Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İhvan-ı Müslimin: Psikolojik kriz ve trajedi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Dr. Hayat Yakubi, kendisine önerdiğim referansları okumasa da, Cihatla ilgili üç kitabı incelerken, Hasan el-Benna’nın Cihad kitabının, Mevdudi ve Seyyid Kutub’un kitapları arasında zoraki sokulduğunu belirtmek zorundaydı. Çünkü Ebu Ala Mevdudi ve Seyyid Kutub’un Cihad ile ilgili görüşleri ve Hasan Benna’nın Cihad ile görüşleri arasında hiçbir orantı ve uyum bulunmamaktadır.

Ayrıca, Dr. Yakubi’nin Seyyid Kutub’un cihad ile ilgili görüşlerinin Mevdudi’nin bir kopyası olduğunu görmeliydi.

Burada Dr. Yakubi’nin zoraki yorumlarını ele alacağız.

Mevdudi ve takipçisi Seyyid Kutub’un cihad ile ilgili söyledikleriyle Hasan Benna’nın cihad ile söyledikleri arasında ilişki yok. Dolayısıyla, Dr. Yakubi’nin Mevdudi’nin cihad ile görüşlerinin Benna’nın çerçeve görüşü olduğu ile ilgili savı geçerli olamaz. Ayrıca Mevdudi’nin yazılarının da Seyyid Kutub’un konu ile ilgili görüşlerinin bir girizgahı olduğunu söylemesi de yanlıştır, zira, Seyyid Kutub’un konuyla ilgili görüşlerinin tümü Mevdudi’nin görüşlerinin kopyası olmaktan öteye geçememiştir.

Mevdudi’nin Cihad ile ilgili vizyon ve yaklaşımını ‘İslam’da Cihad’ adlı kitabıyla 1926 yılında yazmıştı, yani henüz 23 yaşındayken. 1927 yılında da kitabı yayınladı. Bu kitap, zamanında, İslam dünyası için yeni bir vizyondu ve bu kitabı ‘Hint Müslümanlarının bize sunduğu darbe’ adlı makalemizde ele almıştık.

Aynı vizyon ve görüşü Mevdudi 1939 yılında verdiği ve makalemizde kitabın özeti olduğunu ispatladığımız bir derste tekrarladı.

Hint alt kıtasındaki İslamcıların cihat ile ilgili görüşlerinde geçen yüzyılın yirmili yıllarında yayınlanan bu kitaptan etkilendiğini, Arap ülkelerindeki İslamcıların ise geçen yüzyılın 50’li yıllarında Arapçaya tercüme edilen özetinden etkilendiklerini, Seyyid Kutub’un çok okunan iki kitabı Fizilal’il Kur’an (Kur’an’ın gölgesinde) ve ‘Yoldaki işaretler’ ile bu vizyonu yaymakta önemli bir rolü olduğunu söyleyebiliriz.

Mevdudi’nin kitabının Arapça tercümesi Hasan el-Benna’nın suikast ile vefatından sonra yayınlandığı için Benna, Mevdudi’nin Cihad yaklaşımından bihaberdi.

İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) Örgütünün, Benna’nın Cihad kitabını Mevdudi ve Kutub’un kitapları arasına zoraki sıkıştırma çabalarının sebebi bilinmektedir, zira; Hasan el-Benna “çalışma ve organizasyon” adamı idi fakat “fikir ve teori” adamı değildi. Benna’nın entelektüel düzeyi, hem dini kültürünün zayıflığı hem de laik kültürünün zayıflığı nedeniyle, yüzeysel ve basitti. Bu zayıflıktan ötürü, argüman, entelektüel ve teorik argümanda zayıftı, fikirlerin oluşumu melekesine sahip değildi, seviyeli bir yazı veya muteber bir araştırma ortaya koyma yeteneğine sahip değildi.

Peki, İhvan, Benna’yı diğer iki ismnin arasına sokuşturmakta neden bu kadar ısrarcı? Çünkü örgütün elemanları Benna’yı beğeniyorlar, meftunlar ve takdis ediyorlar, bundandır ki, Benna’nın bariz fikri yetersizliğini görmezden gelip O’nun fikir, ideoloji ve örgütlenme adamı olduğunda ısrar ediyor ve ideolojik yeterlilikle bilinen iki isim arasına sokuşturmaya yelteniyorlar. Bu birinci sebep.

İkinci sebep ise; üç şahsiyetin (Mevdudi, Benna ve Kutub’un) arasındaki uyumun kaynak ve referanslarının bir olduğundan kaynaklandığını ve üçünün aynı ekolden geldikleri ama önceliğin Benna’ya ait olduğu iddiası.

Üçüncü sebep, İhvan yönetimi ‘Hasan el-Benna Risaleleri Külliyatı’ kitabının örgüt mensupları tarafından dahi okunmadığı ve fazla yüz verilmediğini biliyor. Zira; Benna alelade hatta sıkıcı bir yazardır. Yazıları da bilimsel olarak referans alınacak eserler değildir ve cihat ile ilgili yazısını iki kitap arasına sokmanın kendisini daha cazip kılacağını tahmin ettiler.

