Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İdlib ikinci Kıbrıs olma yolunda | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in ‘zafer kazandığını’ söyleyenler var. Bunu söyleyenler, Suriyeli ailelere, tutuklu binlerce evladının öldüğünü bildiren bir rejimin başındaki adamın, tüm olup bitenden sonra “zafer tacıyla” ortaya çıktığını savunduklarından haberleri yokmuş gibi davranıyorlar. Ailelere gelen bazı ölüm haberleri netti; ailelere, çocuklarının seneler önce işkence altında öldürüldükleri söyleniyordu. İşkenceyle ölüm, Arsal’da ‘DEAŞ’ tarafından kaçırılan Lübnanlı askerlere de uygulanmıştı diyenler çıkabilir. Aradaki fark, ‘DEAŞ’ militanlarının, askerleri 2 sene önce öldürdüklerini bilmelerine rağmen, askerlerin anne babalarına mesaj atarak üzülmemelerini sağlamalarıydı. “DEAŞ”ın Lübnan’dan “klimalı otobüslerle” çıkarıldığı gibi, Esed de yaptıklarından sorumlu tutulmayacak. Beşşar Esed’in gülen yüzünün altında, “Zafer kazanmış Suriye’den hoşçakalın” yazılmış posterler, şimdiden sınır kapılarını dolduruyor. Esed’in çirkin döneminde ülkeye gireninin akıbetinin meçhul, çıkanlara ise yeni bir hayatın yazıldığını itiraf ediyormuşçasına çirkin ve soğuk bir sırıtış bu.

Esed, binlerce tutuklunun hapislerde öldüğünü ilk defa itiraf etmiştir. ‘New York Times’ gazetesi ise, ölenlerin ailesine gelen ihbarlarda toplu ölümlere atıf yapıldığını haberleştirmiştir. Bilgiler, nedense, toplu halde salıverilmişti ama tutuklar değil. Bazı bölgelerde, hükümet, ailelerin ölüm belgesi almasını sağlamak için ölenlerin isimlerini yayınladı ve bazı durumlarda güvenlik subayları, aileleri şahsen bilgilendirdi. Rejim, ölüm haberlerini yayınlayarak bir dönemi kapatıp yeni bir döneme geçtiğine inansa da konu, bu kadar kolay ve basit değil. Gerçeklerin ortaya çıkmasını isteyen birileri mutlaka çıkacak ve geleceğinin aydınlanması için hakkını arayacaktır.

Başkentte kalması tamamen dış güçlere bağlı olan Beşşar Esed, yeniden güç kazandı. Geçtiğimiz Pazartesi günü Moskova, Washington’ı, Suriyeli mültecilerin ülkelerine dönmemeleri için Suriye’nin yeniden imarına katkıda bulunmamakla suçladı. Rejimin ayakta kalabilmesi için Suriye’nin tümü yerle bir edildi, şimdi de Moskova, mülteciler kozunu ve adamın ülkeyi yeniden imar etmek istemesini kullanarak ona meşruiyet sağlamak istiyor! Her halü karda, Suriye’nin kuzeybatısında, Türkiye’ye sınırdaş ve rejimin kontrolü dışında kalan son bölge olan İdlib vilayetinde yeni bir askeri saldırının işaretleri belirliyor. BM raporlarında İdlib, ‘tıka basa doldurulmuş’ bölge olarak geçiyor. Zira Humus, Halep ve Şam’ın banliyöleri ile rejimin ‘kurtarılmış’ saydığı diğer bölgelerdeki silahlı milisler ve aileleri, art arda varılan tahliye anlaşmaları sonucu rejim tarafından İdlib’e sürüldü. O bölgelerden sürülenlerin başka bir seçeneği yoktu. İdlib’de 1300 Türk askeri, sayıları onları bulan ön karakollarda mevzilenmiş durumda. Rusya’nın da İdlib’deki askeri varlığını unutmamak gerekli. Bir de iki ülkenin çıkarlarının çatıştığını… Moskova, İdlib’deki teröristleri bertaraf etmek isterken, Ankara askeri harekat esnasında toplu göçten sakınıyor. İdlib’in bir bölümü Beşşar Esed rejimine teslim edilebilir. Ama eğer Rusya, Türkiye’nin lehine, İdlib’in büyük bir bölümünü kontrol altına almaya karar verirse, Suriye’nin kuzeyinin büyük bir bölümü, bir süreliğine zafer kazanmış Beşşar Esed’in kontrolü dışında kalır.

Bir tanıdığım, bu savaşın kesin bir şekilde sonlanmayacağını söyledi. Rusya, Moldovya, Güney Osetya ve Doğu Ukrayna’da savaşın bitmesini istemedi, görünen o ki, bölgeleri kaotik bir ortamda kalması Kremlin’in işine geliyor. Yine bu tanıdığıma göre, Türkiye, Kıbrıs’ta olduğu gibi, sonucu kesinleşmemiş, geçici çözümlerden yana gözüküyor.

Savaş sonrası Suriye’nin durumu, yarı dondurulmuş yerel çatışmalardan oluşacak: Kuzeybatısı Türkiye’ye sırtını yaslayan ve burada ABD tarafından desteklenen bir Kürt yarı cumhuriyeti… Çözümü bulunabilen veya bulunmayabilen bir jeopolitik bir ortamdan bahsediyoruz.

