Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İlk günlerden kabusa dönüşen Oslo | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

25 yıldır Oslo Mimarı olarak anılan Başkan Mahmud Abbas, Filistinlileri, bu tarihîi kalkışmanın bir felakete dönüşebileceği konusunda uyarırken kendisinden oldukça emindi. Bir konuşmasında şöyle demişti: “Vardığımız bu nokta (ilkelerin ve karşılıklı tanıma işleminin açıklanmasını kastediyor) ya bağımsız bir devlet sonucunu verir ya da işgalin temellerini atar.”

Düşüncesini şu cümle ile özetlemişti: “Her şey bizim tutumlarımıza bağlı.”

Filistinli siyasi gruplar Oslo kayıtlarını etraflıca okuyan kişi sayısı çok az. Bu kişiler, ABD Başkanı’nın gözetimi altındaki Rabin ve Arafat arasındaki tarihi görüşmeden bu yana iki gruba ayrılanlardır: Olan biteni coşkulu bir şekilde destekleyen grup, o dönemde zorluk ve üzüntü kamplarıyla dolu, evlerinde binlerce tutuklu, şehit ve yaralı bulunan Gazze ve Şeria tabirinin en hafif tabirle Singapur ve Hong Kong’a dönüştürülmesini tartıştı.

Diğer bir grup ise bu düşünce ve ilkeye düşmanca bir tutum sergiledi.

Merhum Başkan Hafız Esed, İlkeler ve Karşılıklı Tanıma Bildirgesi’nin satırlarını ve satır aralarını okumuş olanlardan biriydi. Bu okumanın sonunda şu meşhur sözü dudaklarından döküldü: Her bir satırı ciltlerle tefsir edilmesi gereken bir metin. Yani elde edilen şey, yalnızca bir ana başlık. Bu başlık milyonlarca ayrıntı içeriyor ve bu ayrıntılar, daha sonra konuşulacak uygulama ve anlayışlar çerçevesinde çözülmeye bırakılmış.

Merhum Lider Yaser Arafat’ın henüz erken ve ümit vadeden başlangıçlar zamanında bile bu deneyden ayrılmayı birçok kez düşünmüş olduğunu çok az kişi bilir. Ancak bu düşüncesini hayata geçirmedi. Zira özellikle Arap komşularıyla olan ilişkilerini belirleyen yeni denkleme dikkat kesildi. Nitekim Oslo öncesinde mümkün olan şey, vatan topraklarına ayak bastıktan sonra artık mümkün değildi.

Yurda döndüğünden mezara kadar Arafat’a eşlik eden, günlük boğuşmalara katlanmasını sağlayan güçlü ve mantıklı etkenler de mevcuttu. Bunlardan en önemlisi, Arafat’ın sürgün yerinden yönettiği Filistin halkının, tüm zorluklara rağmen kendisinden bu yolculuğa devam etmesini istemesidir. Nitekim başkanlık ve meclis seçimleri başlığı altında, Oslo üzerine yapılan referandumda Filistinli seçmenlerin yüzde 88’inin onayını aldı. Bu tarihi siyasi sürece desteğini göstermek için yarışan ve hatta kabul eden dünya ülkelerinde bu oran, yüzde 100’dü. O kadar ki, ağırlık sahibi bir tane lider yoktu ki, bu deneyimin topraklarını ziyaret edip de Arafat’ın içerisinde bulunduğu yeni durumun açılışında bulunmamış olsun. Bununla birlikte Filistinlilerin ve dünyanın güçlü desteğini arkasında bulan bu işin, olan bitenin gerçek amacını anlamak için daha fazla incelenmeye ihtiyacı vardı. Filistinliler, oy birliğine yakın bir durumda bu durumu oyladılar. Ama bir kere bile okumadıkları Oslo metnini ve onun şartlarını değil! Onlar, zihinlerinde ulusal kahramanları olarak yer edinen tarihi liderlerine olan güvenleri ve aynı şekilde Oslo vaatleri için oy kullandılar ki bu vaatler, Filistinlilerin istediği şeye yönelikti. Filistinlilerin istediği şey belli: Aşamalı da olsa işgalden ve onun artçı adımlarından kurtulmak, tam bağımsız Filistin Devleti’ni kurma yönündeki hayallerini ete kemiğe büründürecek yeni koşullar ve mülteci sorununun çözümü için makul bir fırsat oluşturmak.

Oslo uygulamalarının ilk yılları, hayaller ve gerçekler arasındaki çelişkinin ortasında geçti. Geçen her gün, beklenen hatta planlananın aksine, bu deneyin başarısından şüpheye düşenlerin sayısını artırıp destekleyenlerin sayısını hızlı bir şekilde düşürdü. Burada yalnızca resmi siyasi tabakayı işaret etmiyorum. Halk da bu oran değişikliğine dahil.

Böyle bir durumda nihai bir şekilde olumsuzlukla olumluluğunun yerini değiştirecek bir olay yaşanması gerekir. Bu olay, bu deneyimin İsrail tarafındaki gözlemcilerinin ortadan kaldırılması olayının başını çeken Rabin’in suikastı oldu. Rabin’in amacı, içeriden zorla da olsa söz konusunu gözlemcilerin yerine bu deneyin engellenmesi yönündeki temennilerini saklamayan muhalifleri yerleştirmekti. Filistinliler kendilerini, Filistinli hakları lehine herhangi bir siyasi gelişmeyi bertaraf etme konusunda daha şirret olan kimselerle uğraşırken buldular. Amaç, genel seçimlerde Oslo yanlısı Filistinlilere karşı olan denklemi tamamlamaktı. Seçimi, yalnızca Oslo sürecini içeriden yıkmak için aday olduklarını söyleyenler kazandı. O zamandan beri, hatta çok öncesinde, Oslo sürecinin başlarında havaya dolan barış umutları, Filistinlilerin kendilerini kurtaracak ufak bir ışık bile göremedikleri karanlık bir tünele girdi.

25 senenin ardından, Oslo öylece kaldı ve verilen sözler ortadan yok oldu. Geriye Filistinlileri kısıtlayan taahhütler kaldı. İsrail’in başlarda verdiği sözler, hükmünü yitirdi. Her geçen gün vadedilen barış olasılığı azalıyor ve Filistinliler, mevcut liderleri Mahmud Abbas’ın Oslo sürecinin nasıl sonuçlanacağına dair yaptığı tarihi konuşmasında söylediği şeyi aklına getiriyor.