Önümüzdeki dönemlerde Iraklı Kürtlerin maruz kalacakları en büyük tehlike inat, kişisel hesaplar ve yanlış okumalardır. Günümüz koşullarında referandumun yapılması için ısrarcı olunması büyük bir maceraydı. Birçok kişi Kürdistan Bölgesel Yönetimini böyle bir maceraya sürüklenmemesi için uyarmıştı. Referandum yapılmasının sonuçlarının kötü olacağını söyleyerek, Bağdat ile uzlaşmacı bir çözüm bulabilmek için diyaloga girilmesini önermişti. Bu tür uyarı ve öneriler sadece dış kaynaklı değil, Irak Kürdistan’ı bölgesinin içinden de bu yönde telkinler geldi. İç ve dış muhataplar IKBY’ne Bağdat, Türkiye ve İran tehditleri gölgesinde yapılacak bir referandumun reddedilmesi gerektiğini söyledi. Bazı taraflar ise, bireysel ya da partizan hesapların bölgeye ve bölgedeki iktidar dengesine olan etkilerinden endişe duyuyordu.
Gerçekten referandum, yapılmadan önce güçlü bir müzakere kozu idi.Kürtler referandum yapma isteklerini bölgelerinin statüsünü güçlendirmek için kullanabilirlerdi. Kürtlerin bağımsız devlet rüyasının ispatı için referanduma ihtiyaçları yoktu. Kürdistan hükümeti, referandum yapılmasının ayrılma deklarasyonu anlamına gelmediğini ilan etmişti, dolayısıyla, mevcut koşullarda yapılmasına da gerek kalmamıştı. Bugün Kürtler referandum öncesinden daha kötü bir konumdalar. Eğer inatlaşma ve yanlış okuma hali devam ederse durumları daha da tehlikeli bir hale dönüşebilir.
Son gelişmeler ışığında, Bağdat’ta merkezi hükümetin Kerkük’ün ve tartışmalı alanların kontrolünü sağlaması ve 2014 yılının kaotik ortamında kaybettiği Musul ve petrol alanlarının geri alınmasından sonra, kanımca, bölgenin önünde gerçekleşmesi muhtemel dört senaryo var; ilk senaryo, tarafların, durumu sakinleştirmek için, bir süre dondurmaları ve daha sonra diyalog alanını açmaları. Her iki tarafın da pozisyonlarını geliştirmesi ve taviz vermeye istekli olması durumunda bu tür diyalog başarılı olacaktır. Güç kullanarak ayrılma girişiminin, bütün taraflar için ciddi sonuçlar doğuracağını, kavga ve çatışmalara yol açacağını tüm taraflar biliyor. Birliğin zorla ve baskıyla dayatılmasının da, sürdürülebilir olmadığını, Irak’a istenilen istikrarı getirmeyeceği de biliniyor.
İkinci senaryo ise, referandumun sonuçlarından geri çekilmeyi reddetmek ve tüm riskleri göze alarak ayrılma deklarasyonunu açıklamaktır. Bu “intihar” senaryosu pek olası görünmüyor, çünkü Kürt liderler iyi biliyor ki, hesaplar ve hırslar ne olursa olsun, iç, bölgesel ve uluslararası koşullar Kürt devletinin rüyasını gerçekleştirmeyi imkansız hale getiriyor. Mesele sadece bir bağımsızlık ilanı değil, böyle bir adımı kabul edilebilir ve uygulanabilir kılan koşulların sağlanmasıdır.
Üçüncü senaryo, Kürt taraflar birbirini ihanetle ve davayı satmakla suçlamaktadır. Böylesine gergin ve hesap sorma tehditlerinin havada uçuştuğu bir ortamda Kürt partileri arasında çatışmaların ve tasfiyelerin olması muhtemel gözükmektedir.
Bu olayın gerçekleşmesi halinde, bazıları bölgenin bu duruma düşmesinden sorumlu tuttuğu ve kişisel hırsları peşinden giderek referandumun geciktirilmesi veya ertelenmesi önerilerine kulak asmamakla suçladığı Mesut Barzani ve karşı Kürt güçleri arasında çatışma çıkması muhtemeldir. Böyle bir durumda Bağdat ve Barzani karşıtı Kürtler arasında güçlü bir ittifak veya bloğun doğması da mümkündür. Referandumun kendi ülkeleri içindeki Kürtleri etkilemesinden kaygılanan Türkiye ve İran’ın yeni oluşan bu bloğu desteklemeleri de olasıdır. Ne de olsa her iki devlet Barzani’yi uyarmış ve kaygılarını nakletmişti.
Kerkük’teki gelişmelerin ardından Irak’ın Kürdistan bölgesindeki en büyük iki siyasi partisi, Kürdistan Yurtsever Birliği ve Kürdistan Demokrat Partisi arasındaki karşılıklı suçlamalar atmosferinin getirdiği etkiyle, aralarında çatışma oluşması ve kurulan yeni ittifaklar sonucu Kürdistan’da değişiklik yapılması olası gözüküyor. İran’ın Kudüs Ordusu Komutanı General Kasım Süleymani’nin son temasları da durumu bu yöndeki gelişmelere yönlendirmesi muhtemeldir. Özellikle, Kürdistan bölgesindeki diğer partilerle anlaşmaya varmasından sonra, Peşmergeler’in pahalıya mal olacak çatışmalardan kaçınmak için Kerkük’ten ve diğer bölgelerden çekilmesi, durumun bu yönde geliştiğinin göstergesi sayılabilir.
Dördüncü senaryo, Başbakan Haydar el-İbadi hükümetinin, özellikle Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerin kontrolünü ele geçirilmesinden sonra, meselenin çözümü için bir öneri getirmesidir. Zafere ulaşmış, içten ve dıştan desteklenen Bağdadın inisiyatifi ele alarak, Irak’ın toprak bütünlüğünü koruyan ve aynı anda Kürtlerin de haklarını garanti eden yeni adımlar atması mümkündür. Marjinalleşme ve baskı altında tutulmaktan şikayet eden Sünni Araplar dahil, Irak’ın tüm bölgelerinin problemlerine çözüm bulan yol haritasını üretmeden bu ülkenin toprak bütünlüğünü ve birliğini sağlamak mümkün olmayacaktır. Bu tür bir inisiyatif, yukarıda bahsettiğimiz referandum meselesini ve sonuçlarını kapsamakla yetinmeyen bir yol haritasının uygulanmasıyla gerçekleşecektir. Unutulmaması gereken şu ki, Sünni Araplar’ın zulme uğradıklarına dair duyguları olmasaydı DEAŞ ortaya çıkmaz ve kendine militan devşiremezdi. Amerikan işgali sonrası Irak’ın, tüm bileşenlerini kucaklayan, birliği sağlayan, her türlü aitliğin üstünde olan vatandaşlık duygusunu pekiştiren ve ülkeyi kemiren mezhep kavgasına son veren ciddi adımlar atması lazım.
Eğer bu senaryo gerçekleştirilirse, Irak Kürdistan’ı referandumu krizden evrilerek bir çok problemin çözüme yol açan kapıya dönüşebilir.