Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Irak ve tangonun düşüşü | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bir Iraklı siyasetçi ile telefonda görüştüm. Arama amacımı hemen anladı ve bana kendisini ne zaman ziyaret edeceğimi sordu. Ben de kendisine “Hükümeti kurduğunuz zaman” karşılığını verdim.” Sözlerime gülerek şunları söyledi:

“O halde korkarım ki ziyaretin çok gecikecek. Çünkü her zaman olduğu gibi bizden çok daha büyük bir oyunun içine düştük. Hükümeti kurabilmemiz için pratik olarak Brett McGurk (ABD Başkanı’nın DEAŞ’la Mücadele Özel Temsilcisi) ve Kasım Süleymani (Kudüs Tugayı Komutanı) arasında bir uzlaşıya varmamız gerekiyor. Her ne kadar Irak toprakları üzerinde Tahran ve Washington arasında yaşanan gerilim yeni olmasa da, bu sefer karşılıklı bir kemik kırma savaşına doğru evrilmeye başladığını da inkar edemeyiz. Donald Trump yönetiminin nükleer anlaşmadan çekilmesi ve ABD’nin İran’a karşı sert yaptırımlara dönmesi ile başlayan kriz bizim sorunumuzun arka planını oluşturuyor.”

Söz konusu siyasetçi sözlerini şöyle sürdürdü:

“Hükümeti kurmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Saddam Hüseyin sonrası dönem, Iraklı bileşenler arasındaki sorunları onarmaktan çok daha da büyüttü. Tarafların açıktan yaptığı nezaket dolu açıklamaların hiçbir önemi yok. Geçen yıl yapılan refarandum ve ardından gelen disipline etme sürecinden beri Arap-Kürt ilişkilerinin kötüye gittiğini kanıtlamak bile gereksiz. Aynı şekilde Sünni- Şii ilişkileri de çok iyi değil. Bu tabloya bir de bu bileşenlerin kendi içerisindeki ayrışmaları ekle. İran’ın tüm yoğun çabalarına rağmen Şii taraf bile kendi arasında bölünmüş halde. Tek bir çatı altında çekilmiş hatıra fotoğrafı Sünni Araplar arasındaki anlaşmazlıkları saklayamıyor. Kürt tarafının yol ayrımlarında daha fazla bölündüğü ise zaten herkesin bildiği bir gerçek”.

Iraklı siyasetçi sözlerinin devamında şu ifadeleri kullandı:

“Saddam’ın düşmesinden bu yana Irak topraklarında ABD-İran nüfuzu bir şekilde birlikte yaşamayı başarabildi. İran bu durumdan ilk önce ABD’yi Irak’tan çekilmeye ikna etmek, ardından Obama döneminde nükleer anlaşmaya ulaşmayı kolaylaştırmak için mümkün olduğunca yararlandı. Ama bugün durum çok farklı. İran ekonomisi kötü bir durumda. Trump yönetiminin deklare ettiği politikada sonuna kadar ilerlemesi durumunda İran’ın da bu denklemi bozma ve ABD nüfuzunu daraltma kararı alması çok da uzak bir ihtimal değil. Bu tür bir savaşın hem Irak’taki iç dengeler hem de Irak’ın bölgesel pozisyonu açısından kendince bir bedeli olacaktır.”

Politikacı konuşmasının sonunda Irak’ın hasta olan tek ülke olmadığını hatırlatmayı da unutmadı. Lübnan’ın da Tahran ve Washington arasındaki yükselen kriz nedeniyle doğumu gittikçe geciken yeni hükümetini kurmaya çalıştığını söyledi. Her iki ülkede de tarafların payları konusunda yaşanan anlaşmazlıkların, çok daha büyük ülkelerin politikaları ile ilgili olduğunu belirtti.

Daha sonra görüştüğüm bir diğer siyasetçi çok daha karamsar bir tablo çizdi. Bana, basında yer alan İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de kendisine bağlı milis güçlerine farklı menzillerde füzeler verdiğine ve bu ülkelerde füze fabrikaları kurduğuna dair haberleri hatırlattı. Suriye’deki Rus askeri varlığının İran’ın tam anlamıyla özgür bir şekilde hareket etmesini engellediğine dikkatimi çekti. Tahran’ın İsrail ve Körfez ülkelerini tehdit etmek amacıyla Irak’ta bir füze gücü konuşlandırması ve bilhassa Irak’taki Haşdi Şabi milislerine Husilere verdiğine benzer bir görev vermesi halinde, Irak dramında yeni ve zorlu bir başka sayfanın açılacağını belirtti.

