Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İhvan’ın Avrupa’daki durumu | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Kahire: İmil Emin

Avrupa ülkeleri, İhvan-ı Müslimin cemaatine yönelik tavırlarını gözden geçirmeye mi başladı? Cemaat, Avrupa’daki demokratik ortamı aynı anda Avrupa içinde ve dışındaki ajandalarını uygulamak için nasıl kullanıyor?

Son günlerde yaşananlar söylediğimizi teyit eder nitelikte. Cemaatin Mısır’da beklenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair Avrupa’da takındığı tavır, sahada uğradığı yenilgiye, Mısır halkının ihvan yönetimini reddetmesine ve terör örgütleri kapsamına alınmasına rağmen İhvan’ın hala siyasi amaçlar güttüğünü ortaya koyuyor. Bu okumadaki temel soru şu; bazı Avrupa ülkeleri istihbaratlarının, İhvan’a yönelik tavırlarında değişikliğe gitmesinin sebebi Avrupa’daki İhvan yapılanmasının Mısır Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik tutumu mu?

Mısır’da Cumhurbaşkanlığı adaylarının adaylık başvurularını yaptığı geçtiğimiz Ocak ayının ortasında, eski Genelkurmay Başkanı Sami Annan’ın başkanlık adaylığı teklifi masaya getirildi. Annan’ın adaylığı, onun İhvan ile olan münasebetlerine dair birçok söylenti ve iddialara sebep oldu. Buradaki sorun Annan’ın aday olması değil başta Avrupa’ya kaçan İhvan liderleri olmak üzere genel olarak İhvan’ın Annan’ın adaylığına karşı gösterdiği tavırdı. Tam bu esnada cemaatin eski uluslararası ilişkiler sorumlusu Yusuf Nada’nın Annan’a dair sarf ettiği sözler, İhvan’ın yeniden eskiye dönmek amacıyla zıtlıklar üzerinde denge kurma girişimlerini gösterdi. Ancak, Annan’ın adaylık başvurusunun reddedilmesinden önce gelen bu tavır İhvan’ın öne sürdüğü 6 şarta bağlıydı. Nada, Annan’a gönderdiği mesajında, “Lafı dolandırmadan söylüyorum, İhvan cemaati ulusal uzlaşının yanında duracak ve bazı durumların olması halinde İhvan ve İslamcılar seçimleri kabul edecektir” dedi. Nada, “Ulusal uzlaşı” kavramına vurgu yapsa da işin hakikatine baktığımızda İhvan cemaati yalandan da olsa hiçbir zaman ulusal uzlaşının yanında olmamış ve bunu her zaman terör, yalan ve şiddete bulaştırmıştır.

Hayalden günümüz şartlarına

İran’da 70’li yılların sonunda iktidarı ele geçiren Humeyni, devrim bayrağını bütün dünyada dalgalandırma hayalini kurmadan bu hayali İhvan-ı Müslimin cemaatinin kurucusu Hasan el-Benna kurmuştu. El-Benna’nın hayalinde ilk olarak çeşitli demografik yapılara sahip olan Avrupa’dan başlayarak cemaatin bayrağını tüm dünyada dalgalandırmaktı.

İhvan’ın Cemal Abdunnasır ile giriştiği çatışma cemaat üyelerinin 50’li ve 60’lı yıllardan sonra Avrupa’ya yayılmasının önünü açtı. Avrupa’ya giden ihvancıların başında bugün tecavüz suçlamasıyla yargılanan Tarık Ramazan’ın babası Said Ramazan’ın da olması, cemaate hakim olan ahlakiliği ve ihvanın Avrupa’ya bakışını ortaya koyuyor.

Aradan geçen yaklaşık 70 yılda ihvancılar Avrupa’daki hoşgörü ortamından faydalanarak kıtanın bir çok yerinde çeşitli isimler altında yüzlerce dernek, vakıf ve örgüt kurdu. Bu süreç içerisinde İhvan cemaati, el-Benna’nın hayalini gerçekleştirmek için her an savaşa hazır güçler oluşturdu.

