Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Irak’ta olumlu değişim umudunun işaretleri | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Irak, geçtiğimiz 15 yıl boyunca zor dönemlerden geçti.

Irak hükümetinin DEAŞ’a karşı elde ettiği askeri zafer, Musul’da olduğu gibi bir dönem DEAŞ tarafından yönetilen ve tekrar hükümetin kontrolüne geçse de DEAŞ Karşıtı Uluslararası Koalisyon’un askeri operasyonları sırasında yıkılan bölgelerde işlerini kaybeden insanlara henüz iş fırsatları sağlayamadı.

Ülkede güvenlik durumu iyileşti ama teröristlerin saldırıları devam ediyor.

Irak ve Suriye’de bölgesel kontrolünün büyük bir kısmını kaybetmesinin ardından DEAŞ, hala güçlü olduğunu vurgulamaya çalışıyor.

Yolsuzluk, Irak devleti içinde yerleşik bir sorun olmayı sürdürüyor.

Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün yolsuzluk göstergelerine göre Irak, 180 ülke arasından 169’uncu sırada yer aldı.

Geçen hafta Irak AB Büyükelçisi’nin sularından içtiği ve kirli olduğu için zehirlendiği Basra’daki kirli su sorunnun nedeni olarak da yine yolsuzluk gösteriliyor.

Bunlara ve tüm bu olumsuz ve tehlikeli sorunlara rağmen Irak’ta küçücük de olsa bir ümit ışığı görülüyor.

Ülkedeki olumlu gelişmelerden biri, mezhepsel sınırları aşmaya başlayan politik paradigmanın yükselişidir.

Geçen Mart ayında düzenlenen parlamento seçimlerinden önceki dönemde Irak, kendisini seçmenlere dini yönelime sahip bir partiden çok ulusal ve reformcu bir parti olarak sunan Şii din adamı Mukteda El-Sadr’ın liderliğini yaptığı parti ile Komünist Parti arasında bir ittifaka ilk defa şahit oldu.

“Sairun” adı verilen bu ittifak bu yıl düzenlenen seçimler sonucunda mecliste diğer partilerden daha fazla sandalye elde etti.

Dört aydan fazla bir süredir hükümeti kurmak için yapılan görüşmelerin ve tartışmaların ardından geçen hafta, herkesin üzerinde anlaştığı bir isim başbakan olarak seçildi. Daha öncesinde de açık değerleri ve fikirleriyle bilinen bir isim cumhurbaşkanlığına seçilmişti. Böylece Irak ilk defa böyle bir cumhurbaşkanına sahip oldu. Aynı şekilde 2018 yılı Irak Başkanlık seçimleri de ülkede türünün ilk örneğiydi. Çünkü seçimler, her zaman olduğu gibi farklı tabanlardan gelen meclis üyelerinin bağlı oldukları siyasi partiler tarafından yönlendirilmedi. Bunun nedeni, birçok siyasi parti içerisinde kimin cumhurbaşkanı seçilmesi gerektiği konusunda görüş ayrılıkları bulunmasıydı.

Bu da meclis üyelerini en uygun olduğunu düşündükleri adaya oy vermeye itti.

Dolayısıyla 2018 seçimleri, Irak’ta düzenlenen ilk şeffaf Cumhurbaşkanlığı seçimleri olma özelliğini taşıyor.

Bu gelişmenin ülke açısından istisnai bir durum olmaması ve Irak’ın siyasi açılım yolunda ilerlemeyi sürdürmesi umut ediliyor.

Süresi dolmuş olan eski Başbakan Haydar İbadi’nin halefi Adil Abdülmehdi’ye karşı benimsediği yumuşak ve kolaylaştırıcı tutum, politik sürecin bir parçası olarak yenilgiyi kabul etmeye dayanan siyasi paradigmanın bir örneği olarak övgü kazandı.

Ki bu tutum, seçimleri genellikle kazananı ya da sıfırdan başka hiçbir şey elde edemeyen bir kaybedeni olan oyundan ibaret olarak gören Ortadoğu’daki yaygın bakış açısından çok farklıdır.

Halihazırda aralarında Basra’nın da olduğu Irak şehirlerinde düzenlenen gösteriler tabi ki bir endişe kaynağı olmayı sürdürüyor. Çünkü Irak’taki yolsuzluk sorunun tehlikelerini vurguluyor. Ama gazeteci arkadaşım Rinad Mansur’un yorumuyla, bu gösterilerde insanlar liderlerinin hesap vermesini istiyorlar. Bu gösterilerde Şiiler Şii liderleri eleştirirken Süniilerde Sünni liderleri eleştiriyorlar.

