Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İhvan-ı Müslimin Örgütünün darbeci kökenleri | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) Örgütü ve örgütün şemsiyesi altından türeyen diğer örgütler tartışma konusu yapılınca, Batı ile tartışmalarında ve içeride yandaş kazanmak için demokrasi, çoğulculuk ve reform sloganlarına sığınmanın yanı sıra, otoriteyi elde etmek, asker ve polise nüfuz etme amacıyla kurdukları askeri örgütler de akla geliyor.

Müslüman Kardeşler, kuruldukları ilk günden itibaren ve tarihleri boyunca, otoriteyi elde etmenin yollarından biri olarak askeri gizli örgütler kurdukları bilinmektedir. Bazı fikri ve örgütsel yeniden yapılanma tecrübelerine rağmen, bu yöntemi tamamen bıraktıkları tespit edilmemiştir, tam tersine, bu yönteme hala tevessül ettikleri delilleriyle sabittir.

Bu yöndeki tartışmalar, İhvan örgütünün kuruluşunun 90’ıncı yıldönümünde bir kere daha ortaya çıktı. Fakat bu seferki tartışmalara, Mısır’daki hezimet, Muhammed Mursi, Hükümetinin devrilmesi, örgütün birçok ülke tarafından terörist ilan edilmesi ve demokrasiye bağlılıklarının sorgulanması gölgesinde kalmış ve yöntemlerinin sorgulanması çağrıları yapılmıştır.

“Arap Baharı” sonrası Fas ve Tunus tecrübelerine dayanarak İslami hareketlerin sandıkla gelen bir hükümetin kurulmasına yol açan demokratik siyasi sürece dahil olabileceklerini söyleyenler ortaya çıkmıştır. Ama iki tecrübeye demokrasi belgesi verilmeden önce deneme laboratuvarlarında bekletilecekleri de bir gerçek, zira; bunun zıttı olan bir tecrübe de var; Sudan’da, ordudaki hücrelerini kullanarak harekete geçen İslamcılar ilk fırsatta demokrasi aleyhine döndü ve 1989 yılında iktidarı ihtilalle gasp etti.

Gizli bir askeri kanat kurma fikri geçici ya da yeni bir şey değildi: İhvan Örgütünün kurucusu ve ilk dini lideri olan Hasan el-Benna’nın fikridir. 1940 yılında Özel Organizasyonun kurulmasını emretmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu organizasyonun kurulma amacı, özel görevlerin yerine getirilmesi için grubun seçkin üyelerini hazırlamak, eğitmek ve dış düşmanlara karşı kullanmaktı. Bazıları ‘dış düşmanlar’ teriminin muallak olduğunu ve örgüte karşı gelen herkesi kapsadığına işaret ederken, diğerleri ise işgalci İngilizleri kastettiğini ve Mısır’dan çıkarılmasıyla ilgili olduğuna atıfta bulundu.

İhvan liderleri dahil, birçok kişinin teyit ettiği bir rivayet var; Benna, ordu ve polise sızma fikrini uygulamaya soktu ve bu konuyu, biri Binbaşı Mahmud Lebib olmak üzere, sağ kolları durumundaki iki adama uhde etti ve bu iki adamın kurduğu örgüt Mısır’da ihtilal yaparak krallığı ortadan kaldıran ‘Hür Subaylar’ örgütünün bel kemiğini oluşturdu. Yine bu rivayete göre, Benna’nın 1949 yılında suikastla öldürülmesi üzere, ölüm döşeğindeki Binbaşı Lebib kendisinin ve Benna’nın dışında kimsenin bilmediği bu subayların adını Abdulmunim Abdurrauf ve Cemal Abdunnasır’a vermek istemiş, fakat bir nedenden dolayı Abdurrauf, Lebib’e gidemeyince Abdunnasır yalnız başına giderek Lebib’den örgüt adına çalışan subayların isimlerini almış.

Cemal Abdunnasır’ın Özgür Subaylar grubundaki arkadaşı Halid Muhyiddin’e göre, ikisi de örgüte 1943 yılına dahil olmuş. Abdunnasır’ın elde ettiği subaylar listesinden faydalanarak Hür Subaylar’a daha fazla subay çekmek için kullanmış ve onlarla birlikte 1952 darbesini gerçekleştirmiş. Bu olaydan ötürü Cemal Abdunnasır ve İhvan arasındaki ilişki hakkında birçok spekülasyon yapılmış, 1954 el-Menşiyye suikast girişimi ve 1965 planı ve ardından gelen tutuklamalar, mahkemeler ve Seyyid Kutub’un idamı gibi ikili arasında çok gerilimli olaylar yaşanmıştır.

İhvan’ın askeri hücrelerini ve suikast yöntemine başvurması ve örgütün kadrolarına para-militer eğitim vermesi, demokrasi ve şuranın aşılıp aşılamaması konusu, o zamandan bu yana geniş ve önemli bir tartışmanın odak noktası olmuştur. İhvan ve doğurduğu bir dizi grup, çeşitli aşamalarda örgütsel ideolojisi ve siyasi çalışmasının bir parçası olarak gizli askeri hücre yaklaşımını terk ettiklerini söylemeye çabalamış olsalar da, birçok siyasi darbenin, ihtilalin ve suikastin gerçekleşmesi olayları bunun tersine tanıklık etmektedir.

Örneğin, Lübnan’daki 2006 savaşı sırasında, dönemin İhvan lideri merhum Muhammed Mehdi Akif, örgütün direnişin yanında savaşa katılmak için 10 bin savaşçı göndermeye hazır olduğunu açıklaması yankı uyandırdı ve örgütün gizli askeri hücrelerini eğitmeye devam ettiğinin kanıtı sayıldı.

2013 yılında Rabia olayları esnasında İhvan üyelerinin gerçekleştirdiği paramiliter yürüyüşler, eğitilen gizli hücrelere yaklaşımına devam ettikleri yönündeki suçlamalara yol açmıştı.

Bundan daha da tehlikeli olanı, örgütün milisleştirme yaklaşımının Mısır’da ‘Cemaatu’l İslamiye’ ve ‘Tanzim-i Cihad’ gibi örgütlerin ortaya çıkmasına, Eymen Zevahiri ve Usame Bin Ladin’in eliyle ‘El Kaide’ gibi terörist örgütlerin nemalanmasına yol açtı. Ayrıca, İhvan, Siyasal İslamcı örgütlenmelerin rejimlere karşı darbe yapma yöntemleri veya silahlı mücadeleye girme teorilerinin yayılmasının da sorumlusudur.

Bu da sorunun asıl kaynağıdır.