Cumhurbaşkanı Beşşar Esad tarafından daha fazla kimyasal silah katliamının yapılmaması için Suriye’de müdahalenin faydalı olup olmayacağı konusunda 29 Ağustos 2013 tarihinde İngiltere Avam Kamarası’nda meydana gelen şiddetli tartışma esnasında dönemin muhalif lideri Ed Miliband, müdahale kararının yanlış olduğunu sadece bir kelimeyle ispatlayabileceği konusunda gurur duydu: Irak!
20 yıldan fazla süredir bu dört harfli kelime, demokratik güçler tarafından diktatör rejimlere yönelik müdahalede bulunmanın mantıksızlığını ifade etmenin yanı sıra farklı siyasi eğilimlere sahip politikacılar tarafından başarısızlığı ifade etmek için de kullanılmaktadır.
Iraklı seçmenlerin birkaç gün önce yeni ulusal parlamento üyelerini ve yeni Irak hükümetini seçmek için oy sandıklarına gitmesiyle birlikte Barack Obama ve Ed Miliband’ın küçümseyerek telaffuz ettiği bu sözcüğün(Irak) yerini tuhaf bir şekilde altı harfli başka bir sözcüğün aldığını fark ettim: Suriye!
Irak, dış müdahalelerin sonuçlarını ifade etmek için kullanılan bir sembol haline geldiyse Suriye de tehlikelere maruz kalmış bir millete yardım etme konusunda çekimser kalmanın sonuçlarını açıklamaktadır.
Irak, devlet kurumlarının çökmesi, ülkede iç savaşın çıkması ve Batı’daki reform yanlılarının yürüttüğü kibirli ve iğrenç etnik bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kalmasının ardından modern tarihinin fırtınalı sürecinden çıkmaya çalıştığı bir ortamda Suriye sadece Beşşar Esad ve yardımcılarının güdümündeki öldürme aracından dolayı değil aynı zamanda Rus hava güçlerinden dolayı da küresel düzlemde en büyük uluslararası mezbaha olarak kalmaya devam etmektedir.
Zalimlerin pençesinden kurtulmasının üzerinden bir yıl geçtikten sonra Irak, büyük ölçüde entegre olmamış demokratikleşme stratejisiyle birlikte yeni bir yaşama doğru ilerliyordu. Irak, 2003 yılından bu yana birçok olumlu ve olumsuz gelişmelere sahne oldu. Irak, birçok hatasının yanı sıra çeşitli sıkıntılardan ve şiddetli zorluklardan geçti.
Buna rağmen Irak halkının ezici çoğunluğu iki ilkeye bağlı kalmaya devam etti: Yeni zulüm ve baskı araçlarının tekrar icat edilmesini engellemek ve genel seçimler aracılığıyla yönetimi paylaşmak. Iraklıların iki durumda da başarı kaydettiklerini düşünüyorum. Kendi örtüsü altından yeni despot mekanizmaların ortaya çıktığı yeni “güçlü adam” yaratma girişimleri ikna edici bir şekilde başarısız oldu. Zira bu tür girişimler, eski Başbakan Nuri Maliki döneminde zirve yapmıştı.
Aynı şekilde siyasi süreci kontrol ederek yönetimi işgal etme girişimleri de başarısız kaldı. Öyle ki Amar el-Hekim’e bağlı Bedir Tugayı ve Mukteda el-Sadr’a tabi Mehdi Ordusu, demokratik süreci zorla sekteye uğratmayı başaramadı. Ayrıca Mesut Barzani’nin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde(IKBY) yasadışı referandum yapma girişimi de başarısızlıkla sonuçlandı. Irak’ta yeni başlayan demokratik süreçle ilgili en güçlü ve en çetin zorluk, DEAŞ terör örgütünün eliyle ortaya çıktı. Irak, ağır bedeller ödese de bu zorlukla yüzleşerek bunun üstesinden geldi.
Eskiden askeri müdahaleye sahne olan Irak, doğru bir hat üzerinde gitmese de şu an daha iyi bir geleceğe doğru ilerlemeye başladı. Barack Obama ve Avrupalıların emriyle, kendisiyle askeri müdahale arasına set çekilen Suriye’nin ise daha fazla sıkıntı ve trajedi dışında gideceği hiçbir yön yok.
Irak seçimlerinin şiddet olayları olmadan sessiz bir şekilde geçmesi sevindirici bir haberdir. Yaklaşık 2,3 milyon insanın iç göç listesine alınıp Irak seçim kütüklerine kaydedilmesi için Irak seçimlerinin birkaç ay daha ertelenmesi taraftarıydım.
Yaklaşık yüzde 45’e varan katılım oranı önceki genel seçimlerden yüzde 17 oranında daha az. Bunun sebebi ise, nispeten birçok göçmenin yasal sürece geri dönememesinden kaynaklanmaktadır.
Katılımın düşük olmasının diğer bir sebebi de Irak’ta Şii çoğunluğa sahip çeşitli şehirlerdeki bazı seçmenlerin evlerinde kalıp oy kullanmamaya karar vermesidir.