Görünüşe bakılırsa bir kez daha Iraklılar oyunun dışına itiliyorlar. Seçim sandıklarına tekrar tekrar başvurmalarına rağmen politikacılar, Irak’ı dış oyuncuların elinden kurtarma fırsatını bir kez daha ellerinden kaçırmış görünüyor. Irak’ta devlet mantığının halen en zayıf oyuncu olduğu, açgözlü iç ve dış güçlerin anayasayı ihlal etmeyi doğal ve kabul edilebilir bir icraata dönüştürdükleri çok açık.

Saddam rejiminin yıkılmasının üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen Irak’ın bu durumda olması mantıklı mıdır? Acı olan şu ki; Iraklı politikacıların bu kötü duruma gerekçe olarak, yok olan rejimi ya da Paul Bremer’in orduyu terhis etme kararını göstermeleri de artık mümkün değil. Yine acı olan şu ki; Irak, Saddam’dan sonra modern yüzyılda yaşanan en büyük yolsuzluk ziyafetine şahit oluyor. Bazıları bunun, Irak’ta yaşananların Rusya’nın Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından yaşadığı yolsuzluklardan çok daha büyük olduğuna inanıyor. Kaybolan milyarların öyküsünü belgelemeye bile gerek yok. Bu açgözlülük artık bir hastalık olmaktan çıkıp, zayıf aşılama çabalarının korkutamadığı bir salgına dönüşmüştür.

Siyasi ve ekonomik açgözlülük, intikam eğilimleri ve galibiyet sevinci, Irak bileşiminin ruhunun onarılmasını engellemiştir. Ne kendisini muzaffer gören taraf zaferini akılcı bir temele, ne de kendisini yenilmiş olarak gören taraf yenilgisini akılcı bir zemine oturtabildi. Asıl kazanan fırsatçılık, erteleme ve dış güçlere oynama mantığı oldu. DEAŞ’ın kanlı bir şekilde doğumu, ülke ve kurumlarının bağışıklıktan yoksun olduğunu açığa çıkardı. Bu tür zihniyetler, üzerinde uzlaşmaya varılamayan bölgeler sorununun çözüme kavuşturulmasını talep eden 140. maddenin hayata geçirilmesinin önüne geçmiştir. Bu da Arap-Kürt tangosu arasındaki uyumu bozmuştur. Tıpkı sınıfçı politika ve fırsatçılıkların Şii-Sünni tangosunun uyumunu bozması gibi. Bu ortamda pay elde etme ve milis güçleri mantığı tekrar anayasa, devlet ve kurum mantığının önüne geçmiştir.

Normal Lübnanlı vatandaşların sorumluluktan muaf tutulamayacağı gibi Iraklı vatandaşların da ülkelerinin düştüğü bu durumdan sorumlu olmadıkları söylenemez. Vatandaşlar bir yandan yozlaşmış ve açgözlü kimselerden, devleti soyanlardan şikayet ederken, diğer yandan sadece sınıfsal nedenlerle gidip acısını çektiği bu trajediyi yaratanları tekrar seçiyor. Fırsatların kaçırılmasında vatandaşlar da siyasi güçler ile eşit ölçüde sorumludur.

Bakanlıkların bütçelerini hortumlayan açgözlüler karşısında sessiz kalan Iraklılar nasıl elektrik, su ve temel hizmetler gibi doğal taleplerde bulunabilir ki? Bir ülke dış güçlere itaat, intikam ve açgözlülük savaşlarının ortasında, krizler denizinde boğuluyor ve serveti yağmalanıyor.

Iraklı vatandaşların Kasım Süleymani’nin politikacılara uyarılar, bandajlar ve güvenceler dağıttığı gezilerinin ve McGurk’un yine Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile görüşmeler gerektiren ziyaretinin sonuçlarını beklemesi mi gerekiyor? Gelecek dönemde Irak’ta İran-ABD arasındaki uyumun kesin olarak sona ermesine şahit olmamız halinde bilmeliyiz ki bu, içerideki tangoda yaşanan uyumsuzluğu da gün yüzüne çıkararak Irak’ı yeni bir kaos dönemine sokacaktır.

Tam anlamıyla bir devlet olmadan çözüm mümkün değildir. Bunun için de tango olmazsa olmazdır. Dansta başarılı olmanın şartı partnerini anlamak ve adımlarının onun adımlarına uymasına dikkat etmektir. Iraklı ve Lübnanlı politikacılara tango dansının temel ilkeleri konusunda yoğunlaştırılmış dersler verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Unutmayalım ki açgözlülük hem dansın uyumunu bozar, hem de devleti öldürür.