Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Irak niçin İran cehennemine itiliyor? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Böyle şeyler sadece ne devletinin tam egemen ne de kurumlarının tam yetkili olmadığı bir ülkede yaşanır. Bu cümleden kastedilmek istenen, bu topraklarda ikamet eden ve hiçbir resmi sıfatı olmayan yabancı bir ülke vatandaşının bu ülke ve devletinin iç işlerine karışmasıdır. 2003 yılında Saddam Hüseyin rejiminin yıkılmasından sonra doğan “yeni” Irak işte bunun canlı ve açık bir örneğidir.

Şiilerin en önemli dini merkezi oması nedeniyle çeşitli ülkelerden Şii din alimlerinin yaşamayı tercih ettiği Irak’ın Necef kentinde, Ayetullah Mücteba Hamaney adında İranlı bir din adamı yaşıyor. Soyadları aynı olsa da İran’ın dini lideri Ali Hamaney ile aralarında hiçbir kan bağı yok ama 2015 yılından beri Necef’te O’nun temsilcisi olarak görev yapıyor. Adına ve makamına bakıldığında aslında vazifesinin din işleri ve İran’ın dini lideri için zekat mallarını toplamakla sınırlı kalması gerekiyor. Ancak Mücteba Hamaney, Necef’e ulaştığından beri başta Irak’taki en yüksek dini merci olan Ayetullah Ali Sistani olmak üzere önemli Şii mercilerin karşı olduğu Velayet-i Fakih rejiminin politik, mezhebi ve fikri propagandasnı yürütüyor.

Bu şahıs asıl görevini bir kenara bırakarak sosyal ağlar, kültür, politika ve halk çevrelerinden yükselen kızgın tepkilerde ifade bulan Irak milliyetçiliğini provoke etmekten ve son aylarda sıkça Irak’ın iç işlerine müdahale etmekten kaçınmıyor.

Bu ayın yedisinde gerçekleştirdiği haftalık basın toplantısında Irak hükümeti Başbaşkanı Haydar İbadi’ye, ABD’nin İran’a uyguladığı yeni yaptırımlar ve tüm dünya ülkelerini bu yaptırımalara uyması konusundaki uyarıları ile ilgili hükümetinin tutumu soruldu. İbadi bu soruya şu şekilde cevap verdi:

“Prensip olarak biz bölgemizdeki bir ülkeye yaptırım uygulanmasına karşıyız. Ambargo ve yaptırımlar rejimleri zayıflatmaz ama toplumları yıkar. Bu nedenle yaptırımları temel ve stratejik bir hata olarak görüyor ve doğru bulmuyoruz. Ama yine de halkımızın çıkarlarını korumak için yaptırımlara uyacağız. Ne yaptırımaları öveceğiz ne de yereceğiz. Sadece onlara bağlı kalacağız”

İbadi’nin bu sözlerinden hiçbir şekilde yaptırımları desteklemediği açık bir şekilde anlaşılıyor. Tek yaptığı kendi mevkinde birinin aksini takınamayacağı politik bir tutum takınmak. Çünkü aksini ifade etmesi durumunda bu, Irak’ın hiçbir ilgisi olmayan bir konuda büyük küresel güçlere karşı çıkması anlamına gelecekti.

İran’ın resmi temsilcisi olmayan, din adamı olması hasebiyle Hameney’in şahsi temsilcisi olan ve Necef’te yaşayan Mücteba Hamaney ise yabancılar için tüm dünya ülkelerinde uygulanan kuralları ihlal etmeyi seçti. Irak başbakanını açıklamalarından dolayı adeta azarlayıp payladı İbadi’nin açıklamalarını “sorumsuz” ve “Irak’ı savunmak ve topraklarını DEAŞ pisliğinden temizlemek için kanlarını feda eden şehitlere ve İran İslam Cumhuriyeti’nin şerefli tutumlarına vefasızlık” olarak niteledi. Bu sözlerle de yetinmeyip İbadi’nin sözlerinin “ABD karşısında kendisini zayıf gördüğünü ortaya çıkardığını ve Irak halkı için bir hakaret olduğunu” belirtti. Aynı şekilde İbadi’nin “ABD ile aynı safta yer aldığını, Irak halkı ile hem din hem de siyasette ortak olan komşu İran’a karşı yürütülen ABD komplosuna boyun eğdiğini” de sözlerine ekledi.

