Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Irak, Refik Hariri suikastının arifesinde | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Tahran, Basra’da şoku yaşadı. İran’ın dış baskılara karşı yoğunlaşması için anlaşmazlıkları azaltması ve ikincil çatışmalardan kaçınması gereken bir dönemden geçmesine rağmen bu sert mesaj, Tahran’a çatışma seçeneğini dikte etti. Konsolosluğunun yakılması ile göstericilerin sloganları arasında Tahran, bu kez, Iraklı Şiilerin şikâyetlerinin ve ülkelerinin gerektiğinde takas için kullanılacak bir rehine dönüşmesini reddeden Irak’ın farkına vardı. Ki göstericiler, konsolosluğu Irak’tan çıkarmayı ve İran yanlılarını Irak’taki yönetimden uzaklaştırmayı talep etti.

Basra’nın tahrip edilmesine kadar Tahran, Irak üzerindeki hegemonyasını durdurmasını isteyen Şiilerin dışındaki seslere önem atfetmedi. Fakat Basra’nın tahrip edilmesinden sonra birden tarihi hassasiyetlerinin patladığı Iraklı Şii çevrelerden, Tahran’ın nüfuzuna karşı yeni süreç başladı. Bunun üzerine Tahran, Iraklı Şiilerin inanç, sosyal ve ekonomik konumlarını yeniden tanımlayabilecekleri tehlikesinin hızlıca farkına vardı. Bu durum Iraklı Şiileri, İran’a karşı açık ve doğrudan bir çatışmanın içine sokacak. Geçmişte Tahran, Irak’a yönelik müdahalesini durdurmasını isteyen Şiiler dışındaki seslerin, Şiiler arasında yankısı olmadığı sürece herhangi bir etkisinin olmayacağından emindi. Şayet Şiiler, harekete geçerse İran’ın Irak’taki varlığına yönelik ölümcül bir darbeye neden olabilir. Bu sahnenin tehlikesi ve kontrol altına alınmasının zorluğu karşısında hegemonya düşüncesine bağlı kalan Tahran, eski hataları tekrarlama noktasında ısrarını sürdürdü. İran yandaşlarını, Iraklıları, özellikle de Şiileri tehdit etmeye yönlendirdi ve onlara iki seçenek sundu: Ya Tahran, ya kaos.

Basra’da alevlenen kaosun kara dumanı, ancak Bağdat üzerinde yükseldikten sonra durdu. Söz konusu kara duman, yasal olarak en büyük bloğu açıklama noktasında ortaya çıkan çatışmanın aynı hane içerisindeki iktidar üzerinde silahlı bir çatışmaya dönüşebileceği uyarısında bulundu. Ayrıca bu duman, tarafların kırmızı çizgileri aşmaya hazır olduğunu vurguladı. Aynı zamanda bu duman, Tahran’ın yıllardır Irak’ta ve bölgede ABD projesini hezimete uğrattığını dillendirmesine rağmen katyuşa ve havan füzelerinin, ABD projesine karşı savaştığını ilan eden Irak direnişi adıyla yeşil bölgeye düşmek için döndüğünü belirtti.

Hiç şüphesiz Basra kaosu, kendi silahlı grupları aracılığıyla dengesinin bir kısmını geri kazanması konusunda Tahran’a yardım etti. Fakat en büyük bloğun oluşturulmasını engelleyebilmesine ve Başbakan Haydar İbadi’nin ikinci kez aday gösterilmemesi konusundaki hileli ısrarına rağmen, Tahran’ın dizginleri eline geçirebilmesi imkânsızdır.
Bunun için Esedçi ‘Baas’ hummasına yakalanmış Tahran, Lübnan’da işlediği aynı siyasi hataları tekrar ediyor. Zira oğul Esed, 2004 yılında üzerindeki uluslararası baskıdan uzaklaşabilir ve Emil Lahud’un anayasaya aykırı olarak ikinci kez seçilmemesini sağlayabilirdi. Ancak oğul Esed, Lübnan üzerindeki vesayetini reddeden Lübnan muhalefetini, silah zoruyla Lahud’u yeniden cumhurbaşkanı olarak seçmeye zorladı. Fakat Esed’in inatçılığı, büyük bir jeostratejik başarısızlıkla sonuçlandı. Suriye rejimi, Suriye’nin Lübnan’da varlığının bitmesine yol açan 14 Mart’taki ikinci bağımsızlık intifadasının başlamasının ve Hariri suikastının ardından yenilmiş olarak Lübnan’dan çıkmaya mecbur kaldığı zaman bunun bedelini ödedi. Daha sonra Esed rejiminin nüfuzunu reddetmek ve Lübnan üzerindeki vesayetini bitirmek için Hıristiyanların yanı sıra Müslümanların sesleri de yükseldi. Hıristiyanlar ve Müslümanlar, 11 Eylül’ün sonuçlarından ve 2003 Irak savaşından etkilendi.

Tahran’ı gözetleyen ve İran’ın, oğul Esed’in 15 yıl önce Lübnan’da yaptığına benzer herhangi bir hatasına karşılık vermeye hazır bir yönetim var. ABD yaptırımlarının sonuçları karşısında İran, kartları yeniden karmaya çalışabilir. İran, Şii birliğini korumak için ulusal çoğunluk düşüncesini bitirmek ve safları yeniden birleştirmek isteyebilir. Ki bunun karşılığında Sünni ve Kürt birliği için bir çağrı olacaktır. Böylece Irak, partisel kota sisteminin ve yolsuzluğun içine geri dönecek. Bu da eski formatları reddeden Şii taraflar ile Tahran arasındaki krizin devam etmesine neden olacaktır. Bu durum, Tahran’ın Şii, Sünni ve Kürt ortaklarının kota sisteminin ayrıcalıklarını muhafaza etmek için İbadi’nin yeniden seçilmemesi konusundaki ısrarlarına bir açıklık getirmektedir. Zira kota sistemi, Tahran’ın ortaklarına bir güç vermektedir ki bu güç karşısında da İbadi, Sadr ve Hâkim durmaktadır.

Tahran’ın teslim olması ve Şam rejimi gibi arka bahçesini kaybetmeyi kabul etmesi zor. Bunun için Tahran, taviz vermeye hazır değil. Şu an Tahran, İbadi için yolu keserek kendi adayını dikte etmeye çalışıyor. Çünkü Lübnanlı Müslümanlar gibi Iraklı Şiiler de üzerlerindeki İran vesayetini bitirmeyi talep etti. İran’ın tepkisinin ise Esed ve Esed rejiminin tepkisinden aşağı kalır bir yanı olmayacak. Bunun için Beyrut’tan Bağdat’a kadar yollar, Refik Hariri suikastına karar verme arifesine benzeyen  siyasi mayınlarla döşenmiş durumda.