Sorunlar karşısında benimsenen bu yeni siyasi yönelim Irak’ta mezhepçiliğin tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmiyor.

Bilakis şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi sorunların öneminin anlaşılmasında artan bir bilinçlenme olduğu anlamına geliyor.

Bu Irak için bir dönüm noktasıdır. DEAŞ’in işgali altındaki birçok bölgenin kurtarılmasından çok kısa bir süre sonra yaşanan bu gelişmeler, Irak’taki normal vatandaşlar için askeri zaferlerin yeterli olmadığına işaret etmektedir.

Bu gösteriler, vatandaş olarak haklarını ve devletin üzerine düşen sorumlulukları çok iyi bildiklerini söylemek isteyen Irak halkının bir çığlığıdır. Şimdi sorumluluk, Iraklıların taleplerinin kendisine ulaştığını göstermesi gereken Irak makamlarının üzerine düşmektedir.

Geçen hafta, Nobel Komitesi 2018 yılı Barış Ödülünü Nadia Murad’a verdi. Nadia Iraklı ve Yezidi bir aktivist.

DEAŞ tarafından kaçırılan ama sonrasında örgütün elinden kaçmayı başaran Nadia, insan ticareti ve cinsel şiddete karşı BM İyi Niyet Elçisi ve Ezidilerin hakları için faaliyet gösteren bir aktivistir. Bu çok önemli bir başarı çünkü Iraklıların ilk Nobel ödülü olma vasfını taşıyor.

Irak hükümetinin kendisi 2016 yılında Nadia’yı Nobel Barış Ödülüne aday göstermişti. Bugün ise hükümet, Irak’ın bir başarısı olarak hakkıyla kazandığı bu ödülü kutluyor. Ama Murad’ın ödülü, Irak’ın kadınları hedef alan bir dizi cinayete şahit olduğu bir dönemde geldi. Öldürülen kadınların ikisi güzellik merkezi sahibi, üçüncüsü sosyal iletişim araçlarında bir model, dördüncüsü ise Basra’da hala devam eden yolsuzluk karşıtı gösterilerin öncü isimlerinden bir aktivistti.

Irak makamları, bu cinayetlerden bazılarının kişisel nedenlerle işlendiği tahmininde bulunmak ve soruşturmaların devam ettiğini söylemekle yetiniyorlar. Ama Basra’daki bazı gözlemciler kadın hakları savucusu Doktor Suad El-Ali’nin büyük olasılıkla politik nedenlerle öldürülmüş olduğu görüşündeler. Katillerin gösterileri bastırmaya çalışan milis güçlerden oldukları tahmin ediliyor. Öldürülen kadınlar arasındaki ortak nokta, ilk bakışta sadece kadın olmaları gibi gözükse de aslında dördü de açıkça kadın haklarını savunuyorlardı.

Bu nedenle, Irak hükümetinin genel olarak Irak’ta kadın hakları sorununa ve özel olarak öldürülen dört kadının katillerini ortaya çıkarma konusuna ciddi bir önem göstermeden, Nadia Murad’ın Nobel ödülünü kutlaması inandırıcılığını kaybetmesine neden olacaktır.

Nadia Murad’a Nobel Barış Ödülü’nün verilmesi yeni Irak Cumhurbaşkanı gibi politik nüfuza sahip reformcu Iraklılara artı puan kazandırmaktadır. Artık onların da değerlerini politikalara dönüştürme zamanı gelmiştir.

Kadın hakları gibi konularda ciddi bir çaba sarfetmemek Murad gibilerinin, kadınları susturmak isteyen kişilerin hedefi haline getirecektir.

Bu dönem, Irak’ın modern tarihinde bir dönüm noktasıdır. Hem protesto hareketleri hem de kadın haklarını savunan aktivistler, halk düzeyinde olumlu değişimin mümkün olduğunu ortaya koyan göstergelerdir.

Aynı şekilde siyasi düzeyde de bu olumlu göstergeleri fark edilmektedir. Irak’ın yeni liderlerinin, ülkeyi reforme etmek için halk ile ortak bir şekilde çalışmak konusunda gerekli çabayı gösterecekelerini umut ediyoruz.