.
Aynı zamanda, hem Esed rejimi hem de İran’ın askeri varlığı İdlib’i kuşatıyor. Her ikisi de güçlerini İdlib’in etrafına yığmış durumdalar. Şam’ın Guta bölgesinde, Suriye’nin güneyinde, Humus’un kırsal alanlarında ve Kalemun’da yaptıklarının bir benzerini burada da gerçekleştirmek için hazırlık yapıyorlar.

Her ikisi de, Rusya’nın İdlib’deki gerilimi azaltma çabalarının getireceği sonuçları bekliyor, zira özellikle Rusya, İdlib ve çevresine beklenen herhangi bir saldırı sırasında kritik bir hava gücü sağlayacaktır.

ABD’nin desteklediği, Suriye’nin Kürt güçlerini temsil eden ve ağırlığını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) bölgeye yayılmış durumda. İdlib ve çevresinin nihai geleceği ve diğer tartışmalı konular üzerinde Türk-Amerikan tarafının anlaşmasını bekliyorlar.

Bu arada Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Esed rejimi arasındaki temaslar da devam etmektedir. Rejim, İdlib’i ve çevresini kontrol etmek için Suriye Demokratik Güçlerini (SDG) rejim güçlerine katılmaya zorlayabilir.

Açıkçası, İdlib ve çevresinin iç gücü, çevredeki kuvvetlerle karşılaştırıldığında sınırlıdır. Özellikle bir parçası, dış güçlere, yani Türk Silahlı kuvvetlerine bağlı gibi görünüyor. Türkiye bölgedeki varlığını iki yolla güçlendirdi. İlki Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarını gerçekleştirdi. İkinci yol ise gerilimi azaltma bölgelerinde bulunan Türk kontrol merkezlerini güçlendirdi. Böylece buraları, bölgede olası herhangi bir askeri operasyonda kullanılabilecek korunaklı birer karakola dönüştürmüş oldu.

İdlib’in sınırlı iç gücüne ve görünen zayıflığına rağmen, olası bir iç savaş, iki neticeden birine yol açacaktır: Uzlaşmaya yol açacak ılımlı akımın zaferidir ki mevcut verilerin ışığında mümkün olan en iyi neticedir. Ya da radikal akımın zaferidir ki bölge ve sakinleri için ciddi bir felakete yol açacaktır.

Diğer bir ifade ile Suriyeliler, Esed ve müttefiklerinin Son yıllarda işlediği suçların çok ötesinde bir trajedi ile karşılılaşabilirler.