Doğuşu kolay olmayacağa benzeyen yeni Irak hükümetini, zorlu meselelerin sıralandığı uzun bir liste bekliyor. Bu çetrefilli meselelerden biri de Türkiye’nin Dicle Nehri üzerinde yer alan ve Bağdat’ta bir su kanalına dönüşen Ilısu Barajı’nı işletmeye başlamasından sonra büyüyen su krizidir. Gazetemize yaptığı konuşmada Irak Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Ahmed el-Cuburi, bunun bir su savaşına sebep olabileceğini ve Irak Hükümeti’nin bölgesel ve uluslararası planda adımlar atarak Türkler ile ciddi müzakereler gerçekleştirmesi gerektiğini ifade etti.
Yeni Irak Hükümeti’ni bekleyen bir başka sorun daha var. Şöyle ki ABD’nin İran ile olan nükleer anlaşmadan çekilmesi ve Donald Trump’ın Tahran’a benzeri görülmemiş ekonomik yaptırımlar uygulama kararı alması, Amerika ve İran arasında zorlu yeni bir çekişmeye kapı aralayacak. Suriye sahnesi bu sıcak çatışma için en elverişli yer olsa da şüphe yok ki Irak da, bu çekişmeye sahne olan noktalardan biri olacaktır.
Tabi en büyük sorunun DEAŞ’a karşı verilen savaşta ve diğerlerinde yıkıma ve zarar uğrayan şehirlerin ve kasabaların yeniden inşa edilmesi olduğunu unutmuyoruz. Bu, yerinden edilenlerin yerlerine geri dönmeleri için önemlidir.
Yeniden yapılandırmada acele edilmezse bu durum, Sünni unsurların öfkesini geri getirecektir. Bu öfke, daha önce radikallerin ön saflara sızarak kanlı ve maliyetli maceralara girmesini kolaylaştırmış ve Sünni unsurlar da kurbanlar arasında ön sıralarda yer almıştı. Buna ek olarak yeni hükümetin, çöken ekonomiyi düzeltmesi, işsizlik oranını düşürmesi ve Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden bu yana devletin yağmalanmasına sebep olan yolsuzlukla mücadele etmesi bekleniyor.
Irak meclis seçimlerini sahtecilik ve usulsüzlük suçlamalarının takip etmesi şaşırtıcı değil. Şunu unutmamamız gerekir ki etkin seçim uygulamaları Irak’ta yeni bir şeydir. Irak tek parti yönetimi altında içeride ve dışarıda yorucu bir dizi savaşın eşlik ettiği on yıllar geçirdi. Demokratik uygulamanın yoğun bir işgal deneyiminin ardından bileşenleri arasında kanlı çatışmaların yaşandığı bir ülkede çeşitli deneyler ve tekrarlanan düzeltme süreçlerine ihtiyaç duyacağı çok açıktır. Bununla birlikte demokratik deneyimin istikrarı, herhangi bir toplumda ekonomik, sosyal ve kültürel bir dizi adımın gerçekleşmesine bağlıdır.
Iraklılar, sözünü seçimlerde söyledi. Buna saygı duyulması gerekir. Birinci sırayı Mukteda es-Sadr’ın liderliğindeki Sairun ittifakına ikinci sırayı da Haşd’in Fetih ittifakına verdiler. Başbakan Haydar el-İbadi’nin başkanlık ettiği Nasr koalisyonu, üçüncü sırada yer alırken önceki Başbakan Nuri el-Maliki’nin liderliğindeki Kanun Devleti koalisyonu ise dördüncü sırada kendine yer buldu.
Seçim sonuçları aynı şekilde Kürt bölgelerinde de dikkat çekiciydi. Bazıları, Kürtlerin seçim sandıkları yoluyla bağımsızlık referandumu yaparak Kürtlerin DEAŞ ile olan savaşta edindiği kazanımları kaybetmesine sebep olmasına cevap olarak Mesud Barzani önderliğindeki Kürdistan Demokrat Parti’ye bir öfke mesajı vermesini bekledi. Sonuçlar Kürt blokları arasında Barzani’nin partisine ilk sırayı verdiğinde bu beklentilere karşıt o mesaj geldi. Bu durum, mecliste en büyük bloğu oluşturma savaşını bitirmek için kurulan ittifaklar oyununda ona belirgin bir rol verebilir. Rüzgâr yönünü değiştirir değiştirmez Kürt blokları özellikle de aralarındaki en büyük bloğu kazanmak için yarışan Şii bloklar harekete geçti.
Irak, devletin inşa edilmesi için ciddi atılımlarda bulunmadığı sürece bölgesel-uluslararası çekişmeler ve iç hesaplaşmalarla geçecek bir sonraki aşamayı atlatamaz. Sorunlar ve hesaplaşmaların üstesinden ayrılıkçı zihniyet ve zorbalığın gücü ile gelemez. Devlet aklını geri getirmesi ve anayasaya saygı duyması lazım zira bu, Irak denkleminin onarımı ve küçümseme ve boşanmaya meyilli bir politika ile toplumsal dokuya verilen zararı telafi etmek için kapı aralayacaktır.
Şii-Sünni ilişkilerinin düzeltilmesi lazım ama öyle ganimetler, hediyeler, rüşvetler dağıtarak değil gerçek bir ulusal işbirliği ve kanun devleti ile kurumların gölgesinde eşit haklar ve maaşlar yoluyla.
Şii-Sünni ilişkilerinin iyileşmesi iki kamptaki şahinlerin de sesini kısar ve yeni bir DEAŞ sürümünün oluşma ihtimaline kapıları kapatır. Sonra bu onarım işlemi, Irak’a tüm yabancı müdahalelere karşı bir koruma sağlar ve Irak’ın dışarıdan yönetilmesi hayalini ve çekişme sahası olarak görülmesi olgusunu bitirir. Buna paralel olarak Arap-Kürt ilişkilerinin de anayasa ve seçim sonuçları dayanak alınarak onarılması gerekir. Kürtleri sindirme ve maaşları kesme politikasının başarısızlığı ortada. Kürtlerin Irak’ı, bölgeyi ve dünyayı tanıyan bir cumhurbaşkanı yoluyla Bağdat’a tekrar ortak olarak geri getirilmesi gerekiyor. Irak denkleminin onarımı, Irak’ı Arap ailesinde etkin bir fert ve uluslararası toplumda etkin bir devlet haline getirir.
Irak’ın Saddam’dan sonra yaşadığı acı tecrübelerden alınması gereken dersler var. Bu derslerin ilki, devletin yokluğunun galibin zaferini tükettiği, kaybedenin kaybını artırdığı ve Bağdat’ı Irak adına karar alma hakkından mahrum bıraktığıdır. İkinci ders, içerideki denklemi bozmada aşırıya kaçmanın durumun kırılganlığını ikiye katlaması ve sürprizlere kapıyı açık bırakması ve böylece Musul’un DEAŞ eliyle düşmesi deneyimini canlı tutmasıdır. Üçüncü ders, kendisiyle barışık Irak’ın bölge ve dünya ile de barışabileceği ve İran ve Türkiye’nin iştahını dizginleyen bir denge unsuru olabileceğidir.
Lübnan da seçimlerden sonra bir hükümet bekliyor. Lübnanlılar arasındaki ilişkileri onaracak ve çoktandır terk edilen devlet aklını geri getirecek bir hükümet.
Lübnanlıların bel bağladıkları atlar ve onların hilelerinden muzdarip oldukları bir sır değil.