Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İmkansız devlet ve modernitenin meydan okumaları | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İran’daki gösterilerin artması, DEAŞ’ın göreceli olarak zayıflaması ve el-Kaide’nin geri dönme ihtimaliyle birlikte hayal edilen din devleti ve bu devletin ahlak ve modernizmle ilişkilerine dair sorular yeniden gündeme geliyor. Anayasal tahkim kurulunun bulunmasından ve rejimin çıkarlarını belirlemesinden dolayı bazı kimseler İran’ın modern bir devlet olduğunu iddia etti. Ancak sadece aktif kurumların varlığıyla devletin teokratik etkilerden kurtulması mümkün değildir. DEAŞ ve el-Kaide’nin egemen olduğu yerlerde bile kendi düzenleri ve divanları bulunuyor. Fakat devletin sivilleşme seviyesini, çağdaş hukuk temellerinin köklerini ve sistem koyma becerisini iddia etmek için gerçeği paylaşmak, oluşumlar arasında sözleşme esaslarını sağlamlaştırmak lazım. Ayrıca bu ancak dünyevi işleri, başta hakikat etrafındaki çatışmaları olmak üzere çekişmeli sloganlardan kurtararak her düzeyde bireyler yetiştirmekle mümkündür. Devletin şeklini, ideolojinin benimsediği değerlerden ve kurumlarına nüfuz eden ruhtan ayırmak mümkün değildir. İşte burada olası sivil devlet ile imkânsız devlet arasındaki çatışma ortaya çıkıyor.

“İmkânsız Devlet: İslam, Siyaset ve Modern Değerler Krizi” Kolombiya Üniversitesi’ndeki Filistin asıllı Amerikalı akademisyen Vail Hallak’ın 2012 yılında basılan tezinin başlığıdır. Kitap, devlet şeklini ve devletin ahlak, modernite ve laiklikle ilişkilerini analiz etmek için kullandığı farklılıklardan dolayı tartışmalara neden oldu. Hallak, bununla Batı etkisinin kutsallaştılmasını eleştireriyor. “Laiklik Oluşumları” adlı meşhur kitabında da olduğu gibi laikliğin tarihinden daha kapsamlı değerler çerçevesinde, laikliği tenkit eden Talal Esed’den ilham alıyor. Deliller göstererek Batı’nın etkisini belirlemeye çalışıyor.

Hallak’ın çalışmalarında 1990’lardan beri “Klasik İslam’da Fıkıh, İslam Fıkhı’nın Ortaya Çıkışı, Mezhepsel Otorite ve Fıkhî Nazariyenin Tarihi” gibi konular işlenmektedir. Ayrıca Hallak’ın yakında Kolombiya Üniversitesi’nden yayınlanacak “Oryantalizm” hakkında bir kitabı daha var. Hallak, bu alanda profesyonel yazarlar arasında yer alıyor. “İmkânsız Devlet” hak, devlet, kanun, kurum ve birey kavramları çerçevesinde Batı tecrübesi içerisinde yer alan laiklik yanlısı eleştirmenlere karşı siyasi İslam’ın mücadele etmesinden dolayı güncelliğini muhafaza ediyor. Bu da kitabın basite alınamayacak bir yönünü oluşturuyor.

Hallak kitabında imkânsız İslam devletini gerçekleştirme olanaklarını araştırmak için siyasi İslam konusunu ve temel olarak fıkıh şeklini ele alıyor. Bununla olası tarih çerçevesinde etimolojiyi araştırmaya çalışıyor. Hallak, “Sadece mahalli örfleri tanıdığından, göz önünde bulundurduğundan ve ciddiye alındığından dolayı değil, aksine aynı gerçeklerle ilgili olarak tek bir perspektifte görüşler sunmasından dolayı fıkıh, hukuki çoğulculukla vasıflandırılıyor” olmasına rağmen fıkıh, kanun değildir diyor. Hallak değerlendirmesine şöyle devam ediyor:
“Eğer kanun her yerde egemen iradeyi temsil ediyorsa hukuk gücünün dağılımı sadece her bireyin yaşam planıyla değil, aynı zamanda devleti oluşturan bütün birimlerle ortak bir noktayla da kesişmez. Eğer kanun, standart bir sistem olarak tanımlandıysa ve yatay-dikey şekilde bu birimlerin içine nüfuz ettiyse standart sistemle bu sistemi oluşturan kurumlar arasındaki ilişkiyi, özellikle de husumetleri çözümleme ve ilkelerini etkinleştirmeyle ilgili olanları sorgulamak uygun olacaktır.”

