Yunan filozofları yaşamın hakikatini araştırırken mantık ve felsefenin temellerini attılar. Aydınlanma Döneminde ise sosyoloji filozofları kapitalizm ve sosyalizm ilkelerini koydular.
Siyaset bilimciler ve ekonomistler bu akımın en son temsilcisinin Karl Marx olduğunu söylerler. Marksizm, modern çağın en büyük politik, ekonomik ve sosyal düşüncesidir.
Ancak Kapitalizm Marx’ın ekonomisini devirdi. Planlanan ekonomi yerine arz ve talebin tabi olduğu bir piyasa ekonomisi tercih edildi. Fakat şimdiye kadar Marx’ın politik analizine bir alternatifin olmadığını kabul edilir. Çünkü O, toplumdaki farklı sınıfları eksene alıp, sınıf çatışmaları, görüş, çıkar, kazanç ve kayıp mücadelelerinin analizi üzerine bir düşünce sistemi inşa etti.
Marx sürgündeyken Londra’daki British Museum Kütüphanesi’nden vahşi kapitalizmi dizginlemek için kan ve şiddet çağrısı yaptı. Ekonomik ve sosyal eşitlik ilkesinin kurulmasını, adaletin nihai bir çözümü olarak görüyordu.
Bununla birlikte, kapitalizmin, politik erdemini, barışçıl diyalog ilkesini benimsemesini, siyasi ve toplumsal kararların verilmesinde pazarlık ve barış imkânı sunmasını da göz ardı etmedi. Ayrıca iktidar devletinin rejimini tartışmak için Muhalefete siyasi parti kurma hakkı vermesi de artı değerlerdendir.
Bu şekilde siyasi iktidarın geçerliliği ve güvenilirliği sağlanmış olmaktadır. Yani, kapitalizm, bir şekilde siyasal, dini ve partizan aşırılıkları reddetti.
Bu durum sağda, solda ve merkezde “meşru” muhalefeti koruması anlamına geliyordu. Bu da siyasi karar alma süreçlerine katılıp katılmama hakkı beraberinde getirdi.
Demokrasi, özgürlük kaosunun düzenleyici mekanizmasıydı. Diyalog kurma, karar verme ve herhangi bir politik çizgi ve parti tercih etmenin temelinde seçim vardır. Böylece siyasi iktidar halk adına hükmetmiş olur.
Lenin’in Komünizmi, halkın demokrasisini reddetti. Tek parti merkezli bir demokrasiden yana tavır aldı. İronik ve kızgın devrimci söylemini, Marksizm’in kapitalist bankaların biriktirdiği altınlardan bütün dünyada tuvaletler inşa edeceğini ve böylece ekonomik istikrarı koruyan bir kaynak yaratmış olacağı noktasına getirdi.
Lenin, iktidarı ele geçirmeyi hedefleyen ilk bürokrattı.
Stalin ise iktidara geldiğinde çok geçmeden kültür, yönetim ve partinin tek hâkimi oldu. Stalin, ölümünden sonra Lenin’in cesedini cam bir kafese koyarak, kendisinin komünist devleti şiddet, kan ve savaşla inşa etmeye adadığını göstermek istemişti. O, Marx’ın kapitalist devleti yok etme ve komüninal toplumu yeniden inşa etme fikrini gerçekleştirmek için görevlendirilen partinin önde gelen liderlerinden biriydi.
Kapitalizm çok geçmeden Marksizm-Leninizm’den bürokrasi fikrini geliştirmek için yeniden devraldı. Yirminci yüzyılın son çeyreğinden bu yana, Batı Avrupa’daki yüksek yönetim okullarında yeni bir yaklaşım olarak okutulmaktadır. Orta sınıf ve burjuva mezunları, başta Fransa olmak üzere AB’deki geleneksel siyasal sınıfın yerini aldı. Şu anki Başbakan Emmanuel Macron, işte bu eğitim meşru çocuğudur.
Kapitalizm, bürokrasiyi liberal demokratik sistemin egemenliğinde başarılı ve pragmatik bir idari ve siyasi kurum haline getirmeyi başardı; buna karşın, kızıl Rusya’daki Leonid Brejnev gibi tembel bürokrat kişiliklerden dolayı bürokrasisini ve devletini geliştiremedi. Afganistan’daki acı yenilgisinden ancak kurtarılabilecek şeyleri kurtarabildi.
Kırılgan bürokrat Mihail Gorbaçov Kremlin zirvesine (1985) geç de olsa ulaştı. Önünde ilke olarak “Açıklık” ve “yeniden yapılandırma” (Glasnost ve Perestroyka) dışında hiçbir şey yoktu. Ancak tek bir nükleer bomba atmaksızın, Reagan ve Thatcher tarafından yönetilen vahşi kapitalizmin saldırısına yenik düşmekten başka bir şey yapamadı. Ardından Rus Halk Kurtuluş Ordusu Komiseri Boris Yeltsin yönetimi devraldı. Kamu sektöründeki karlı şirketleri Batı bankaları tarafından finanse edilen Rus oligarşilerine sattı. Başta Mihail Hodorkovski olmak üzere bir dizi Yahudi işadamı petrol sektöründeki şirketleri ucuza satın aldı.
