Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Irak’ta nadir bir fırsat… bir kere daha kaybolabilir | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Eski baş editör yardımcısı, 2009’dan 2011’e kadar Washington’daki Ortadoğu ofisinin müdürü olarak hizmet verdi ve şu anda BAE’nin The National Gazetesinin yazı müdürü.

Çeşitli iç ve dış baskılar arasında, Irak’ta yeni hükümetin kurulması amacıyla siyasi liderler, yeni ittifaklar üzerine sürekli istişareler yapıyorlar. Korkulan o ki, her parti kendi çıkarlarını pazarlıklarla güvence altına almak isterken Irak’ın çıkarları göz ardı edilecek. Bu pazarlıklar 2003 savaşı sonrası Irak’a empoze edilen parlamenter sistem ve partilerin kendi içindeki bölünmelerinden sonra Irak’taki politik uygulamanın ayrılmaz bir parçası haline geldi ve dolayısıyla hükümeti oluşturan çoğunluğun tek bir partiden çıkması neredeyse imkansız hale geldi.

Hükümeti kurmak için yeni bir koalisyona ilişkin devam eden istişareler, 329 sandalyelik parlamentonun 54’ünü kazanan ‘Sairun (Yürüyoruz)’ ittifakının lideri Şii din adamı Mukteda es-Sadr’ın önemli bir konuma yükselmesini sağladı. İlginçtir, zamanında devlet dışı silahlanmanın en güçlü destekçilerinden biri olan ve sonradan lağvolan ‘Mehdi Ordusunu’ kuran El Sadr, günümüzde Irak’ı yolsuzluk batağından kurtarmak, toplumun militarize olmasını önlemek ve teknokrat bir hükümetin oluşturulması için ümit beslenen adam haline geldi.

Bugün Sadr, din adamlarını mı, popülistleri mi, Şiileri mi, reformcuları mı yoksa milisleri mi temsil ediyor? Sadr, kısmen de olsa hepsini temsil edebilmekte ve bu türden çoklu çelişkiyi sadece Irak gibi bir ülkede bulabiliriz.

Sadr’ın yolsuzlukla mücadele hattına ve Irak kimliğine olan bağlılığı her şeyden önce popülaritesinin farklı gruplar arasında çok yönlü olarak ortaya çıkmasını sağladı.

Irak parlamentosunun ve Yeşil Bölgenin 2016’da Sadr yandaşları tarafından basılması Sadr ve destekçileri için önemli bir kırılma noktasıydı, zira bu tür eylemi yapmak için yeterli gücü olduklarını anlamalarını sağladı. Baskın eylemi devlete saygı ilkesi açısından reddedilse dahi, egemen sınıfın yolsuzluğuna karşı halkın tepkisini vermesi açısından önemli ve ses getiren bir eylemdi. Zira devleti yönetenler devlete gereken saygıyı göstermemişse, bundan zarar görenlerden gereken saygıyı istemek zor olacaktır. 2016 yılından beri Sadr yolsuzlukla mücadele ve teknokratların kontrolündeki bir hükümetin kurulmasını isteyenlerin önde geleni oldu. Günümüzde ise, yolsuzlukla mücadele ve milli devletin kurulmasıyla ilgili, El Sadr’ın vadettiği yapması için gereken fırsat doğmuştur. Fakat; muhalefette olmakla iktidarda olmak farklıdır, Iraklılar da, Sadr ve müttefiklerinden, diğerlerinden farklı olmasını beklemektedir.

Sekiz yıl önce, Iraklılar, eski Irak Başbakanı İyad Allavi liderliğindeki “ulusal listenin” parlamentoda en yüksek sandalye sayısını kazandığında, aynı atmosferi yaşamıştı. Ulusal Liste, mezhep kimliği ekseninde bölünmeyi seçmenlerine vadettikleri için galip gelen oldu. Ancak, Tahran’ın desteği ve Washington’un terk etmesi sonunda yapılan partiler arası siyasi istişareler, İran tarafından desteklenen Şii İslamcı partilerin desteğine sahip Nuri el-Maliki’nin yönetimi elde etmesine neden oldu. Bunun sonuçlar Irak için kötüydü.

Bugün, güvenlik, hizmet ve mali zorlukların konusundaki zorlukların üstesinden gelebilecek bir hükümeti teşkil edecek ve Bağdat’ın yükselişini gerçekleştirecek beklentiler, mezhepsel ayrılığı terk etme ve hükümete güvenilir ve kalifiye kişilerin tayinine bağlıdır ve bu konularda ümitler Sadr’ın oluşturacağı koalisyona bağlıdır.

