Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Irak-Lübnan…Kaderin ve gidişatın benzerliği | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

9 Nisan 2003 tarihi, sadece Baas rejiminin yıkılış tarihi değildir. Aksine bu tarihle birlikte İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu Akdeniz ülkelerini yöneten ve aslında Osmanlı mirasının siyasi parametreleri üzerine kurulan iktidar kaideleri yıkıldı. Fakat 9 Nisan sonrasında Irak’ta yaşanan değişim sürecini Suriye’yle irtibatlandırmadan değerlendirmek mümkün değildir. Askeri yönetim sistemlerini pekiştiren Arap politikacılar ve düşünürler, yıllardır göz ardı edilen bir varlık sorusuyla yüzleşiyorlar. Bağdat’taki azınlık merkezli Irak Baas yönetiminin yıkılmasının ardından azınlık merkezli Suriye Baas rejiminin Suriye’yi yönetmeye devam etmesi mümkün müdür? Bölgede Baas rejimlerini yıkma kararına nasıl karşılık verilebilir?

Lübnan’dan ordusunu çekmesi için Suriye Baas rejimine uluslararası toplum tarafından baskı yapılmasını talep etmek için muhalif partiler, bu değişimi fırsat bildikleri zaman bu yıkılışın ilk izleri, Lübnan’da fiili olarak ortaya çıkmıştı. Fakat bugüne kadarki tecrübeler, Baas rejiminin daima farklı bir düşüncesinin olduğunu vurguluyor. Lübnan ve muhalefet, Şubat 2005’te Refik Hariri’yi kaybetti. Bazı komşu ülkelerle ortak olan sınırlar üzerinden cihatçıların Irak’a akın etmesinin ardından 2005 yılında Irak’ta iç savaş patlak verdi. Zira iki ülke, neredeyse devletten geriye kalan yapı ve kurumları yıkacak şekilde derin siyasi krizler ve dikey parçalanmalara eş zamanlı olarak şiddet döneminden geçti. Bu da bölgede ve dünyadaki karar alıcılar nezdinde Lübnan ve Irak’taki istikrarın, nefsi müdafaa savaşında etrafına güvenlik satmaktan vazgeçen Suriye Baas rejiminin değişmesiyle bağlantılı olduğu düşüncesine yol açtı.

Fiili olarak Hariri suikastının ve Baas rejiminin ardından Irak tecrübesinin erkenden sekteye uğratılmasının amacı, siyasal ya da mezhepsel çoğunluğun oy sandıkları aracılığıyla iktidara gelmesini engellemekti. Zira oy sandıkları, milliyetçilik ve ideolojik sloganlardan uzak bir şekilde ülkelerin yeniden biçimlenmesine yardım eden siyasal çoğulculuğu ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca oy sandıklarının enfeksiyonu, Irak-Lübnan kıskacından kurtulmak istiyormuş gibi saldırıya geçen Şam’a da sirayet edebilirdi.

Irak Baas rejiminin yıkılmasının üzerinden 15 ve Suriye Baas rejiminin sendelemesinin üzerinden 7 yıl geçtikten sonra Irak Başbakanı Haydar İbadi, Irak’taki Şiilerin politik hassasiyetlerini ve hesaplarını kısmen yeniden analiz etmeyi başardı. İbadi, ülkesinin çevresinde meydana gelen gelişmelere bölgesel değişim perspektifinden baktı. Öyle ki bu bölgesel değişim, 12 Mayıs sonrası süreçte Irak’ın yeniden konumlandırılması karşısında taktiksel söylemlere ya da bireysel çıkarlara kapılmadan hareket etmeyi gerektiriyor. Fakat gücünü aramaya başlayan Irak, bölgedeki çatışmalara karşı pozitif tarafsızlık seçeneği konusunda kararlı görünüyor. Ancak Lübnan hükümetinin ‘kendini uzak tutma politikası’ olarak isimlendirdiği bu tarafsızlık, Saad Hariri hükümetinin bağlı kaldığı bir slogana dönüştü. Lakin Saad Hariri hükümeti, içeride kararlı ve siyasi bir rol oynayan bütün oluşumlara bu tarafsızlık ilkesini empoze edemiyor. Söz konusu bu oluşumlar, çeşitli Arap başkentlerinde etkili olan bölgesel bir güç gibi hareket ediyor.

Şartlar, Necef’teki dini otoritenin desteğiyle Haşdi Şabi gruplarını çembere alma konusunda Başbakan Haydar İbadi’ye yardım etti. Necef’teki dini otorite, Haşdi Şabi’nin görevinin Irak’ın mukaddesatını müdafaa etmekten ibaret olduğunu belirtti. Ayrıca dini otorite, cihat çağrısının sadece Irak’la sınırlı olduğunu ifade etti. Zira Haşdi Şabi, planlı bir siyasi saldırıya maruz kalmaktadır. Bu saldırının amacı ise, Haşdi Şabi’yi siyasi bakımdan zayıflatarak gelecek parlamento seçimlerinden sonraki siyasal süreçte Haşdi Şabi’nin etkisini azaltmaktır. Böylece İran’ın Iraklı Şiilerin tercihleri üzerindeki etkisi de zayıflayacaktır.

Bu gelişmelerin meydana geldiği bir zamanda İran’ın nüfuz bölgelerinde yer alan bütün halk topluluklarının manevi babası olan Hizbullah, Başbakan Saad Hariri’nin seçenekleri karşısında daha güçlü bir şekilde parlamento seçimlerine katılıyor. Hizbullah, Lübnan Cumhuriyeti’ndeki en yüksek otoritenin koruması altında bölgesel konumunu sağlamlaştırıyor. Söz konusu yüksek otorite ise, Hizbullah’ın Suriye yangınına iştirak etmesini stratejik bir hata ya da Lübnan anayasasına aykırı olarak görmüyor. Şöyle ki Lübnanlı politikacılar, Hizbullah’ın önümüzdeki parlamento seçimlerinde çoğunluğu elde etmesi halinde silahlı gücünü resmi olarak yasallaştırabileceğini düşünüyor.

Iraklılar, İran hegemonyasından kurtulmak için nitelikli adımlar atmakla ve Lübnanlılar da İran hegemonyasını zımni kabul derecesinde ateşkese doğru gitmekle meşgul olurken Batı’nın Esed’e yönelik saldırısının ardından bölgede Suriye’deki çekişmenin geleceğiyle bağlantılı olarak yeni çatışma başlıkları ortaya çıkıyor. Diğer yandan Tahran’ın bölgesel ve uluslararası yol ayrımında Bağdat ve Beyrut’a kendilerini yeniden konumlandırmalarına müsaade edeceği sınırlar, Tahran’dan Bağdat, Şam ve Beyrut’a kadar uzanan otoban üzerinde İran’ın çıkarlarına zarar veriyor. Şöyle ki büyük güçler, Irak ve Lübnan arasındaki gidişatın ve akıbetin benzerliğini sağlamlaştıracak şekilde büyük bir çatışma için toplanıyorlar. Buna dayanarak Doğu Akdeniz’deki bölgesel ve uluslararası nüfuz sınırları yeniden çizilecektir.