Bu kapsamda durum iki süreç için hareket noktası oldu ve olmaya devam ediyor.

Bu süreçlerin ilki körfez ya da Akdeniz kıyısındaki Arap ülkelerinde, 7 yıl önce başlayan çürük baharı kopyalamaktı. İkinci süreç ise Avrupa’ya kaçtıktan sonra buradaki demokratik ortamdan faydalanarak örgütlenen gençlerin daha sonra Suriye ve Irak’taki savaşlara katılmak üzere DEAŞ bünyesinde Avrupalıların gözleri önünde ülkelerine dönmesi oldu. Bu kişiler sadece DEAŞ’ın terör eylemlerini gerçekleştirmekle kalmadı ayrıca örgütün radikal fikirlerinin Avrupa’da yayılmasına da katkı sağladı.

Avrupa İhvanı… İçeriden bir tanıklık

Çoğu zaman ihvan cemaati içinde yaşananları cemaatten kopan kişilerden öğreniyoruz. Cemaatten ayrılanlar, bağlı oldukları cemaatin içindeki kriz durumunu ayrılır ayrılmaz ifşa ederler. Avrupa İhvanı’ndan ayrılan kişilerin tanıklıkları ise bu yazıya sığdırılamayacak kadar fazla.

Bunların en çarpıcı örneklerinden biri olarak, İhvan Cemaatine bağlı İslami Hareket örgütü üyesiyken daha sonra örgütten ayrılan Faslı araştırmacı Muhammed El-Veziri’nin yazdığı “İhvan-ı Müslimin’i neden terk ettim” adlı kitabı sayılabilir.

El-Veziri, bir radyo kanalına verdiği röportajda, İhvan’ın Avrupa’daki özgürlük ortamını nasıl kullandığını anlatırken süreci 2001 yılına kadar götürüyor. Veziri, Avrupa’daki İhvan liderlerinin İsviçre’nin Cenevre kentinde, “Avrupa’da çocuklarımızı nasıl yetiştiririz” başlıklı bir toplantı düzenlediğini ve toplantıya katılanlar arasında, cemaatin eski Fransa sorumlusu Ahmet Cabullah, olduğunu aktarıyor. Veziri’nin anlattıklarına göre, Cabullah, bu toplantıda yaptığı konuşmada, “Avrupa’da ifade özgürlüğü geniş kapsamıyla koruma altındadır. Bu özgürlük pornografik fikirlere de tanınsa da herkesin görüşünü dillendirmesine imkan tanımaktadır. Bu durum, kişiye fikirlerini dile getirme imkanı sağlayarak, onu korku ve baskı halinden kurtarır” ifadelerini kullanmış. Cabullah’ın bahsettiği “Görüş” hangi görüştür?

Bu örnek, ihvanın Avrupa’daki demokratik ortamı takiye esasına dayanarak nasıl kendi çıkarları için kullandığına dair örneklerden şüphesiz sadece biridir. Onlar bu durumu çelişki olarak değil gayrımüslim destekçilerini elde tutmak için zekice bir taktik olarak algılıyor.

Karadavi… “Avrupa İhvan devleti”

İhvan cemaati hakkında bugüne kadar yayınlanmış en iyi araştırmalardan biri Tarık Dahruc’un geçtiğimiz Ağustos ayında el-Ahram gazetesinde yayınlanan “İhvan cemaatinin Avrupa’daki siyasi coğrafyasına dair” adlı makalesiydi. Dahruc tarafından yayınlanan bu makalede bizim için önemli olan nokta Yusuf el-Karadavi’nin on yıllardır bastığı yayınlara ve ihvanın Avrupa’da adeta bir devlet kurması yolunda son 30 yıl içinde oynadığı role dikkat çekmesiydi.