İran tarafından desteklenen iki liste; yani Maliki listesiyle eski milis komutanı Hadi el-Amiri’nin listesi, büyük miktarda para harcadı. Bu paraların çoğu, doğrudan ve nakit olarak Tahran’dan geldi. 329 sandalyeli Temsilciler Meclisi’nin sandalyelerinden sadece 87’sini bu iki liste kazandı. Bu da onların mezhepsel platformları açık ve net bir şekilde temsil edeceklerini gösteriyor.
Ayrıca beklenen birçok etkiyi gerçekleştiren Başbakan Haydar İbadi’nin listesi de başarısız oldu. Kısmen bunun sebebi de DEAŞ’ı yenen “Fatih” sıfatıyla listenin lideri etrafında büyük bir karizmatik şahsiyet inşa etmeye çalışmasından kaynaklanmaktadır.
Bu seçimler, Necef mollalarının sahip olduğu nüfuzun hacmine ışık tuttu. Bu mollalar arasında önde gelen şahsiyetlerden birisi olan Ayetullah el-Uzma Ali Muhammed el-Sistani, seçim listelerinden herhangi birini desteklemeyi reddederek seçmenleri sadece sorumsuz ve egoist politikacıları takip etmeye çağırdı. (İran vatandaşı olduğu için Ali Muhammed el-Sistani’nin oy kullanma hakkı yok.) Diğer birçok molla, sessiz kalıp izlemeye koyuldu. Bu, birçok mollanın ustaca oynadığı ve Irak halkının çoğunun bir model olarak değil de dikkat ve tedbir amaçlı baktığı molla rejimini ifade eden takiyye rolünün bir gereğidir.
İran destekli partilerin olduğu bir ortamda oylamaya katılım oranının yükselmesine rağmen IKBY’deki siyasi sahne değişti. Diğer yandan Türkiye’ye yakın partilerin kendi tutumlarını sürdürmeleri çelişkili durumlardan birisidir. Özetle her şeye rağmen Iraklı Kürtler, Washington’un Irak’ta liderlik rolünü oynaması şartıyla ABD’nin destek deposunu temsil etmeye devam ediyorlar.
Birtakım Batı merkezli basın-yayın organlarının İran’da İslam Cumhuriyeti’nin yeni hayali başarısını icat etme girişimlerine rağmen Irak seçimleri, Irak halkının büyük çoğunluğunun Tahran’ın ülkelerinin içişlerine devamlı müdahale girişiminden rahatsızlık duyduklarını ispatladı. Irak parlamentosuna yeni seçilenlerin üçte ikisinden fazlası, ya İran’ın Irak’ın içişlerine müdahale etmesine açık bir şekilde karşı çıkıyor ya da Irak-İran ilişkilerinin iyi komşuluk sınırının ötesine geçmemesi konusunda ısrar ediyor.
Geçen salı günü İran Devrim Muhafızlarına bağlı Kudüs Gücü Komutanı ve Humeyni devrimini ihraç etmekten sorumlu Kasım Süleymani, Tahran’a bağlı yeni bir koalisyon oluşturmak için ümitsiz bir girişimle Bağdat’a gitti. Buna rağmen belki de Kasım Süleymani, Lübnan ve Suriye’deki başarısızlık silsilesine sadece bir yenisini daha eklemekte başarılı oldu.
Bu, İran’ın Irak politikalarından tamamen vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Humeyni rejimine ait bir krizle bu sürecin hızlandırılması mümkün olmasına rağmen bu politikadan vazgeçme, şu an olabilecek en uzak ihtimaldir. Dolayısıyla yeni Irak başbakanı ve Bakanlar Kurulu, önceden George W. Bush ve Barack Obama yönetimlerinin yerleştirdiği yöntemi takip etmek için İran ve ABD’nin bazı direktiflerine ve onaylarına ihtiyaç duyabilir.
Başkan Donald Trump, seleflerinden miras olarak kalan bazı politikalara yönelik yaptığı gibi bu yöntemi de değiştirmek isteyebilir. Trump, bu yöntemi değiştirerek İran’ı tamamen uzaklaştırmayı amaçlayabilir. Ancak bu, modern demokratik ülkelere dönüşmeleri konusunda Almanya, Japonya, Güney Kore, Tayvan ve diğer devletlere yardım ettiği tarzda ABD’nin güçlü ve gerçek kararlılığını gerektiriyor.
Bu seçimlerden çıkarılabilecek ana ders şudur. Irak halkının büyük çoğunluğu, etnik ve mezhepsel bölünme yerine gerçekten ulusal kimliğe yoğunlaşmak istiyor. Yeni seçilmiş parlamentonun görev süresi sona ermeden önce Irak, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından ulusal bir devlet olarak yeniden ortaya çıkışının 100. yıldönümünü kutlayacak. Bütün ümidim, Irak halkının ülkeyi kurtarma girişimlerine karşı çıkanların hatalarını kanıtlamak için bu büyük kutlamaya hazırlanmaya başlamasıdır.