Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Irak’ın iyileşme mücadelesi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Gözlemciler, Irak’ın siyasi geleceğiyle ilgili sadece iki varsayımın olduğunu düşünüyorlar. Ya iyileşme ki iyileşmenin şartları var ya da Irak’ın geri kalan bölgelerini yok edecek yeni bir çatışmaya girmek.

İyileşmenin belirtileri iki tutum üzerinden ortaya çıkmaya başladı. Birincisi Iraklı Şii otoritenin yani Ali Sistani’nin geçen haftaki tutumudur. Çünkü Ali Sistani’nin sözcüsü, “Devlet otoritesinin dışında silahlı güç olmaz” prensibinden hareketle Haşdi Şabi’nin silahlarını devlete teslim etmesi gerektiğini ve iki silahlı güce sahip devletin kaos anlamına geldiğini açıkladı. Bundan birkaç gün önce Iraklı Şii lider Mukteda el-Sadr, kendisine bağlı milislerin feshedilip silahlarının devlete teslim edildiğini duyurmuştu. Bu durum, Başbakan Haydar İbadi’nin yaptığı açıklamayla birlikte Irak devletini sevindiren bir gelişmedir. İyileşmeyle ilgili diğer bir durum ise, Kuveyt’in Irak’taki zarar gören bölgelerin imarı için Şubat 2018’de düzenlenecek olan destek konferansına yaptığı çağrıdır.

Fakat sahadaki gerçekler, dini otoritelerin, Irak devletinin ya da uluslararası toplumun açıklamalarından farklılık arz ediyor. Çünkü Irak sahasında iyileşmeyle ilgili gerçekleşmeyen şartlar var. Bu şartlar, niyetlerin açıklanmasından daha karışık bir yapıda bulunuyor. Diğer yandan 87 yaşına ulaşan Ali Sistani’nin halefinin kim olacağıyla ilgili kulislerdeki tartışmalar devam ediyor.

İran rejimi, Sistani konusunda herhangi bir müttefik görmüyor. Zira Sistani, ‘sessiz havza’nın destekçilerindendir ki bu ekolün rolü, yaşamla ilgili durumları idare etmeleri için taraftarlarına rehberlik etmekle sınırlıdır. Yani Velayet-i Fakih (Konuşan Havza), düşüncesini ve devletin içişlerine müdahale etmeyi onaylamıyor. Bunun için İran devleti ve İran’ın Irak’taki müttefik güçleri, Sistani’den sonra kendi ekollerine yakın dini bir otoritenin gelmesini tercih ediyor. İran’ın teveccühlerine bağlı olmasa bile söz konusu otoritenin en azından siyasi velayeti desteklemesini umuyorlar. Diğer taraftan bazı Şii Arap müçtehitler, Irak’taki Şii otoritenin siyasi sessizliğe yakın bir şekilde devam etmesini; yani devletin siyasi işlerine doğrudan değil de Irak devletinin çıkarlarını gerçekleştirecek şekilde gerekli durumlarda müdahil olmasını düşünüyor.

Ayetullah Humeyni tarafından söylenen, kendisi hayattayken siyasi olarak uygulanan ve Ali Hamaney dönemine kadar uzanan Velayet-i Fakih, Şii düşüncesinde yenidir. Pek çok otorite, Velayet-i Fakih düşüncesine bağlı kalmıyor. Çünkü Velayet-i Fakih fikri, zayıf fıkıh kaynaklarına dayanarak tesis edilmiştir. Belirli bir tarih diliminde İran’daki yönetimin söz konusu otorite tarafından ele geçirilip İran’daki siyasete hâkim olmasına neden olan geçici faktörlerden dolayı Velayet-i Fakih düşüncesi, etkili bir şekilde yükseliş göstermiştir. Öte yandan bu otoritenin desteklenmesi için sahada birtakım araç-gereçler oluşturularak mezkûr otorite genişletilmeye çalışıldı ve ‘konuşan’ ya da ‘katılımcı’ havza şeklinde isimlendirildi.

Velayet, geleneksel Şii fıkhında mevcuttur. Fakat buradaki velayet, toplumda reşit olmayanların, muhtaçların ve zayıfların himaye edilmesidir. Veli (muhtar), maddi gücü olduğu kadar toplumdaki bu kesimi gözetir. Bu çerçevede genellikle velinin popülerliğiyle mevcut maddi destek arasında doğru bir ilişki vardır. Çünkü veli, geniş bir popülariteye sahiptir. Yani daha çok para akışı sağlanır. Diğer yandan velinin çevresi zengin olduğundan dolayı müritleri çoğalır.