Öncelikle, Katar’ın Avrupa’da bu tarz cemaatlerin finansmanı konusunda baş şüpheli olduğu gerçeğini hatırlatalım. Birçok araştırmacı ve akademisyenin yanı sıra, Avrupa’daki güvenlik ve istihbarat birimleri de bu durumun farkında ancak Doha’nın altınları Avrupalıları kör etmeye devam ediyor.

Tabiri caizse “İhvan’ın Humeynisi” olan Yusuf el-Karadavi, 1990 yılında “Önümüzdeki merhalede İslami Hareket’in öncelikleri” adlı bir kitap yayınladı. Bu kitap Kardavi’nin Siyonist Yahudi fikrine özel bir önem vermesine ve Avrupa’da “Yahudi Gettosu”nun benzeri bir yapılanma oluşturmaya başlamasına ön ayak oldu. Böylelikle batıda marjinal bir İslami toplum oluşturma sürecine girerek, bu topluma “Batıdaki İslam Gettosu” adını verdi.

Karadavi’nin “İhvanın batıdaki Anayasası” olarak nitelenen bu kitabı, başta Almanya, Fransa ve İngiltere olmak üzere Avrupa’da bulunan ihvancı nesillerin el kitabı haline dönüştü ve ihvanın Avrupa’da İngiltere merkezli bir “İslami yapılar birliği” kurmasını sağladı.

Bu birlik sadece tarihi olarak yönelinen Avrupa ülkeleriyle de sınırlı kalmayarak 18 Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeye uzandı. Profesör Dahruc, söz konusu birliğin en tehlikeli yapısının 1996 yılında İrlanda’nın başkenti Dublin’de Karadavi başkanlığında kurulan “Avrupa Araştırma ve Fetva Merkezi” oldu. Bu kurum, ihvanın Avrupa’daki genişlemesinin en önemli kolu olarak öne çıkıyor.

Burada belirleyici soru şudur; “Avrupa ülkeleri topraklarında böyle bir gücün yükselmesine nasıl göz yumdu?” üstelik Avrupalı uzmanlar bu yükselişin sebep olacağı karanlık sonuçların farkındayken.. Gerçeklerin ortaya çıkma zamanı gelmedi mi?

İhvan İngilteresi.. Ayrılık mı, ittifak mı?

İngiltere ve ihvan arasındaki ilişki, geçmişte imparatorluk olan bir büyük devlet ile gizli bir cemaat arasında oluşturulan en karanlık ilişkilerden biri olarak görülüyor. İngilizlerin kurulurken ihvana yardım ettiği hatta ihvanın kurucuları olduğu sır değil. Bu konu uzun bir konudur. Ancak şimdiki durum nedir? İhvanın manevra dönemine girdiği bir dönemde ihvana dair tavrında bir değişiklik oldu mu? Özellikle de DEAŞ’ı ortaya çıkmasına neden olan vahşete rağmen.

Burada, DEAŞ’ın, ihvandan neşet bulan el-Kaide’den doğduğuna dikkat çekelim. Dönemin İngiltere Başbakanı David Cameroon, 2014 yılında, ihvan cemaatinin terör örgütleriyle ilişkisine dair bir araştırma yayınlanmasını emretti. Bu emirden yaklaşık 20 ay sonra özellikle ihvanın Avrupa’daki faaliyetlerine yoğunlaşan bu rapor yayınlandı. Raporu hazırlayanlar araştırmayı, “İhvanı Müslimin’e üye olmak radikalizme giden yolun ilk adımıdır” şeklinde özetliyor ancak bu rapordan sonra İngiltere’de meydana gelen sonuncusu 2017 yılındaki yaklaşık 40 kişinin hayatını kaybettiği Londra saldırısı, dikkatlerin yeniden ihvanın İngiltere’deki yapılanmasına çevrilmesine neden oldu.

İngiltere’nin Ortadoğu İşleri Sorumlusu Alestr Piert, hükümetin aralarında ihvanın da olduğu radikal örgütlere karşı yaklaşımını değiştireceğine dair Aralık ayının başında yazılar yazdı sonrasında İngiltere’de ihvana karşı yükselen sesler duyduk.