Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Irak hükümeti sonuç alınamayacak bir tekrardan ibarettir | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Tunusluların bir deyişi vardır; “Sevgili Ebu Zeyd, boşuna savaştın.”Bu deyiş Irak’ta gelinen son durumu anlatıyor. Zira bütün gayretler hiçbir netice vermedi. Şu anki Irak manzarası, siyasal İslamcıların partilerin ülkede etkili olduğu günlerden bu yana ülkenin kötüleşen durumunu değiştirmek veya iyileştirmek için hiçbir şeyin yapılmadığını gösteriyor. Amerikalılar ve İranlılar gibi dış aktörler, -bazı çevrelerin net bir şekilde itiraf ettiği gibi- asla adil olmayan seçim süreci yoluyla devlet ve toplumun geleceğini ipotek altına aldı.

El Kaide ve diğer terör örgütlerinin en faal olduğu dönemde, yani 2005 yılı sonunda, Iraklılar bu örgütlerle mücadele edebilmek için şu anki anayasayı oyladı ve kabul etti. Bu anayasanın geçerliliği 2007 yılında sona eriyordu. Ancak sanki bu anayasanın değiştirilmesini zorunlu kılan madde hiç yokmuş gibi davranılmaya devam edildi. Şu ana kadar anayasa metninin tek bir harfi dahi değiştirilmedi.

Bu anayasayı referandumdan sonra hiç uygulamayan etkin güçler, bunun yerine mezhep merkezli ve ulusal kotalar sistemini kabul etti. Bu anayasanın sadece bir parlamenter dönem için geçerli olduğunu da görmezden gelmeyi tercih ettiler. Mezhep merkezli ve ulusal “bileşenlerin” tamamı bu yeni durumdan oldukça memnundular. Zira her biri, yeni sistemde kendine bir pozisyon bulmuş, geleceğini güvence altına almıştı. İlk parlamenter dönemden (2006-2010) sonra iki dönem daha geçmesine rağmen ilk asıl anayasaya bir türlü dönüş yapılmadı. Aksine bazıları cüretkâr bir şekilde “kotalar sistemi kalmalı!”, “bir gerçeklik haline geldi!”, “artık bundan dönüş yok!” şeklinde beyanlarda bulundu.

Son parlamento seçimlerini (geçen mayıs ayındaki) kazanan güçler, kota sistemini terk etme ve sivil devlet kurma arayışına ikna olduklarını ilan edenler sanki kendileri değilmiş gibi davranmaya devam ettil. Iraklıların çoğunluğu (yüzde 60), son gelinen noktayı protesto etmek için seçimleri boykot ettiklerini görmelerine rağmen, her şeyden önce kendi arzu ettikleri kotalar sisteminin devamını önemsedi. Bu yeni sitem adeta bir “Pandora’nın Kutusu” idi; zira içerisinde açgözlülük, kibir, iftira, yalan, kıskançlık, korkaklık ve küstahlık gibi tüm kötülükler vardı.

Aynı etkin güçler, seçimlerden sonra taahhütlerde bulunanlar kendileri değilmiş gibi davranmaya devam etti. Zira kendileri, yeni hükümetin oluşumunda bakanların salt “seçim sonuçlarına” göre belirlenmesini, yeni hükümetin başbakanın inisiyatifine bırakılmasını, müdahale edilmemesini ve yine başbakanın kendisiyle çalışacak bakanları kendi özgür iradesiyle ataması gerektiğini deklare etmişti.

Bütün bunlara rağmen Irak’taki her şey kota sistemine göre yürümeye devam ediyor. İlk o dörtlü sisteme dönülmüş oldu. Bu sistem, meclis başkanının Sünni, cumhurbaşkanının Kürt, başbakanın ise Şii olmasını, bakanların ise mezhep merkezli – ulusal kotalar cetveline göre belirlenmesini öngörüyor. Ne yazık ki bu sistemde devlet pozisyonlarını üstlenecek kimselerde aranan liyakat, tecrübe, dürüstlük ve milli olmak gibi nitelikler göz önünde bulundurulmuyor.

Abdulmehdi eksik bir hükümet kurabildi ve o cehennemi daire olan kotalar sisteminin dışına çıkmayı başaramadı. Hükümetin geri kalan kısmı aynı şekilde kotaların kıskacına sıkışmış durumda. Abdulmehdi ise henüz bunu aşmak için herhangi bir sıçrama yapamadı. Esasında etkili güçler kendisine bu yetkileri vermişler, ona bunu yapabilecek bir platform sağlamışlardı. Kendisine düşen görev bu fırsatı kullanıp ülkeyi düzlüğe çıkarmaktı.

Bu kota sistemi, daha önceki tüm hükümetlerde olduğu gibi yozlaşmış ve çürümüş bir siyasi süreci adeta dayatmakta ve her yeni hükümetin kurulmasında kendini yeniden göstermektedir. Tüm tehlikeler ve riskler bütün bileşenleriyle beraber yeniden ortaya çıkıyor. Politik çatışmalar ateşleniyor, toplumsal yapı parçalanıyor, idari ve mali yolsuzluklar yaygınlaşıyor, yozlaşmış siyasi uygulamalar yaygın hale geliyor, bakanlık koltukları utanmadan, arlanmadan, sıkılmadan alınıp satılıyor. Politik ağırlığı olmamasının yanı sıra halkın beğenisini kazanmayan kişilerin -ki bunların bir kısmı ne yazık ki aynı zamanda terör ve yolsuzluk suçlarına bulaşmış, yani kısaca her yönden veto yemiş olabiliyorlar- bakan olarak atanmasında ısrar edilmesi her seferinde aynı sorunların yaşanmasına neden oluyor.

Peki, bunun ne gibi sonuçları olabilir?

Bu sıkıntılı tecrübelerin yeniden yaşanması, Iraklıların etkin politik sınıflara olan öfkelerini yeniden canlandırabilir. Hatta kesinlikle canlandıracaktır. Sürekli ve tırmanan protesto hareketleri biçiminde defalarca kendini gösteren bu öfke, son seçimlerde kendini sandığın büyük bir oranla boykot edilmesi olarak da gösterdi.

Irak’taki halk protestoları 2010 yılından bu yana istikrarlı bir şekilde artıyor. Kamu hizmetleri sisteminin, özellikle de elektrik, su, ulaşım, barınma, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerin bozulması, işsizlik ve yoksulluk sorunlarının katlanması, liyakatsiz ve kifayetsiz kimselere makamların dağıtılması, yolsuzluk ve kötü yönetim nedeniyle kalkınma projelerinin aksaması bu protestoların nedenleri arasında. Geçen yaz meydana gelen protestolar durumu şiddet kullanmanın eşiğine getirmişti.

Sayın Abdulmehdi tarafından kurulan bu yeni hükümetin -önceki hükümetler gibi- meşru bir siyasi süreç altında oluşmadığından -en azından Iraklıların büyük bir çoğunluğu böyle düşünüyor- ve yeniden yapılandırılması veya revize edilmesi düşünülmediğinden dolayı Irak’ı 15 yıl önce sıkışıp kaldığı uzun ve karanlık tünelden çıkarması mümkün gözükmüyor. Bunun bir anlamı da şudur: Tünelden çıkma umudu tamamen kaybolursa Irak halkının söndürülmesi zor olan bu öfkesi bu defa yıkıcı olabilir.