Bu psikolojik rahatsızlığın İhvan nezdindeki boyutuna örnek olması babından günümüze ait bir örnek vereceğim:

Ebu’l Hasan el-Nedvi’nin vefatından sonra, Yusuf el-Karadavi O’nunla ilgili “Tanıdığım Ebu’l Hasan el-Nedvi’ adında bir kitap yazdı ve kitabında, ipe sapa gelmez sebeplerle, Hasan el-Benna’yı kendisini etkileyen ikinci şahsiyet ilan etti.

Nedvi, Benna’nın ‘Dava ve davetçi’ kitabının 1966 baskısının giriş yazısını yazarken Benna’yı övmesine rağmen, Benna’nın hayatını etkileyen kişiler arasında olduğunu yazmamıştır. Aslında Nedvi’yi diğerlerinden ayıran en büyük özellik, kitaplarında kendisini ve geçen yüzyılın ortalarında Ortadoğu’daki İslami hareketi övmüş olmasıdır.

Nedvi’nin biyografisini, kimlerden ve hangi kitaplardan etkilendiğini biliriz, ama Hasan el-Benna’dan etkilendiği hiçbir yerde geçmemektedir, ne kitaplarından, ne de davetinden. Nedvi’nin İhvan’a ait herhangi bir kitabı okuyup övdüğü hiçbir yerde geçmez, hatta Arap Dünyasındaki herhangi bir İslami davadan etkilendiği de herhangi bir yerde kaydedilmemiştir.

Bu gerçekleri hayat hikayesini yazmadan önce bilmekteyiz. Kitaplarını, risalelerini ve araştırmalarını okuyarak ve Nedvi’yi hocası sayan Yusuf el-Karadavi de bu gerçeği daha iyi bilmektedir.

Nedvi’nin kitap ve yazılarında Benna ve davetinden etkilenmesine hiç değinmemesi ‘Müslüman Kardeşlerin’ acı içinde kıvranmalarına neden oldu, ama yine de sabrettiler ve bu büyük alim hakkında vefatından sonra Benna’dan etkilendiği yalanını atacakları günü beklediler. Ama, Nedvi’nin seksenlerin sonunda ortaya koyduğu ve Araplara yönelik yazdığı Arapça biyografisinde Hasan el-Benna’nın adını ve davasını bilmediğini söyleyerek hem Karadavi hem tüm İhvancıları yasa boğmuştur.

Bu tür bir haberin İhvan üzerinde fevkalade kötü ve dayanılamaz bir etkisi olacağını bildiğinden, İhvan’ın kitap ve araştırmalarının Hindistan’a ulaşmadığını fevkalade nazik bir şekilde ifade etti.

Bu açıklama İhvan üzerinde ağır bir etkisi olsa da doğru ve ikna edicidir.
Nedvi’nin bazı yapıtlarından aralarında Ezher Üniversitesinin Şeriat Fakültesinin bir öğrencisi sıfatıyla Yusuf Karadavi dahil İhvan’a bağlı bazı kişilerle 1951 yılının Ocak ayının son günlerinde buluştuğunu, ondan önce de 1950 yılının son aylarında Hicazlı edebiyatçı ve entelektüellerle buluşup bazı makale ve yazılarını okuduğunu ve etkilendiğini, Iraklı, Suriyeli, Lübnanlı yazarların Mısır’da yayınlanan ‘er-Risale’ ve ‘es-Sakafe’ dergilerindeki yazıları okuyarak belagat ve edebi yönden etkilendiğini söylediği ve, inandığı dini radikalizmden dolayı ideoloji ve edebi yöntemlerine karşı düşmanca ve kaba bir tutum takındığı bilinmektedir.

Nedvi, İhvan’la ilk karşılaşmasında Hasan el-Benna’nın adını duymadığını şifahen söylemiş ve haberin örgüt üyeleri üzerinde büyük bir acı etkisi olmuştu. Bazıları: O kadar kişiyi ve makalesini tanıdı da nasıl oldu da Hasan el-Benna ve davasını bilmiyor? Diye sordular.

Bu soruyu sordular ve hep soracaklar, çünkü onlar için Hasan el- Benna “Mürşit ve İmam” olmaktan çok, zamanının en büyük edebiyatçılarından daha edebi, daha uludur, hatta zamanın büyük lütfu ve tek adamıdır(!)

Kuşkusuz, Nedvi’nin hayatını bilenler, Benna ve davasını bilememesini şifahen değil de yazılı olarak bildirmesi kendilerini daha da müteessir ve üzgün bırakmıştır.

Yusuf el-Karadavi, Nedvi’nin öldüğünü, Benna’yı bilmediğini sadece bir satırla belirttiğini ve İslamcıların şeyhlerine hesap sormadığından ve İslamcı entelektüel ve yazarların suça ortak olmaya meyilli olmalarından faydalanarak konuyu örtbas etti, mesnetsiz ve doğruluğu ispatlanamaz söylemini ortaya attı.
Diğer yazımızda devam edeceğiz…