Hallak, Batı hakkında geleneksel ve çağdaş fikirleri beyan etmenin ötesine geçiyor. Bu durum, ilk başta kitabın sayfaları arasında sürpriz gibi görünen bir eleştiridir. Fakat araştırmacı Muhammed Hashas, imkânsız devlet teorisinden kaynaklanan bazı karışıklıkları düzelten önemli bir araştırma ortaya koydu. Hashas, Hallak’ın ya hemfikir olduğundan ya da hemfikir olmadığından dolayı görüşünü belirtirken Immanuel Kant, Friedrich Hegel, Friedrich Nietzsche, Max Weber, Carl Schmitt, Theodor Adorno, Michel Foucault, John Rawls, Pierre Bourdieu, Charles Larmore, John Gray, Michael Walzer ve Charles Taylor gibi farklı dini-felsefi görüş ve dayanakları konusunda modern asırda Batı’nın önde gelen filozoflarından deliller sunarak Batı tarzındaki moderniteyi ve çağdaş devlet kavramını katı bir şekilde eleştirdiğine işaret ediyor.

Hallak, tezinin Ali Abdurrazık’tan Georges Tarabichi’ye kadar bazı Arap düşünürlerin ileri sürdüğü kuramsal öneriler tarzında yeni açıklanmış laikliğe paralel ve alternatif görüş içerisinden geldiğini kabul etmiyor. Aksine Hallak, ince bir yöntemle diğer yaklaşımlara giriyor. Mısırlı araştırmacı ve mütercim Kerim Muhammed’in kendisiyle yaptığı bir röportajda Hallak, şunları söylüyordu:
“Ben, siyasi İslam yönetimi hususunda Ali Abdurrazık’ın teziyle derin bir şekilde farklılık içerisindeyim. Öte yandan eğer (İmkânsız Devlet) kitabı doğru bir şekilde okunursa kitabın içindeki hiçbir bilginin Abdurrazık’ın düşüncelerini kabul etmediği ve doğrulamadığı görülür. Şöyle ki hükümet ve siyaset, karışık bir yapı içerisindeki toplumu düzenlemenin araç-gereçleridir. Öyleyse İslam, baştan beri yönetimin sağlam bir yöntemini ortaya koydu. Fakat bu, Batı’da (ve son zamanlarda bütün dünyada) son 20 ya da 30 yılda gördüğümüzden daha esnek ve daha değişik bir yöntemdir. Abdurrazık, İslam’ın siyaset ve yönetim için bir model sunmadığı tartışmasında hatalıydı.” Kitabın içinde bu açıklamanın gerekçeleri keşfedilebilir.

Hallak, geçen 20 yıl boyunca projesinin etik yönünü yaşamın herhangi bir alanından ayırmamaya yoğunlaştığına dikkat çekiyor. Filozofların “Batı düşüncesinin egemen yapısı” şeklinde tanımladıklarından hareketle Batı’yı eleştiriyor. Fakat eleştiri, Batı hakkında gericilik teorisiyle ideolojik bir sınıflamaya doğru gitmiyor. Aksine “Moderniteyi eleştirmenin dışında kalabileceğimiz yönündeki kuruntudan vazgeçmemiz gerekiyor. Bugün dünyada modernitenin dışında yer alan eleştirel bir alan mevcut değil” şeklinde uyarıda bulunuyor. Bunlar, modernizmin temel anlamını aşmaya yaklaşarak zafer isteğiyle Batı’nın araç-gereçlerine yönelik eleştirilerdir. Fakat bütün bunlar, eleştirinin olanak ve ihtimallerini hareket ettiren ve modernitenin etkisi olan dalgalanmalardan kaynaklanmaktadır.

Hallak kitabında İslam’da kanunun siyasi değil esasında sosyal bir olgu olduğunu ve devletin tanımına bakılmaksızın kanunun devletle değil de toplumla bağlantılı olduğunu dile getiriyor.
Bu konu, bir tezin çözemeyeceği kadar büyük bir meseledir. Fakat radikal gruplar ve bu grupların çeşitli kollarında “İslam devletleri” hakkında konuşmaların arttığı bir ortamda yazar, konuya önemli katkılar sunmaktadır.