Gorbaçov’dan farklı olarak, siyasi istihbarat görevlisi Vladimir Putin doğru zamanda geldi. (Marksizmi koruyan) Komünist Parti’yi terk etti. Ancak parti ve siyasetçi satın alarak siyasal hayatın düzenini bozmaya başlayan oligarşik Yahudilerden petrol sektörünü kurtardı. Neyse ki bürokrasi tecrübesinden dolayı Putin, “güdümlü” Rus demokrasisini kurtardı. Bürokratik tecrübesini bürokrasinin yararına kullandı. İşadamları, gelişmekte olan orta sınıf için arz edilen malları bol miktarda temin edebildiler.
Peki bu siyasal/ekonomik kaos dünyada neden ve nasıl oluştu? Sebebi Batılı bürokrasinin önderlik ettiği, küreselleşmenin gizemli saptırmacı gidişatıdır. Pazar ekonomisini finanse etmek ve ticari koruma kısıtlamalarını sökmek için Arap yatırımları da dâhil olmak üzere büyük finansal yatırımları kendilerine çektiler. Ancak yolsuzluk, kısa süre içinde vergi gelirlerini azaltarak, dünya nüfusunun sadece yüzde 1’ini oluşturan milyarderler ve milyonerlerle birlikte genişledi.
George W. Bush döneminde emlak bankaları tarafından iflas ettirilen vergi mükellefleri bedeller ödediler. Barak Obama, kapitalizmi süpüren ekonomik krizde iflas eden büyük bankaların iflasını ödemek için yine onlara yüklendi. (2008). Liberal demokratik sistem, böylece gelir eşitsizliği ve maaş eşitsizliğine neden oldu. Mala sahip olduğu halde vergi ödemeyen kişiler ile binlerce genç işsiz gibi sahip olmadığı halde vergi/bedel ödeyen kitle alabildiğine genişledi. Ayrıca onlar bir avuç sosyal paylaşım ve medya şirketinin elinde para toplanmasını sağlayan, İnternet ekonomisinin kurbanlarıydı.
2008 krizinden bu yana küresel ekonomi ile ilgili ilk rapor yayınlandı. Özel veya genel sektör olsun uluslararası kurumlarda çalışan yüz ekonomistin imzası var bu raporda. Rapor eşitsizlik ve yolsuzluğun varlığını kabul etti. İşsizlik politik kaygıların en önde geleni. Bu duruma popülizmin (yaratıcı) Kırılgan Liberal düzene saldırısı da denebilir. Rapor Arap ekonomisine güzellemeler yapmaktadır. Arap ülkelerindeki genç işsizleri görmezden gelmiştir. Batı akademik kurumlarının şubeleri şeklinde haliç ülkeleri başta olmak üzere Arap devletlerinde açılan akademilere gençlerin rağbet etmemesine değinilmemiştir. Sadece orta sınıfın genişlemesine ve büyük miktarlarda petrol harcayarak bir Körfez ekonomisi inşa etmeye değinilmiştir. Fakat İsa Mesih’in “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Allah’ın hakkını Allah’a verin”tavsiyesi gerçekleşmemiştir. Özel ve kamu malı birbirine karışmıştır. Allah için infak edilmesi gereken mal siyasal İslam’ın örgütlerine harcanmıştır. Bu nedenle dini terörist unsurlarla ilgili küresel bir savaş patlak verdi. Bundan dolayı Körfez ülkelerindeki devletler, mallarını tekrar geri alabilmek için harekete geçtiler.
Yolsuzlukla mücadele çok zordu. Çünkü herkes hesap vermeye isteksiz davranıyordu.
Evet, ekonomik kalkınma, solcu ve mezhepçi ideoloji ülkelerinde başarısız oldu. Siyasi ve maddi ağırlık Mısır, Suriye ve Irak’tan Körfez cennetine kaydı. Cemal Abdunnasır, Stalinist sanayi ekonomisini kabul etti. Ekrem el-Hurani, Dünya Bankası ve IMF’nin kemer sıkma şartıyla düşük faizle para sağladığını unutarak Suriye ekonomisini uluslararası finans alanından mahrum etti. Fakat unutmamak gerekir ki bu sistem ödeme yapamayan ülkeleri borca alıştırmaktadır. Irak’ta Saddam, terörizm, İran’a çalışan kukla partiler ve gelişmeyi sağlayacak petrol kalmadı.