Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İkinci ‘Direniş Ekseni’ | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Direniş eksenini, işgalci İsrail’e karşı direnen ve İsrail’le normalleşmeye karşı olan devletleri ve hareketleri bir araya getiren bir terim olarak öğrendik.

Bu devletlerden bazıları, İsrail’e komşu ülkelerdir.

İran gibi bazı devletler ise İsrail’le sınırı bulunmayan ülkelerdir.

Nitekim İran, kendisini bu eksene üye bir ülke olarak görüyor, hatta bazen bu ekseni komuta ettiğini iddia ediyor. Aynı şekilde bazı (kurtuluş) hareketleri ve Hizbullah gibi partiler de kendilerini bu eksene üye olarak kabul ediyorlar. Hepsi de Filistinlilerin hakkını ve toprağını gasp eden saldırgan, işgalci ve sömürgeci bir devlet olmasından dolayı İsrail’le mücadele ediyor. Fakat bu direniş hareketi, işgale karşı koyan bir eksenden Arap ülkelerine müdahale eden bir eksene nasıl dönüştü?

Bugün yeni bir direniş ekseni ortaya çıktı: “İkinci Direniş Ekseni”.

Bu eksen, başka bir sömürgeyle mücadele eden devletler topluluğudur. Bu topluluk, Irak, Suriye ve Yemen gibi birçok Arap ülkesini sömüren ve içişlerine müdahale ederek ve bu ülkelerde faaliyet gösteren silahlı grupları destekleyerek diğer devletleri kontrol etmeye çalışan işgalci bir devlet olmasından dolayı İran’ın sömürgeciliğine karşı mücadele etmektedir.

İkinci direniş ekseni, Suudi Arabistan öncülüğünde Mısır ve Ürdün’ün yanı sıra şu an Donald Trump dönemindeki ABD gibi uluslararası müttefiklerden ve Körfez ülkelerinden oluşmaktadır. Nitekim bizim gibi Trump yönetimi de dünyadaki terörün kaynağının İran olduğu kanaatine vardı.

Öyleyse biz, füzelerini üzerimize fırlatan, güvenlik organlarımızın yanı sıra ordularımızla savaşan milisleri silahlandıran İran tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyoruz. Yine biz, Arap milliyetini, egemenliğimizi, milletimizin onurunu ve birinci direniş ekseninin hedeflerinden farklılık göstermeyen hedeflerimizi korumak için bir direniş ekseni oluşturduk.

Dini ve etnik bir kılıfa bürünse de ya da herhangi bir gerekçe ileri sürse de en nihayetinde işgal işgaldir. Hatta işgalci, kendisine kapıları açıp kendi toprağına davet eden gruplar bulsa da işgalcinin varlığı ve nüfuzu işgal olarak kalmaya devam edecektir. İsrail içerisinde Filistinliler yaşıyor. Hatta Knesset içerisinde İsrail’le birlikte yaşamayı kabul eden Filistinli üyeler bulunuyor. Bu durum, İsrail’in işgalci sıfatını ortadan kaldırıyor mu?

Aynı durum, Irak, Suriye ya da Yemen’de İran nüfuzunun mahiyetini değiştirmiyor. Eğer İran’ın varlığını ve İran’la birlikte yaşamayı kabul eden gruplar varsa bu nüfuz, müttefik olarak adlandırılır. İran, söz konusu devletlere müdahale ettiği, politik planlarını dikte ettiği, askeri üslerin ya da yabancı güçlerin askeri varlığı olduğu sürece bu bir işgaldir.(Bu durumun istikrarlı devletlerin diğer devletlerle yaptığı güvenlik anlaşmalarıyla ve uluslararası ittifaklarla hiçbir ilgisi yoktur. Bunu belirtelim ki kartlar karışmasın.)

İran, yabancı ve işgalci bir devlettir. Bunu İran’ın kendisi de inkâr etmiyor. Bunun için İran, 4 Arap ülkesinin başkentlerini kontrol etmekle övünüyor. Kararlara egemen olunmadıkça işgal nasıl olur?

Suudi Arabistan öncülüğündeki Körfez ülkeleri, birinci direniş eksenine karşı Arapların egemenlik hakları ve meşru nefsi müdafaa gibi ikinci direniş ekseninin ilkelerine göre hareket etmelidir.

Körfez ülkelerinin birinci direniş eksenini finanse ettiği, politikalarını desteklediği ve 1948 yılından bu yana İsrail’e karşı bütün savaşlara katıldığı doğrudur. Körfez halkı ve yöneticileri, 70 yıldan fazla süredir maddi ve manevi olarak birinci direniş ekseninin yanında yer aldı. Körfez ülkeleri, birçok yardımda bulundu, pek çok şey kaybetti, birçok fedakârlıkta bulundu ve fedakârlık yapmaya da devam ediyor. Körfez halkı ve yöneticileri, direniş ekseninden kendilerinin yerine savaşmasını veya kendilerine herhangi bir destek vermesini ya da bağışta bulunmasını istemedi. Sadece direniş ekseninden şerrini bizim üzerimizden uzak tutmasını talep ettiler. Bu, büyük bir istek mi?

Zalim saldırılara karşı Arap milletinin onurunu savunmak için evlatlarımız, kendi topraklarımızda ölüyor ve evlatlarımızın kanları, kaldırımlarımıza akıyor. Biz, evlatlarımızdan şehitler verdik. Sadece Körfez ülkelerinin onurunu savunmak için değil, aksine tüm Arap milletinin onurunu savunmak için Bahreynli, BAE’li ve Suudlu evlatlarımız hayatını kaybetti. “Ya’rub halkı nerede? Arap milliyetçiler nerede? 70 yıl boyunca sahip olduğumuz her şeyle desteklediğimiz birinci direniş ekseni nerede?” diye sormadık. Yoksa direnişin ölçütleri ve işgalin türleri mi var?

Keşke bizi destekleme noktasında çekinen birçok kimse, sadece imtina etmekle yetinseydi. Aksine onlar, bize karşı işgalcilerin yanında yer aldılar. Bizi sırtımızdan hançerlediler. Onlar, İran’ın yanında saf tuttular. Bize zarar vermeye yardımcı oldular. Üstelik Filistin meselesinin bütün sorumluluğunu üzerimize attılar.