Bu haftaki yazıyı kaleme almak için üç potansiyel konu arasından birini seçmeyi düşündüm. Seçtiğim konu karşısında tereddüt ettiğimi itiraf etmeliyim. Bu konu, bilim insanları ve uzmanların çevre ve iklim değişikliğiyle ilgili yayınladığı yeni bir rapor hakkındadır. Raporda, dünyanın felaketten kurtulmak için önünde sadece 12 yıl kaldığına dikkat çekiliyor. İklim değişikliğinin tehlikelerini ele almak, delik bir tuluma üflemek gibidir. Çünkü çoğu insan, ya bıkkınlık hissediyor ya da gezegenimizi kuşatan felaketle ilgili bilim insanları ve uzmanlar tarafından yayınlanan uyarı ve raporları yüzeysel olarak inceliyor. Genellikle bu durum, iklim değişikliğinin ve küresel ısınmanın yavaş bir şekilde meydana gelmesinden ve uyarıların çoğu zaman uzak bir geleceğe yönelik yapılmasından kaynaklanıyor olabilir. Oysaki bugün küresel ısınma, hiç görülmemiş bir şekilde artıyor. Fırtınalar, kasırgalar, yağmurlar ve seller birçok ülkede zararlara yol açarken, diğer ülkeler, olağandışı bir kuraklık yaşamaktadır. Dünyada nereye bakarsanız bakın, hızlı iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini göreceksiniz. Gelecek hadiselerin daha tehlikeli olacağına dair birçok uyarı duyacaksınız.
Çevre felaketi konusunda büyük bir farkındalığın olduğu doğru. Ancak yeterli değil. Devletler ve hükümetler, hala gerekli ölçüde hareket etmiyor. Bunun yanı sıra güçlü çıkar çevreleri, çevre politikalarını engellemek ve yavaşlatmak için aktif bir şekilde faaliyet gösteriyor. Diğer yandan aralarında ABD Başkanı Donald Trump gibi politikacıların da olduğu bazı insanlar, iklim değişikliği ve küresel ısınma meselesine komplo teorisi olarak bakıyor. Dolayısıyla meseleyi ciddi bir şekilde ele almayı reddediyorlar. Kendisini ikna etmeye yönelik yapılan bütün çağrılara rağmen Trump’ın ilk kararlarından birisi, ABD’nin Paris İklim Anlaşması’ndan çekildiğini açıklamasıydı. Nitekim çeşitli devletler, bu kararın küresel ısınmayı kontrol altına almaya yönelik uluslararası girişimlere büyük bir zarar vereceğini belirtti. Trump, bununla yetinmeyip enerji alanında kullanıldığında kirliliğe yol açan ve havadaki karbondioksit salınımını artıran kömür üretiminin genişletilmesi gibi çevreye zarar veren faaliyetlerin sınırlandırılmasıyla ilgili başka kararlardan da vazgeçti. Elbette çevre konusunda suçlanan tek kişi Trump değil. Örneğin; Çin, kömür talebinin artmasından büyük ölçüde sorumlu sayılmaktadır. Bilim insanları, karbondioksit salınımını ve çevreye yönelik zararlarını engellemek istiyorsak kömür kullanımının 2050 yılına kadar elektrik enerjisi kaynağının yüzde 7’sinden fazlasını oluşturmayacak şekilde azaltmamız gerektiğini söylüyor. Öyle görünüyor ki savaşı kaybettik. Zira bugün kömür, dünyada enerji kaynağının yüzde 40’ını oluşturmaktadır. Bu oran, Paris İklim Anlaşması’nda düşünüldüğü gibi gerileme kaydetmedi.
Böyle bir ortamda Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı ve iklim değişikliği konusunda çalışmalar yürüten uluslararası hükümet komisyonundan bu hafta yayınlanan rapor, büyük bir öneme sahiptir. Özellikle bu rapor, Paris Anlaşması’nın kararlarını takip etmek için önümüzdeki Aralık ayında Polonya’da düzenlenecek iklim konferansında temel bir belge niteliğinde olacak. Rapor, küresel ısınmadan kaynaklanacak tehlikeleri ve felaketleri engellemek amacıyla gerekli değişiklikleri yapmak ve istenen adımları atmak için dünya devletlerini hızlı bir şekilde harekete geçmeye çağırıyor. Rapor, küresel ısınmayı 1,5 santigrat civarında tutmak için hayatımızın farklı alanlarında, enerji üretiminde, endüstriyel faaliyetlerde, inşaat ve ulaşım konusunda değişiklik ve uluslararası işbirliği yapılıp hızlı adımlar atılması gerektiğini söylüyor. Aksi takdirde eskisinden daha tehlikeli doğal ve çevresel felaketlere şahit olacağız. Bilim insanlarının ve uzmanların ifade ettiği gibi küresel ısınmayı 1,5 satntigrat civarında tutmanın teorik ve pratik açıdan mümkün olmasına rağmen tüm gerçekler, hükümetlerin ve devletlerin geçmiş yıllardaki başarısızlıklarını yineleyeceğine işaret etmektedir.
Raporun hazırlanmasına 40 ülkeden 91 bilim insanı ve araştırmacı-uzman katıldı ve hazırlanması birkaç yıl sürdü. Bilim insanları ve uzmanlar, dünyanın farklı yerlerinden binlerce bilim insanının araştırmalarından yararlandı. Rapor, dünyanın mevcut oranlarla yaşamaya devam etmesi halinde küresel ısınmada kritik seviyeye yani 2030 yılının gelmesiyle birlikte 1,5 oC’ye ulaşacağına dikkat çekiyor. Bu da iklim değişikliğinin ve çevresel felaketlerin ivme kazandığına şahit olacağımız anlamına geliyor. Bu durumda bazı devletlerde sıcaklıkların insanın tahammül edemeyeceği seviyelere çıkacağı yaz sezonlarına hazırlanmamız gerekiyor.
Ayrıca bazı bölgeler, şiddetli kuraklık ve orman yangınları yaşarken diğer bölgelerde büyük zararlara yol açan ve buraları yaşanmaz hale getiren yağış ve sel mevsimlerine de hazırlıklı olmalıyız. Bu değişiklikler, özellikle yerkürenin güney kesimindeki yoksul ülkelerde yıkıcı ekonomik ve sosyal etkilere sahip olacak. Aynı zamanda bu değişiklikler, su ve gıda savaşlarının çıkmasına ve büyük bir ‘iklim mültecileri’ dalgasına neden olabilir.
Tüm bunlar, artık bilinen şeyler. Fakat biz, bilim insanlarının öneri ve uyarılarına yeterince cevap vermiyoruz. Diğer bir ifadeyle hastalık ve tedavi yöntemi biliniyor. Ancak hiç kimse, çok geç olmadan hastayı kurtarmak için hastanın kötüleşen sağlığıyla yeterli ve gerekli bir şekilde ilgilenmiyor.