Suriye’de devlet bulunmasa da, çoğunlukla İran kontrolü altında olan milislerin bir karışımı var. Ekonomi darmadağın ve rejimin kalesine yakın bölgelerde dahi isyancı ve İslamcı gruplar var. Gözlemcilerin hissettikleri herhangi bir normalleşme duygusunun nereden kaynaklandığını merak ediyorum.

Bu nedenle, Suriye’de Esed yerinde kaldıkça, savaş ve çatışmanın, daha düşük yoğunlukta dahi olsa, bir süreliğine devam edeceğini tahmin ediyorum.

İdlib’de ne olacağını kestirmek kolay değil. Esed ve destekçisi İran, İdlib’i işgal etmeyi seçerse, Türkiye ile olan ilişkilerini kesmek istememesine rağmen, Rusya, Esed’e gerekli askeri yardımı sağlayacaktır. Olan bitenin farkında olan Türkiye, İdlib’in kuzeyinde 12 gözlem noktası kurdu ve birkaç gündür Menbiç içinde ABD ile ortak devriyeler düzenledi. Yeni bir mülteci akımının altında boğulmaktan korkan Türkiye, ‘kırmızı çizgi’ diye nitelendirdiği İdlib’de, yüksek düzeyli bir gerginliğe karşı çıkıyor.

Türk ordusunun herhangi bir rejim saldırısına direnmek için bazı muhalefet gruplarını desteklemesi durumunda, Esed’in İdlib’i yeniden ele geçirip geçirmemesi belli değil. Çünkü “rejimin yapısal kısıtlamaları hala duruyor”. Suriye Demokratik Güçleri grubunu yöneten Halkı Koruma Birlikleri (YPG), geçtiğimiz günlerde, Türkiye’ye karşı, rejimin İdlib’e saldırmasını destekleyecekleri haberlerini yalanladı.

Rusya’nın İdlib’e yönelik büyük bir saldırıdaki rolü ile ilgili olarak, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Rusya ve Türkiye’nin, İdlib’de koordineli çalışacağının altını çizdi. Aldığım duyumlara göre, ana olaylar, son günlerde sürekli bombardıman altında olan güney İdlib’de olacak. Türkiye artık milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapmak istemiyor. Moskova; Lübnan, Ürdün ve Türkiye’nin nefes alabilmeleri için Suriyeli mültecileri ülkelerine geri dönmeye çağırıyor.

Eğer saldırılar İdlib’in güneyi ile sınırlı kalırsa, Heyet Tahrir El Şam, bölgenin bir kısmını elinde tutmaya devam edecek, zira; hava akınlarıyla sınırlı bir harekat, bu milisleri yok etmeye veya yerinden etmeye yetmeyecektir. Böyle bir tablo gelişirse, Türkiye, Heyet Tahrir El Şam’a karşı İdlib’in kuzeyinde savaşacak bir muhalif güce yatırım yaparken, Suriye, Rusya ve İran, İdlib’in güneyinde askeri operasyonlara girişecektir.

İdlib’i bir tarafa bırakıp, son dönemde rejimin ölüm sertifikalarını ani bir şekilde yayması konusuna dönelim. Hatırlatayım, 4 sene önce, ABD, Rusya’ya Libya’daki müdahalesinin yalnızca Bingazi’yle sınırlı olacağını söyleyerek onları ikna etmiş, fakat olaylar büyümüş, Libya dağılmış ve Kaddafi’nin öldürülmesi ile sonuçlanmıştı. Kandırıldığını anlayan Rusya, Esed rejimini, ABD’ye rağmen kurtarmak için Suriye’ye müdahale kararı almıştı. O sıralarda Şam rejiminden ayrılan bir kişi, Esed’in hapishanelerinde işkenceyle öldürülen binlerce mahkumun fotoğrafını Washington’da paylaşıyordu… İşte o dönemlerde, Esed olmaksızın Suriye’de hesap verebilirlik ve adalet sorusu, artık tartışmaya açık hale gelmiş ve Washington’daki ‘Suriye Adalet ve Sorumluluk Merkezi’nin’ yöneticisi Muhammed el-Abdullah, “Esed iktidarda kalırsa, geçiş dönemi adaleti olasılığını görmüyorum” demişti.

2014 yılında, ‘Uluslararası Geçiş Dönemi Adalet Merkezi’ Başkanı David Tolbert :”Suriye toplumunun kendisi için, istikrarlı bir gelecek ve umut varsa, bu ihlallerin bir hesabı olmalı” demişti.

Geçtiğimiz Pazar, ABC TV kanalında ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’a ‘Esad’ın iktidarda kalma durumu ABD için kabul edilebilir mi?’ sorusu sorulmuş; Bolton ise, “Suriye ve Irak’ta sürdürdüğümüz amaç ‘DEAŞ hilafetini’ yok etmektir” şeklinde cevap vermiştir.
Suriye’ye olan bakış açıları 4 yıl öncesine göre farklı. Esed’in zaferinin gerçekleşmesi, birçok tarafın amacı haline gelmiş durumda. Bu zafer zor şartlar altında da olsa, Suriye’nin toprak bütünlüğünü garanti etmese de…

Hatırlatayım, 1974 yılından bu yana, yani Kuzey Kıbrıs’ta Türk güçlerinin varlığı üzerinden ne kadar zaman geçti?

Kuzey Kıbrıs, Türkleşti, Ana Kıbrıs’tan koparıldı ama dünyanın hiçbir gücü Recep Tayyip Erdoğan’a bunu sormadı. Türkiye, İdlib’in yarısını koparsa, Esed’in zafer kazandığından kimse şüphe duyar mı?