Başbakan Haydar El-İbadi ile yaptığı son görüşmelerinde, Sadr vatandaşla ilgilenen ve destek veren mezhepler üstü, iç çatışmalara bakmaksızın çalışan ve yolsuzluktan arınmış bir “Babacan/Ataerkil” hükümet kurmayı söz verdi. Ancak gelişmiş toplumlar ve ekonomiler, gelişmiş hükümet sistemlerine ve kalkınma için olgun politik programlara güvenmekte. Sadr’ın kullandığı “Babacanlık/Ataerkillik” terimi, hükümetin vatandaşların hak ve sorumluluklarına dayalı bir sistem yerine “babalık” sloganlarına güvenip güvenmediği sorularını gündeme getirdi.

İbadi’nin mezhepler üstü “Nasr (Zafer)” listesinin son seçimlerde gözle görülür şekilde ilerlemesi İslami Şii partiler içindeki dengelerde bir değişikliğe neden oldu. Orduya mensup ve Musul’lu olan eski Savunma Bakanı Halit el-Ubeydi’nin “Nasr” listesinden aday gösterilmesi mezhepler üstü listelere ve adaylara bir örnek verilebilir. Ubeydi’nin Musul’da İbadi lehine yüksek oranda oy alarak kazanması, olumlu işaret sayılabilir.

Ancak, özellikle de İran tarafından desteklenen Şii İslamcı grupların koalisyon hükümetine girmek için dayatma girişimleri endişe verici. Nuri el-Maliki “çoğunluk hükümeti” (İslami Şii çoğunluk) hükümeti kurmak için vadetmiş ve bugüne kadarki çabalarında bunu gerçekleştirmeye çabalamıştı, fakat başaramadı. El Maliki seçimlerde kaybettiği için de bu konudaki şansı azalmış görünüyor.
Eski Başbakan Maliki’nin bir çok oyu kazanmasının hiç şüphesiz dikkat çekicidir, ancak oyların sayısı bir önceki seçimlere göre bir kaç yüz binden 100 bine düşmüştür.

İran’ın desteklediği bazı unsurların hükümet oluşumuna girerek mezhepsel bölünmeleri empoze edeceği tahmin edilmektedir. Tahran, İran destekli güçlerin varlığını garantiye almak amacıyla, İran’ın dış askeri operasyonlar sorumlusu ve ‘Kudüs Tugayları’ komutanı Kasım Süleymani’yi vakit kaybetmeden seçimlerden sonra Bağdat’a gönderdi. İran destekli grupların başında parlamentoda en yüksek sayıda sandalyeye sahip ‘el-Fetih’ koalisyonunun lideri ve Haşdi Şabi milislerinin komutanı Hadi el-Ameri gelmektedir. İlk tahminlere göre, Sadr grubu, Irak Başbakanı İbadi ve Irak’ın politik, etnik ve mezhepsel çeşitliliğini temsil eden güçler ile koalisyon kurulması yönünde iken, bu olmazsa Şii mezhebinden partilerin koalisyon yapması da söz konusu olabilir ve bu durumda da Iraklıların büyük bir oranı bu hükümeti reddedebilir. Aslında, mezhepsel gerilimden uzak ve yolsuzluğa bulaşmamış bir hükümetin kurulması çeşitli bileşenlerden oluşan ve açık politik programı olan bir koalisyona bağlı olduğu bilinmektedir.

Bölgesel ve Amerika kaynaklı baskılar arttıkça, İran Irak’ta daha güçlü bir konum elde etmek için çabalıyor. Kasım Süleymani’nin Irak’taki varlığı ile eşzamanlı olarak ABD özel elçisi Brett McGrick, siyasi süreci etkileme çabası içinde Bağdat ve diğer Irak şehirleri arasında dolaşıyor. İran, Irak’taki çabalarını artıracak ve Irak toprakları içinde Washington’a karşı savaşacak, ve Irak’ın politik güçleri Tahran’la karşı karşıya gelmeyi başaramazsa, Irak için zor bir dönemin geleceği tahmin edilebilir. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Pazartesi günü İran konusunda yaptığı konuşmada, “Irak’ın egemenliğini desteklemek ve Şii milislerin silahsızlanmasını sağlamak” konusundaki konuşmasında ABD’nin İran’dan gerçekleşmesini istediği taleplerinden söz etti. ABD’nin günümüzde İran’ın bölgedeki konumuna yönelik 12 talebi var. Pompeo, ABD’nin yaptırımlarının “Kasım Süleymani’yi finanse etmeye devam etmemizin mümkün olmadığı” gerekçesiyle uygulanacağını söyledi.

Irak’ta boy gösteren ve topraklarında fütursuzca dolaşan Kasım Süleymani İran’ın Irak’taki varlığını güçlendirmek için her türlü fırsatı kullanacak. Irak’ın kimliğini pekiştiren ve İran’ın yayılmacılığını durduran bir hükümeti kurma fırsatını yakalayan Iraklılar ve Arap komşularının bu fırsatı kaçırmaması gerek. Zira; fırsatlar tekrarlanmaz.