Humeyni’nin icat ettiği şekilde ‘genel velayet’ konusuyla ilgili tartışmalar hala devam ediyor. Bu tartışma, Şii mezhebinin eğitim kürsülerinden birisi olan Kum şehrinde sessizce yürütülen bir tartışmadır. Eğitimin birinci kürsüsü ve bazılarına göre en önemlisi olan Necef’te ise, tartışma alenen ve açıktan yürütülüyor. ‘Konuşan’ velayete karşı çıkanlar, bunun fikrî açıdan yok olacağını düşünüyorlar. Yönetimde Veliyyü’l-fakih, münezzeh bir şahıstır. Bir siyasetçi olarak Veliyyü’l-fakih, halkının refahından, istikrarından ve gelişmesinden sorumludur. Bu şekliyle o, beklenen Mehdi’nin ortaya çıkışını engelliyor. Çünkü Mehdi’nin ortaya çıkış şartlarından birisi de toplumdaki durumların fesat, zulüm ve kötüleşme seviyesine ulaşmasıdır. Dolayısıyla müritlerine daha iyi bir yaşam sunması gereken fakihin dünyevi hükmünün; beklenen imamın ortaya çıkış şartlarıyla nasıl uyumlu olacak?

Irak’taki çatışma, ılımlı otoritenin kime miras kalacağı konusunda değildir. Bu, etnik yani Arap ve Kürt çekişmesine kadar uzanan bir çatışmadır. Olayların gelişmesinden öyle anlaşılıyor ki Kürt meselesi, Irak siyasetinde var olmaya devam edecek. Dolayısıyla Kürt meselesiyle ilgili bir çatışma çıktığında, DEAŞ’a karşı yürütülen mücadelenin söz konusu çatışmaya nispeten daha düşük maliyetli olduğu görülecektir. Zira bütün dünya DEAŞ’a karşıydı. Fakat dünyada Kürt meselesinin destekçileri bulunuyor.

Diğer yandan DEAŞ’ın ortaya çıkmasına zemin hazırlayan sebeplerin bir kısmı, 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden sonra Irak’taki yönetim tarafından farklı şekillerde yapılan siyasi hatalardır. Aynı şekilde İran rejimi, diğerlerine karşı belli bir kesimin tarafını tutarak Irak’ın iç işlerine düzensiz bir şekilde müdahalede bulundu. Bu yanlışların bir bölümü, Haydar İbadi hükümeti tarafından düzeltildi. Ancak söz konusu yanlışların önemli bir bölümü, hala askıda bekliyor ve ciddi bir düzeltmeye ihtiyaç duyuyor. Fakat yönetimdeki güç dağılımı ve güç merkezlerinin çeşitliliği, Haydar İbadi hükümetinin İran nüfuzunu engellemek için önemli adımlar atmasına ket vuruyor. Veyahut bu durum, bazı Iraklı oluşumların rejime karşı olan nefretlerinin hükümet tarafından düzeltilmesini engelliyor.

Zira Irak’taki oluşumlar, rejimin kendilerini marjinalleştirdiğini ve sahadaki çalışmalardan uzaklaştırdığını düşünüyor. Bu da kaybolup ortaya çıkan Irak’taki ateşin üzerine yağ dökmek oluyor. Bu yağ, Irak’ta genel ve siyasi idarenin her köşesine yayılan yolsuzluk cinidir. Söz konusu yolsuzluk, herhangi bir finansörün (hükümet ya da uluslararası şirketler) ekonomik açıdan Irak’a yardım etmek için risk almasını engelleyecektir. Sadece rakip değil, aynı zamanda tutarsız güçler, bugün Irak’ta birbirleriyle isteksiz bir şekilde yaşıyorlar. Çünkü her tarafın projesi farklılık arz ediyor. Çatışmaları barışçıl bir şekilde çözme mekanizmasına ihtiyaç duyan bir toplumda bir tarafın diğer tarafa karşı zaman zaman aktif bir çatışmaya girmesi gerekecek. Şayet uluslararası toplum, Haydar İbadi hükümetinin gemisini yüzdürmek istiyorsa Haziran 2018’deki (eğer olursa) genel Irak seçimlerinden sonra makul siyasi bir uzlaşmanın çıkmasını sağlar. Fakat ihtimaller, birçok tehlikeye açık. Aynı zamanda bu tehlikeler, Irak’ın etrafına da taşabilir.

Sonuç olarak Irak’ta İran’ı destekleyen farklı güçler, Tahran’ın istediği gibi İran’daki Velayet-i Fakih tarzında dini bir devlet tesis edemedi. Aynı zamanda Irak’taki diğer güçler de şu ana kadar ulusal, sivil ve adaletli bir devlet meydana getiremedi.