Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Irak ve gelecekteki kaderi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İsrail, İran milislerini ve Lübnan Hizbullahı’nı, Ürdün’ün kuzeybatısındaki Dera bölgesinden uzaklaştırdı ve böylece Ürdün’ün ulusal güvenliğini tehdit eden girişimler engellenmiş oldu. İsrail, Esed rejiminin Golan Tepeleri’ni yeniden kontrol edebilmesi için İran milisleri ve Hizbullah’ın buradan uzaklaştırılmasını rejime şart koşmuştu. Rus himayesinde Esed rejimi ile İsrail’in anlaşması, Ürdün’ün çıkarına olmuştur. Ürdün’deki kriz sona erip, Suriyeli mülteciler Dera’daki evlerine döndüklerinde, İran elektrikleri kesti ve bu bölgeye düşen enerji payını düşürdü ve bu nedenle Güney Irak’ta içme suyu ve elektrik gibi temel hizmetleri talep eden gösteriler başladı.

Irak’ın güney vilayetlerinde protestocuların talepleri meşru olduğu için gittikçe yayıldı. İnsanlar çadırlarını 50 santigrat dereceye yakın sıcak bir atmosferde kurdular, bölgenin merkezi yönetiminde bulunan bazılarının ihmalinden sonra sabırları taşmaya başladı, zira bu bölge Irak’ın gelirlerinin çoğunu karşılıyor. Basra, Musenna, Necef ve Kerbela gibi güney ve merkez iller nelerden dolayı şikâyette bulunuyorlar ise Irak’ın tüm illeri de aynı şeyden şikâyetçiler. Çoğu devlet kurumunda yolsuzluk alabildiğine yaygınlaşmış durumda ve belli siyasi sınıf bundan nemalanmaktadır. Bu durum, işsizlik, kötü hizmetlerden, ayrıca rüşvet ve gasp gibi mali suçlardan muzdarip Irak vatandaşının yaşam standardına yansımış durumda. İkinci haftasına giren protestolar, kısa sürede Irak hükümeti tarafından kontrol edilebilir. Zira Başbakan Haydar İbadi Basra’da kalkınma projeleri için 3 milyar dolar ayırmıştı. Aynı şekilde hükümetten bir ekibi buraya göndererek aşiret liderleri ile görüştürebilir ve öfkeli gençleri yatıştırmak için bu kanaat önderlerini kullanabilir. Su ve elektrik gibi hizmetlerin sağlanmasından sorumlu olan yetkililer hakkında soruşturma başlatabilir. Ancak, halkın, bu taleplerinin karşılanacağına dair ikna olabilmesi için koalisyon hükümetinin oluşumunu hızlandırmak ve meclis oturumlarını bir an önce başlatmak gerekmektedir. Çünkü bu kaosun en önemli nedenlerinden birisi de yönetim boşluğudur.

Irak gibi büyük, doğal ve insani kaynaklar açısından zengin bir ülke, 2003’ten beri nasıl bu hale geldi? İnsan düşünmeden edemiyor. Saddam Hüseyin rejiminin yıkılmasından sonra ayakları üzerinde bir türlü duramadı ve hatta yönetişimin olumsuz bir örneği haline geldi. Irak modeli, iç karışıklıkların yanı sıra topraklarının sürekli fırsatçı dış müdahaleye maruz kalması yönüyle de olumsuz bir modeldir. Arap coğrafyası, 2011 devrimlerinden sonra politik ve ekonomik açıdan acı çekmesine rağmen, bu sıkıntılara maruz kalmış halkın yaşadığı ülkelerin çoğu, bu etkilerden bir şekilde kurtulmaya çalışıyor. Adımları durmuş ya da yavaşlamış olsa bile bu yönde büyük çaba harcıyor. İran müdahalesinin salgınından muzdarip olan ülkelerden Irak, Lübnan, Suriye ve Yemen, devrimlerin öncesinde ve sonrasında bir türlü rahat yüzü görmediler. İran’ın nüfuz ettiği her ülke idari ve siyasi açıdan bozulmuş ve bir terör sarmalının içine itilmiştir. Irak, dört yıl önce Musul’un kuzeyinde olduğu gibi, İranlıların krizleri körüklediği en kolay ülke olmaya devam ediyor. Zira Musul’a DEAŞ’ın yerleşmesinin nedeni İran’dır. Bu mesele merkezi hükümet ve müttefik ülkeleri o günden bu yana sürekli meşgul etmiştir. Bugün ise, güneydeki kaosun yayılması, krizin uzaması ve komşu devletlere sıçraması için engeller ve sorunlar çıkarmaktadır. İran’ı Kasım ayında zorlu günler bekliyor. ABD Başkanı Donald Trump İran’ın petrol ticaretine bu tarihte büyük bir darbe vuracak ve İran petrolüne alternatifler enerji kaynaklarının kullanılabilirliğini sağlamak için çaba sarf edecek. Başkan Trump’ın nükleer anlaşmadan çekildiğini duyurması, Aralık ayından beri durmayan halkın öfkesi, ekonomik krizlerin patlak vermesinin beklenmesi, İran’ı büyük bir sıkıntıya sokmuştur.

İran, bölgedeki kazanımlarını ve gücünü ortaya koymaya çalışıyor ve kendisini ABD yaptırımları ile kolaylıkla cendereye alınmayacak bölgesel bir güç olarak sunuyor. Trump yönetimine kendisinin Irak’ta sadece Devrim Muhafızları aracılığıyla değil, aynı zamanda İran adına çalışan Haşdi Şabi gibi Iraklı silahlı milisler, Irak Hizbullah’ı, “Ehl-i Hak Tugayları” ve bunun dışındaki grup ve siyasi partiler aracılıyla bulunduğunu hatırlatıyor. Birçok insan da zaten Irak’ta yaşanan sıkıntıları Amerikan işgalinin bir sonucu olarak görüyor. İran, Irak kartını Washington’a karşı bir koz olarak kullanabilir. Savaş ve kaos oluşturarak güney Irak’ı karıştırabilir. Göstericiler arasına sızarak onları kışkırtabilir. Irak’a komşu petrol alanlarını, rafinerileri ve sınırları tehdit edebilir. Fakat ahlaki ve ulusal sorumluluk, oluşması beklenen yeni hükümette ve halkın seçtiği Temsilciler Meclisindedir. Bütün illerde kapsamlı bir kalkınma uygulayabilir ve yolsuzlukları tespit edip gerekli önlemleri alabilir. İran’ın Irak’taki nüfuzunu kullanarak hükümeti ve parlamentoyu etkisiz kılmak istemesine teslim olmamak gerekir. Irak büyük bir ülkedir. Bugün protestoların yaşandığı bölge, İran’ın Irak’taki varlığına karşı çıkan ve bunun için sesini yükselten, hakkını arayan Şii Arapların bulunduğu bölgedir. Hükümetin, bu sıkıntılı atmosferde, 3 milyar dolar vermek için halkın sokağa dökülmesini beklemesi gerekmiyordu. Zira diğer vilayetler bu metodu kendine yol edinebilir. Iraklılar yıllardan sonra ülkelerini yeniden canlandırmak istiyorlarsa, onları elektrik, su, istihdam ve yolların onarımından mahrum bırakan mezhepçi uygulamalara, siyasetçilerin yolsuzluklarına ve İran’ın piyonlarına karşı durmak zorundadırlar.