Mücteba Hamaney, geçmişte de sürekli bir şekilde Irak’ın iç işlerine müdahale etmeye çalışmıştı. Geçen Haziran ayında parlamento seçimlerinin sonuçlarının açıklanmasının ardından yaptığı açıklama bunun son örneğiydi. Mücteba Hamaney, o gün Şii siyasi güçlerin ve silahlı grupların liderleri ile General Kasım Süleymani ve İran’ın Bağdat büyükleçisinin de hazır bulunduğu bir görüşme gerçekleştirmiş ve ardından yaptığı açıklamada İran’ın “Komünist, laik ve Baasçı güçlerin Irak’ta yönetimi ele geçirmelerine izin vermeyeceğini” söyledi. Bu sözler, son parlamento seçimlerinde birçok önde gelen Şii ve Sünni şahsiyetlerden daha fazla oy alarak parlamenoya girmeyi başaran bazı kominist ve sivil tarafları hedef alıyordu. Buna benzer bir başka açıklama, İran dini liderinin danışmanı Ali Ekber Velayeti’den geçen Şubat Irak’a düzenlediği resmi olmayan bir ziyaret sırasında gelmişti. İran tarafına baktğımızda ise Tahran’ın İbadi’nin İran’a yapacağı ziyareti iptal ettğini görürüz. Buna ek olarak İran basınında İbadi’ye karşı bir kampanya yürütülüyor. Bazı İranlı yetkililer, seksenli yıllarda yaşanan Irak-İran savaşı için Irak’tan yüzmilyarlarca dolardan ulaşan bir tazminat ödemesini istiyor.

Doğal olarak kendi kararlarını kendi başına alabilen tam bağımsız bir devlette hiç kimse bu kadar ileriye gidemez. 2003 yılında kurulan yeni Irak devleti, egemenliğinden taviz vermeyi bizzat kendisi seçti. Günümüzde hala devam eden ABD- İran desteği ile iktidara gelen siyasi sınıfın kabul ettiği yönetimin mezhep ve etnik kökene göre paylaştırılması sistemi dış müdahalelere kapı aralamaktadır. İktidar, güç ve malın paylaşımı için birbirleriyle mücadele eden siyasi güçler, her zaman dış güçlerden destek almış ve kendi payını kormak için onlardan yardım istemiştir. Bu da zayıf, egemenliğine ve bağımsızlığını koruyamayan ve müdahalelere açık bir Irak devleti ortaya çıkarmıştır.

Başta büyük paralar kazandıran anlaşmalar imzalama imtiyazları olmak üzere imtiyazlar, makam ve mevkiler için yürütülen çatışmalar ve çekişmeler neticesinde hükümet her zaman yarı felç bir durumda olmuştur. Kalkınma için ayrılan bütçelerden yüzmilyarlarca dolar birçoğu İslamcı olan güçlü partilerin kasalarına ve liderlerinin Irak dışında bulunan kişisel hesaplarına akıtılmıştır. Hükümet ve devletin otoritesini ortadan kaldırıp kendi otoritelerini kuran İran yandaşı Şii parti ve milis güçlerine tabi ve Şii çoğunluğa sahip Irak’ın güney ve orta şehirlerinin sakinleri başta olmak üzere halk aslında bu yıkıma bir dur demek için ayaklanmıştır. Iraklılara ne yapmaları ve ne yapmamaları gerektiğini söyleyen, onları İran’ın bölgesel ve uluslararası çatışmalar cehennemine itmek isteyen İranlı yetkililerin açıklamalarının ortaya koyduğu gibi Irak’ın mevcut durumu egemenliğini ve devletin yetkilerini ihlal etmeye davet çıkarmaktadır.

Bundan daha da kötüsü, Irak’ın ABD yaptırımları karşıtı bir tutum benimsemediği için bazı Şii liderlerin de İbadi’yi eleştirmekte ve kınamakta tereddüt etmemeleridir. Hatta bu liderlerden bazıları, Washington’un Tahran’a karşı yaptırımlarını sürdürmesi halinde yaptırımlara uymama ve Irak’taki ABD hedeflerine saldırılar düzenleme tehdidinde bulundu.

Hükümetin İbadi tarafından deklare edilen tutumu doğru olandır. Çünkü Irak’ın milli çıkarlarını korumayı amaçlamaktadır. Aynı şekilde Irak’ın ABD ve İran arasında arabuluculuk rolü oynamasına da imkanı vermektedir. Ancak bazı Iraklı Şii güçlerin tutumları ile desteklenmiş İran açıklamalarının Irak hükümetinin tutumu ile çatışması bu olasılığı azaltmaktadır.